—
«Ey mutmeinne (sakin, Hakka uyar) nefis, Rabbine dön. O, senden
razı; senı de ondan hoşnut olarak..,» (89/27, 28, 29)
Bu
cihad sonunda, nefse itimat caiz olur, Çünkü, şerli yönü ıslâh olmuştur.
Nefsi halkın eline bırakma.,. Ta ki, mânevi pederi îbrahim'e (a.s.)
nisbeti yerinde olsun...
O
ki, nefsi bir yana atmıştı. Ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî
hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile
sakindi, Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama, onun bunlara aldırış
ettiği yoktu. Allah'tan başka kimseden talebi yoktu.
—
"Onun haliıni bilmesi, bana yeter" diyordu. Çünkü tam teslim
olmuştu. Hakkıyle tevekkül etmiş, Rabbın zatına sığınmıştı. İşte
bu sığınmadır ki.
—
«Biz ateşe: İbrakim'e yakıcı olma, serin ve selâmet üzre ol
dedîk." (21/69) meâlinde gelen ilâhî fermanın inzaline
sebep oldu.
(*)
RİBAT'ın birkaç mânası vardır. Tekke, hânikali, konak kervansaray,
han gibi. Buradaki mânası tekke olsa gerektir.
Sabırlı
kullara, Allah'ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. Âhirette ise sayısız
nimetleri... Şu Âyet-i Kerime sözümüze şahittir:
—
"Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir."
(39/10) Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, onun gözünden kaçmaz.
Siz, bir an olsun onun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız.
Zaten ömür boyunca "Kahraman" lakabıyla gezen, onu, bir anlık
cesaret sonunda almıştır.
«Allah
sabırlı kişilerle olur.» (2/153). Bu oluş, maddî bir terim değildir,
manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder.
Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter kî, O'na bağlanmayı
ve O'nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O'nunla sabredin, O'nunla ayık
olun; gaflet uykusundan uyanın. Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden
uyanın. Biliniz ki, o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez.
O'nun huzuruna varmadan uyanın. O'nun şedid emirlerini duymadan gözlerinizi
açın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki, faydasız olur.
*
Kalblerinlzi
ıslâh etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması bütün varlığın
salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Peygamber (S. A.) efendimizin şu Hadîs-i
Şerifini anlatmak yerinde olur:
—
«Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bütün
duygular güzelleşir. O fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini
kaybeder... İşte o et parçası Kalbdir.»
Kalbin
salâhı, takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi olmakla mümkündür.
Fesadı ise bunların yokluğu ile olur.
Kalb,
şu bünye kafesinde bir kuş gibidir. Ve bir şişe içinde saklı inciye
benzer; hazinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakılacak şey, kafes değil,
içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şişeye değil.
Hazinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar,
Allahım,
duygularımızı tâatında kullan. Kalblerimizi marifet nurunla doldur.
Hayatımız boyunca yolunda kalmak için bizlere başarı ihsan eyle...
Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bize de nasip et. Onlara
Zâtını vermiştin; bize de ver. Âmin!..
*
Ey
Cemaat! Allah yolunda olun. Salihler, böyle yaptı da erdi. Siz Allah
yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Salih kişiler, hak yolda böylece
erdiler; bir an bile ilâhi yardım onlardan kesilmedi.
Hak
katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, O'nun
tâatına koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere
boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size,
gerekse başkasına bu yolda her ne ki geldi, uhdenize düşen razı olmaktır,
teslim olmaktır.
Allah
yolcuları dünyayı bir yana attılar. Kısmetlerini alırken takvâ eli
ile aldılar. Bu arada verâ' —şüphelileri bırakma— halini de bir
yana atmadılar. Bu hali benliklerine sindirdikten sonra öbür âlemi
istediler. Bu işleri bitince, âhiret yolculuğuna hazırlık yapmaya
koyuldular. Nefislerine karşı isyan bayrağını çektiler. Yaratanları
önünde boynu bükük ve tâat ehli oldular. Onların vazifesi, önce
nefislerini yola getirmek, sonra başkalarını... Önce özlerine öğüt
verdîler; sonra da başkalarına...
Ey
evlâd! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir; sonra da başkalarını...
Sana nefsin özelliklerini bulmak başlıca vazifedir. Bunu yapmadan başkasına
gitme. Senin, henüz ıslâha muhtaç hallerin vardır. Bunu sen de
biliyorsun. Yazıktır; bunu bildiğin halde, gayrın ıslâhı sana nice
nasip olur?.. Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri neyinle yola
getirmek sevdasındasın?.. İnsanları, ancak, ileri görüşlü ve basiret
sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran denizden ancak Mahmud
(S.A.) (Peygamberimiz) kurtarabilir. Ve, onun hakiki vârisleri... İnsanları
Allah'a, Allah'ın irfan ve tam iman nasip ettiği kimseler götürebilir.
Ama, onun hakikî ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü
olamazlar.
Hak
tasarrufundan sana lâf açmak düşmez. Sana gereken; O'nu sevmek ve O'ndan
gayrı kimseden korkmamak. Ve bütün işleri O'nun uğruna görmek...
