1. Bölüm


Esselamun Aleykum ve rahmetullâh...

Rahman ve Rahim olan Allâh'ın adıyla...

Salat-u selam alemlerin efendisi resulullah (s.a.v.) efendimiz ve alu ashaplarına olsun.

Bu gün Evliyaların şahı, gönüllerin sultanı, Resûlullah (s.a.v.) efendimiz soylu, insanların ve cinnin gavsı Hz. Sulatan Abdulkadir Geylani (k.s.) Hazretlerinin Fethur rabbani - İlahi armağan adlı eserini meclis meclis sizlere yollamaya gayret edeceğim. Gayret bizden tevfik Allâh'dan.

Her okumaya başlamadan önce 1 fatiha ve 3 ihlas okuyup Peygamberimiz (s.a.v.) efendimize ve ailesine ve ashabına ve sahabesine, dünyaya gelmiş geçmiş bütün peygamber ve eyliyalara , bu kitabın yazılmasında ve basılmasında emeği geçenlere hediye ederseniz, çok çok büyük tecellilere ve armağanlara nail olacağınıza inanıyorum, Allâh'ın izni ile. Okuduktan sonra şükretmeyi lütfen unutmayalım. Nimeti ancak şükür tamamlar.

Bu kitabı açıkçası herkezin okuyacağını tahmin etmiyorum. Gönül isterdi ki herkez sindire sindire okusun. Ancak Allâh'ın nasip ettikleri okuyacaktır. Ben bütün sevdiklerime gönderiyorum. Sizlerde başkalarıyla paylaşırsanız, mükafatınızı Allâh'dan bekleyiniz. Rabbul Alemin, azîmunşan Allâh (c.c.) bir ayet-i şerifte "Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını görür. Kim zerre miktar kötülük yaparsa karşılığını görür". der.

Kitabı okumaya başlayınca (bu kitap 900-100 sene önce yazılmış, Abdulkadir Akçiçek tarafından Türkçeye çevrilmiştir) 1000 sene önceki ile sorunlar, problemler aynısı ile yine zamanımızda da devam ettiği açıkça anlaşılacaktır. Değişen sadece ortam ve nimetlerin çeşitliliğidir.

Allâh (c.c.) yardımcınız ve idrakinizi açıcınız olsun.

NOT: Bu esere değer veren arkadaşların bir yazım editöründe kopyala-yapıştırla bir araya toplamaları kitabn tamamını bir araya getirmelerine vesile olur. Bazı yazım hatalarımız olmuştur. Kusurumuza bakmayın inşallah...


Onun rahmeti kadere uyana gelir. Bu halin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.


TAKRiZ

Kutbü'l-ârifîn, Gavsü'l-vâsılîn, es-Seyyidt eş-Şeyh, Bâzü'l-eşheb hazret-i pîr Abdülkadir Geylânî (kaddesallahu sırrihussâmi) efendimizin büyük eserlerinden biri olan Fethu'r-Rabbanî'nin Abdulkadir Akçiçek üstadımız tarafmdan Türkçeleştirilip genç nesillerimizin istifadesine sunulmuş olması şükranla karşılanacak bir hizmettir. Bu paha biçilmez kitabın nâşiri şeyh-i erbâb-ı kalem Mehmed Şevket Eygi beyefendiye de milletimiz namına teşekkür ve tebriklerimi arz ve hayırlı hizmetlerinde inâyât-i Rabbaniyeye nâil olmasını niyaz ederim. Tevfik Cenâb-ı Zülcelâl ve'l-kemâl hazretlerindendir.

