Asıl
ismi olan Cündeb b. Cünade unutulmuş ve Ehu Zer el-Gıfarî künye
siyle anıla gelmiştir. Lakabı ise Mesihül'İslam'dır. Bu lakabı
ona bizzat Hz. Muhammed (s.a.v) vermiştir. Mensub olduğu Gıfar
kabilesi Mekkelilerin Şam ticaret yolu üzerinden Veddan vadisinde
otururdu. Haram aylarda bile baskın yapmaktan, yağmacılıktan ve
yol kesmekten çekinmezlerdi. Ebu Zer'in de atılgan ve gözü pek yağmacılardan
olduğu nakledilir. İsmini duyan olduğu yerde korkudan titrerdi.
Ebu
Zer Hazretleri Müslümanlıktan önce de putlara tapmaktan nefret
eden, hak ve gerçek dini arayıp duran bir zâttı. İslamiyeti kabul
etmeden iki üç yıl önce Allah'a ibadet etmeye başladı.
Haniflerle yakın ilgisi olduğu anlaşılan Ebu Zer, Mekke'de
Hz.Peygamber'in bir olay Allah'a inanmaya davet ettiğini duyunca
oraya gitti ve birçok güçlükten sonra Rasulüllah'ı bularak müslüman
oldu. İlk bedevi müslüman diye bilinen Ebu Zer'in dördüncü veya
beşinci kişi olarak İslam'a girdiği rivayet edilmiştir.
İslam'a
giriş kıssası kısaca şöyledir: Eb Zer bir gün Mekke'de
Peygamber olduğunu söyleyen bir zâtın zuhur ettiğini işitmiş.
Önce konuyu tetkik için kardeşi Enis'i göndermiş, sonra da bizzat
kendisi Mekke'ye gitmiş. Ortalık kritik olduğundan bir ay kadar Hz.
Peygamber (s.a.v) hakkında kime sordu ise bir cevap alamadı. Karşılaştığı
Hz. Ali vasıtası ile Rasulüllah'ın huzuruna çıkarıldı. Kısa
bir görüşmeden sonra hemen İslam'ı kabul etti. Peygamberimiz ne
zamandır burada olduğunu ve ne yiyip-içtiğini sorunca, geceli gündüzlü
tam otuz gün demiş ve "Zemzem suyundan başka bir yiyeceğim
yoktu." diye cevaplamış. Ayrıca hiç açlık ve suzluk çekmediğini
hatta şişmanladığını bile ilave etmiş.
Sevgili
Peygamberimizin huzuruna girince ilk İslami selam olan Esselâmü
Aleyke ya Rasulallah diyenin Ebu Zer olduğu rivayet edilmiştir.
Peygamberimiz de selamını almış. Bu şekilde selam verip alma
bundan sonra yaygınlaşmıştır.
Rasulüllah
(s.a.v) İslam'ı kabul eden Ebu Zer'e gizli tutmasını tavsiye etmiş
ve memletine dönmesini işi açığa vurduğumuzda gel diye söylemişse
de Ebu Zer, müşriklerin arasında bağırarak açıklayacağım demiştir.
Sonra kalkıp Mescid-i Haram'a gitmiş ve bağırarak açıklamış.
Onlar da onu öldüresiye dövmüşler. Ancak Hz. Abbas, yetişip üzerine
kapanmış "Yazıklar olsun size! Siz, Gıfar kabilesinden bir zâtı
öldürüyorsunuz ki onlar, sizin ticaret yeriniz ve yol uğrağınızdır"
deyince ayrılmışlar. Ertesi gün de aynısı oldu. Hz. Peygamber
onu kabilesini İslam'a davet etmek üzere memleketine gönderdi ve çağrılmadıkça
Mekke'ye gelmemesini istedi. Ebu Zer emri aynen uyguladı. Önce
kabilesinin yarısı İslam'ı kabul etti. Daha sonra ise tamamen müslüman
oldular.
Bedir,
Uhud, Hendek ve diğer gazvelere memleketinden gelip katıldı ve
sonra geri gitti. Medine'de kaldığı zamanlarda hep Rasulüllah'ın
hizmetinde bulundu. Daha sonraları sürekli Medine'de ikamet etmeye
başladı. Önceleri Suffa'da kaldı ise de evlenince ayrılıp kendi
evine yerleşti. Tebük seferinde bitkin düşen devesini bırakıp
Rasulüllah'm arkasından yürüyerek sefere iştirak etti. O zaman
Rasulüllah (s.a.v), "Allah Ebu Zer'e rahmet (merhamet) etsin.
Yalnız yaşadı, yalnız ölecek ve yalnız haşrolacak."
buyurdular. Nitekim vefatında Rasulüllah'ın bu dediklerinin aynen
tecelli ettiğini görüyoruz.
Peygamberimizin
vefatından sonra da birçok fetihlere katıldı. Şam'a yerleşti.
Fakat orada Hz. Muaviye ile mal biriktirme (kenz) konusunda ihtilafa düştü.
Araları açıldı. Hz. Osman (r.a) onu Medine'ye çağırdı. Onun da
muvafakatiyle Rebeze'de ikamete başladı ve orada münzevi bir hayat
sürdü.
Ebu
Zer (r.a) iri cüsseli, uzun boylu ve gür saçlı bir kimseydi. Sert
mizacı, İslam terbiyesiyle yumuşamış ve çok mütevazi.
mahviyetkar bir hale dönüşmüştür. Fakir ve düşkünlerin
hamisi, doğru sözlü ve ilim deryası olarak şöhret bulmuştur. Zühd
ve takvada ileri gitmiştir. Hz. Peygamber'in onun hakkında,
"Ebu Zer yeryüzünde İsa b. Meryem'in zühdüyle yürür."
dediği nakledilmiştir.
Hz.
Ebu Zer (r.a) Rasuli Ekrem'in evinde mahrem şahıslardan idi. Her
hareket ve her işinde O'na uyardı. Aklına her takılan şeyi O'na
sorardı. Kendisinden 281 hadisi şerif rivayet edilmiştir.
Gayet
kanaatkar idi. Basit ve sade yaşardı. Elbisesi de gayet basitti. İki
elbiseyi bir araya getirmemişti. Yalnız bir elbisesi vardı. Ebu
Zer, haksever bir zâttı. Ümmet arasındaki ihtilaflara karışmaktan
çekinirdi. Ancak hakkı söylemek hususunda hiç kimseden korkmaz ve
çekinmezdi. Kendi yağı ile kavaılan, eline geçen herşeyi halk
ile bölüşen ve halka dağıtan bir zattı. Birkaç keçi ve
hayvandan başka bir şeyi yoktu. Öleceğini anlayınca karısına
yolu gözetmesini söyledi. Ufuktan bir kervan gözüktü. Kervan
geldikten kısa bir süre sonra vefat etti.
Hamdi
Boydak
İstanbul
- 21.01.2003
http://sufizmveinsan.com
|