Bunlar kalble olur. Dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz. Sonra
mihenk taşına vurulunca utanırsın. Herkesin içinde iddia etmek yakışmaz.
Kuru dâvaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri, yalnız
kaldığın zaman da söylüyor musun?.. Aynı duyguları tek başına kaldığın
zaman da duyman kabil oluyor mu?.. İşte, en önemli iş, bu oluyorsa
mesele yok... Kapı önünde tevhid, içeri girince de şirk!.. Yakışır mı?..
Bu, nifak alâmetidir. İçi bozuk olmanın ta kendisidir.
Acırım
sana. Sözün ittika (kötülükten sakınma) dan açılıyor, kalbin ise
fitne çıkarmaya meyyal. Şükrü dilinden bıraktığm yok; ama kalbin
daima itiraz halinde.. Allahü Teâlâ bir kudsî hadis'te şöyle bu-yurur:
—
«Ey insanoğlu, iyiliğim sana daima inmekte; ama senin de kötülüklerin
bana gelmekte... Bu nasıl oluyor?..>
Tehlîkede
olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah'a kul olduğunu iddia ediyorsun,
ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakikî mânada O'na
kulluk etseydin, O'nda yok olurdun. O'nun varlığında erir, kaybolurdun.
Tam
imana sahip olan, nefs şeytanına boyun eğmez. Şahsî arzularına uymaz.
Aslında iman sahibi, nefis denen bir şeye hak tanımaz. Hakkı tanınmayan
ve bilinmeyen bir varlığa nasıl boyun eğilir ki?.. Hele kötülüğü
herkesçe müsellem olunca... İman sahibi, Rabbından başkasına inanmaz
ve varlık tanımaz, onun gayrını bir yana atmıştır. Hele dünyalık şeylerden
hiç hoşlanmaz. öbür âlemi arzular. Bu hale eren, elbette ki Mevlâsı
ile olur. Bütün kulluğunu O'nun uğruna yapar. Cümle vaktini O'nun
yolunda geçirir.
İman
sahibi, can kulağı ile şu ilâhî hitabı işitmiştir:
—
«Onlar yalnız Allah'a kullukla emrolunınuşlardır. Din yolun-da
pâk ve ihlâs sahibi olarak.» (98/5)
Varlığında
beslenen halkı, Hakka eş etmekten sakın. Allah'ı tevhid et. Çünkü bütün
eşyanın yaratıcısı O'dur. Her ne varsa hepsi O' nun elindedir. Ey
O'nsuz şey arayan adam, başta aklını ara... Sen aklını yitirmişsin.
O'nun hazinesi dışında bir şey var mı?.. Şu âyet-i kerirneyi iyi
dinle:
—
«Bize göre, saklı hiçbir şey yoktur. Her şey bize malûmdur.»
(15/21)
*
Ey
evlâd! Kader oluğu altında uyu. Uyurken sabra yaslan. Önce uyur görün,
sonra tam uykuya dalar, hakikate erersin. Kurtuluş yolun'u gözeterek kulluğa
devam et. Böyle devam ettikçe, iyilikler akar, geilr. Yazılarıdan gayri
gelmez. Bu arada iyi olmayacağını sandığın şeyler de gelebilir. Tam
arzu ettiğin de gelir; hepsini hoş gör.
*
Ey
cemaat! Kadere uyun. Bu yolda hayli emek sarfeden Abdülkadir'e dönün.
Onun tuttuğu yolu siz de benimseyin. Kader, yolunda boynu eğiklerden olduğum
için beni Kadir'e (Allah'a) ulaştırdı. Geliniz, varlığımızı bir
yana atarak O'na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk
bizi rezil (!) görsün. Ne çıkar! Biraz zahmet çeksen, O'na vardıktan
sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışımıza sultan kesilen nefsimizi
Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'ın elçisine başvuralım. Onu gönderenin
hatırı için elini eteğini bırakmayalım. —Peygamberi kastediyor.
Peygamber'e ulaştırıcı ve kavuşturucu olması sıfatiyle kendini
kastetmesi de muhtemel— Tâzim bizi küçültmez. Bilâkis yükseltir.
Size bir elçi gelse sözlerini dinlemeden kapıya mı koyarsınız?.. Tecrübe
etmeden itimatsızlık mı beyan edersiniz?.. Onu sevin ve ona bağlanın.
Bunu yaparsanız, Hakk'ın sohbetine erer, iyilik kaynağmı bulursunuz.
İşte,
dediklerimi dinle, göreceksin ki velâyet derecesi kapıda seni bekliyor.
Sen onu aramasan dahi o seni bulur. İlâhî ilim denizinden doya doya içmen
böylece kabil olur. Onun fazilet kapısına anlattığımız yoldan
gidilir. Başka yol yoktur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur,
Onun rahmeti kadere uyana gelir. Bu halin sahipleri teklerdir. Milyonda bir
çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.
Takvâ
hali sana gerekli iştir. Allah yolunun gerçek erlerine uy. Nefsine uyar
olma. Şeytan ve kötü arkadaşlarından kaç! İman sahlbi, bunlarm cihadından
fariğ olmaz. Bunların elinden kurtulup başını dışa çeviremez.