Misbahu'l-meydan Hâdimu'l-fukara MEHMED MİSBAH ERKMENKUL

BİSMİHİ SUBHANEHU VAAZA BAŞLARKEN

Geylânî Hazretleri vaaza başlayacağı zaman, ağır ve mütevazi adımlarla ilerler, yerine vakur bir şekilde otururdu. Üç defa Allah'a hamd ederdi. Her hamdin sonunda biraz duraklar, sonra şöyle devam ederdi: — Allah'a hamdim yaratılmışlarm sayısı kadar çok olsun. Arş'ın süsü kadar hoş olmalı... Hak öz varlığından hoşnut olduğu gibi beğenilmeli. Kelimelerin mürekkebi kadar yaygın, bilgi sonsuzluğu kadar çok olmalı. Doğan, yaşayan ve ölenler kadar sürekli ve devamlı olsun. O gaybı bilir. Hazır olanlar da bilgisi dışında kalamazlar. Rahmân ve Rahîm olan O'dur. Mülke sahip O'dur. Tek olan O'dur. O, Aziz'dir, Hakim'dir. Allâh'tan başka ilâh olmadığma şahadet ederim. O'na eş olamaz. Mülk O'nun, hamd O'nun... O öldürür; O diriltir. O, diridir, ölmez. Hayır O'nun elindedir. O'nun gücü her şeye yeter Yolculuk O'nda biter, Muhammed (S.A.) O'nun peygamberidir. Buna da şahadet ederim. Hak Teâlâ onu, hidâyet ve Hak dinle gönderdi. Hakk'a şirk koşanlar getirdiği dinden yüz çevirseler bile, onu bütün dinlere üstün kılar. Allahım, Peygamberine salât eyle, âline de eyle. îmamı, ümmeti, çobanı ve sürüyü koru. Hayırlı işlerde kalblerini birleştir. Birinin şerrinin diğerine geçmesini önle. Allahım, içimizde gizli tuttuğumuzu bilirsin. Yaramaz hâlimizi, yarar hâle getir. İhtiyaçlarımızı bilen Sensin, yerine getir. Hatalarımız Sana malûm, bağışla. Ayıplarımız Senden saklı olamaz, başkaları görmesin, ört. Yasak etitiğin işleri bize gösterme. Emrettiğin şeyleri bize kaybettirme. Zikrini bize unutturma. Mekrinden bizi emin kıl. Senden başkasına avuç açtırma. Bizi gafil kimselerden eyleme... Allahım, doğru yolumuzu bize ilham et. Nefsin şerrinden Sana sığınmayı öğret. Seninle olalım, sivâyı bırakalım, bunu nasib eyle. Bizi, Senden ayırmaya kalkan her şeyle aramıza perdeler ger. Seni analım, şükredelim, iyi kulluk edelim; gönlümüze bunları ilham eyle. (Sağa dönerek) «Allah'tan başka ilâh yoktur,* kelâmı O'nun arzusudur. Bizim için, ne güç, ne de kuvvet var. Ancak, Allah'ın (C.C.) kuvveti ile... O yücedir, azîmdir. (öne dönerek) aynı cümleleri tekrar ederdî. Sonra (sola dönerek) aynı cümleleri okurdu.. Daha sonra devam ederdi. — Içimizde saklıları açığa vurma. Perdelerimizi yırtma. Yaptığımız hatalı işlerle bizi muahaze etme, Gafletle öldürme. Keremine güvendiğimiz için, sorguya çekme. Unuttuğumuzu sorma. Hatamızı yüzümüze vurma. Bizden öncekilere verdiğin yüklü vazifeyi bize verme. Rabbimiz, güçlü olmadığımız şeyi bize yükleme. Bizi affeyle, mağfiret eyle, rahmetini ver. Mevlâmız sensin; küfür topluluğn için bize yardım et... Bu duâdan sonra konuşmaya başlardı. Ne konuşacağını düşünmezdî. Konuşmalannın pek azında hadîs metinlerini okurdu. Bir veya birkaç kere geçmiş büyüklerin hikmetli sözlerini söylerdi. Söylediğini de çok kere teberrüken konuşmanın başına getirirdi. Konuşmaya mevzu yaparken, dersleri o mevzu üzerine bitirirdi. Her meclis, hoşlukla başlar, yine öyle biterdi. (Not: Bu kısım 28'ncı Meclis'in sonudur. Teberrüken buraya aldık.)    

FETHÜ'R-RABBANÎ

ÖNSÖZ

Allah'ım, Sana hakkıyle hamd edemem, çaresizim; bu halim Sana malûm. İstiyorum; Sana en güzel, en iyi hamdi yapan var ya! Hani ona esmâ ve sıfâtın özünü açmıştın. İşte onun hakkı için Sana yalvarıyorum, Tecellinin inceliğini ona göstermiştin... O da, Seni kemâline lâyık olarak bilmişti... İşte onun hürmetine Senden diliyorum. Bu ilhamı, ona Sen vermiştin. Ona hamdî, Sen ilham etmiştin. Başkası bu tecelliye erememişti. O, tek olarak zuhur ettiği gün, Zâtını tezahür ettiriyordu. Senin varlığını ilân ediyordu, beyan ediyordu. îşte bu büyük insanırı hakkı için Istiyorum. Ona salât eyîe; bîz-den bol bol selâm eyle. Bu salât ve selâm onun şanına lâyık olsun. Bu saygı duygumuzu, onun enfes varlığına ilet, Allahım. Allahım, salât ve selâm'ın şümulünü arttır. His ve mâna duvarlarını aşırt. Alemlerin, emir ve halk kısmına da kavuştur. Hattâ bu salât ve selâmdan faydalanmayan, ne bir peygamber kalsın, ne de bir melek... Salih kullar da bundan faydalanın. Hamdimiz Sana, salât ve selâmımız onlara olsun. Bunu bize Sen nasip ettin. Büyük fazlındır; anlıyoruz, biliyoruz; işte yolundayız. 1. MECLİS Bu konuşma pazar sabahı RİBAT'ta (*) yapıldı. Konuşma tarihi: Hicri, 3 Şevval 545 (Milâdi, 1150). Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldürür; Tevhid - Allah'ı birleme- nurunu söndürür; tevekkül ve ihlâsı yok eder. İman sahibinin kalbi, niçin ve neden oldu, gibî sözleri bilmez. Belki «şundan veya bundan oldu», gibi yersiz lâfları da dile getirmez. Bildiği tek şey vardır, o da: — Başüstüne, hoş geldi; safalar gctirdi... diye karşılamaktır.

Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıkarır; daima karışıklık ister. Onun ıslâhını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onunla cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır içinde hayır oluyor. Cihad devam ettiği müddetçe onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mükâfatı olarak şu ilâhî hîtap ona gelir:

<devam edecek>

http://sufizmveinsan.com
04.12.2001

 


Üst Ana sayfa e-mail