Nefisle cihad etmekten alnının teri kurumaz. Onun üzerinden ne zırhı çıkarv
ne de atının eğeri sökülür.
O
büyükler, uykuyu yenmek için uyurlar. Nefse karşı çarpışınak için
yerler. Zaruret olmadan konuşmazlar. Onlara âdet, susmaktır. Ancak Rablarınınkaderi
onları konuşturur. İlâhî fiiller onları konuşturur; onlar bunun
farkma varmazlar. Benlikleri ölmüştlir. Yarın kıyamet olduğunda
duyular nasıl konuşursa, burada onlar öyle konuşur. Onları Allah konuşturur,
Allah herkesi konuşturmaya güçlüdür. Sebepler yaratılır; onlar da
konuşurlar. Herhangi bir iş için onların kullanılması gerekince,
sebepler hazır olur.
Allah'ın
dileği üstündür. Arzu ettiği şeyi yapar. O büyükleıin bu şekilde
konuşmaları bir hikmete dayanır. Peygamberlerin vefatı sonunda,
yerlerini bu büyükler aldı. Bir hüccet olarak konuşurlar. Her konuşmaları
bir hükme dayanır. Yarın kıyamet günü olunca, halkın özrü kalmaz,
Çünkü müjde ve çekinme mevzuunda, her sözü bu büyükler beyan etmiştir.
Peygamberlerden
sonra halk, yararını onlardan öğrenecektir. Peygamberimiz:
—
«Bilginler, peygamberlere vâristir,» buyuruyor. Asıl veraset, yukarıda
anlattığımız ve daha anlatacağımız huyları benimsedikten sonra başlar.
*
Ey
cemaat! Allah'ın nimetlerine şükredin. Sizde buiunan nimetleri O'ndan görün,
Çürıkü yaratanımız buyurdu:
—
«Sîzde bir nimet varsa, o Allah'tandır.» (16/53) Hani
O'nun nimetlerine şükrünüz? Halbuki O'nun iyilikleri sizi sarmıştır.
Nimetleri içinde dönüp duruyorsunuz.
Halin
nicedir, iyiliği başkasından gören çaresiz!.. Bir taraftan iyîliği
Allah'dan başkasına mal edersin, beri yana döner, nimeti az bulursun!..
Size gerekmeyeni, yaramazı neden beklersiniz?.. Allah'ın verdiği kuvvet
ve kudreti O'na isyanda harcamanıza sebep ne?..
*
Ey
evlâd! Yalnız kaldığın zaman, seni kötü işten koruyacak duyguya
muhtaçsın. Ayak kaymasmı önleyecek tedbirin olmalı, Hakkın her an seni
kontrol ettiğini içinden sezmelisin. Bu düşünceler varlığnı sarmalı.
Anlattıkîanmıza şiddetle ihtiyacın vardır, Benliğini bu öğütlerle
donattıktan sonra nefisle cenge çıkman kabil olur.
Halk
arasında büyük olarak tanınan kimseleri ufak bir hata yıkabilir;
zahidleri şehvetler perişan eder. Ebdâlleri, maddi varlığını manevî
varlığa katmak isteyenleri, yersiz düşünce süründürür. Bilhassa,
yalnızlık hallerinde, kötü fikirlerden kendilerini korumaları gerektir.
Doğruların
yıkılışı bir an işidir. Çünkü bunlar şahın kapısında beklerler.
Tek tek halkı Hakk'a çağırmaya memur edilmişlerdir. Onlar, Mahlûkata
şöyle hitap ederler:
—
Ey kalbler! Ey Ruhlar! Ey insanlar ve cinler! Hak yolunu istiyorsanız bana
gelin! Gelişiniz kalb adımı ile olsun. Takvâ ve vera' caddesinden aşın,
gelin, Dünyayı bırakm. Âhireti bir yana atın. Mevlânızdan başkasını
düşünmeyin. Bana bu duygularla dolarak gelin!..
İşte.
bîze uyanlar böyle olur. Gayretlerl sayesinde yerle gök arasındaki boşluk
dolar.
*
Ey
evlâd! Nefsi bir yana at, Şahsi arzularından geç. Yukarıda, azıcık
vasıflarını anlattığımız er kişilerin ayakları altında toz ol,
toprak ol!.. Onlar ellerini birbirine vurduğu zâman gözden kaybolacak
kadar küçül!..
Hak, hem Aziz, hem de Yücedir, Ölüyü
diriltir. Dilediği an dirileri de öldürür. İbrahim (a.s.) peygamberin
ana, babası küfüre gitmişti. O, iki ölüden diri çıkardı. Onlardan
koca bir İbrahim peygamber doğdu. İman sahibi diridir. Küfür ehli ölü
sayılır. Allah'ı tevhid nuru ile bilen diri; müşrik ise ölüdür.
Allahü Taâlâ, geçmişteki peygamberlerine indirdiği bazı kilaplarda şöyle
buyurdu:
<devam
edecek>
http://sufizmveinsan.com
11.12.2001
|