2. Bölüm


— «Ey mutmeinne (sakin, Hakka uyar) nefis, Rabbine dön. O, senden razı; senı de ondan hoşnut olarak..,» (89/27, 28, 29)

Bu cihad sonunda, nefse itimat caiz olur, Çünkü, şerli yönü ıslâh olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma.,. Ta ki, mânevi pederi îbrahim'e (a.s.) nisbeti yerinde olsun...

O ki, nefsi bir yana atmıştı. Ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakindi, Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama, onun bunlara aldırış ettiği yoktu. Allah'tan başka kimseden talebi yoktu.

— "Onun haliıni bilmesi, bana yeter" diyordu. Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkıyle tevekkül etmiş, Rabbın zatına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki.

— «Biz ateşe: İbrakim'e yakıcı olma, serin ve selâmet üzre ol dedîk." (21/69) meâlinde gelen ilâhî fermanın inzaline sebep oldu.

(*) RİBAT'ın birkaç mânası vardır. Tekke, hânikali, konak kervansaray, han gibi. Buradaki mânası tekke olsa gerektir.

Sabırlı kullara, Allah'ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. Âhirette ise sayısız nimetleri... Şu Âyet-i Kerime sözümüze şahittir:

— "Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir." (39/10) Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, onun gözünden kaçmaz. Siz, bir an olsun onun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca "Kahraman" lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır.

«Allah sabırlı kişilerle olur.» (2/153). Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder. Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter kî, O'na bağlanmayı ve O'nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O'nunla sabredin, O'nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın. Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden uyanın. Biliniz ki, o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez. O'nun huzuruna varmadan uyanın. O'nun şedid emirlerini duymadan gözlerinizi açın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki, faydasız olur.

*

Kalblerinlzi ıslâh etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması bütün varlığın salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Peygamber (S. A.) efendimizin şu Hadîs-i Şerifini anlatmak yerinde olur:

— «Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bütün duygular güzelleşir. O fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini kaybeder... İşte o et parçası Kalbdir.»

Kalbin salâhı, takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi olmakla mümkündür. Fesadı ise bunların yokluğu ile olur.

Kalb, şu bünye kafesinde bir kuş gibidir. Ve bir şişe içinde saklı inciye benzer; hazinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakılacak şey, kafes değil, içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şişeye değil. Hazinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar,

Allahım, duygularımızı tâatında kullan. Kalblerimizi marifet nurunla doldur. Hayatımız boyunca yolunda kalmak için bizlere başarı ihsan eyle... Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bize de nasip et. Onlara Zâtını vermiştin; bize de ver. Âmin!..

*

Ey Cemaat! Allah yolunda olun. Salihler, böyle yaptı da erdi. Siz Allah yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Salih kişiler, hak yolda böylece erdiler; bir an bile ilâhi yardım onlardan kesilmedi.

Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, O'nun tâatına koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size, gerekse başkasına bu yolda her ne ki geldi, uhdenize düşen razı olmaktır, teslim olmaktır.

Allah yolcuları dünyayı bir yana attılar. Kısmetlerini alırken takvâ eli ile aldılar. Bu arada verâ' —şüphelileri bırakma— halini de bir yana atmadılar. Bu hali benliklerine sindirdikten sonra öbür âlemi istediler. Bu işleri bitince, âhiret yolculuğuna hazırlık yapmaya koyuldular. Nefislerine karşı isyan bayrağını çektiler. Yaratanları önünde boynu bükük ve tâat ehli oldular. Onların vazifesi, önce nefislerini yola getirmek, sonra başkalarını... Önce özlerine öğüt verdîler; sonra da başkalarına...

Ey evlâd! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir; sonra da başkalarını... Sana nefsin özelliklerini bulmak başlıca vazifedir. Bunu yapmadan başkasına gitme. Senin, henüz ıslâha muhtaç hallerin vardır. Bunu sen de biliyorsun. Yazıktır; bunu bildiğin halde, gayrın ıslâhı sana nice nasip olur?.. Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın?.. İnsanları, ancak, ileri görüşlü ve basiret sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran denizden ancak Mahmud (S.A.) (Peygamberimiz) kurtarabilir. Ve, onun hakiki vârisleri... İnsanları Allah'a, Allah'ın irfan ve tam iman nasip ettiği kimseler götürebilir. Ama, onun hakikî ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü olamazlar.

Hak tasarrufundan sana lâf açmak düşmez. Sana gereken; O'nu sevmek ve O'ndan gayrı kimseden korkmamak. Ve bütün işleri O'nun uğruna görmek... Bunlar kalble olur. Dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Herkesin içinde iddia etmek yakışmaz. Kuru dâvaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri, yalnız kaldığın zaman da söylüyor musun?.. Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman kabil oluyor mu?.. İşte, en önemli iş, bu oluyorsa mesele yok... Kapı önünde tevhid, içeri girince de şirk!.. Yakışır mı?.. Bu, nifak alâmetidir. İçi bozuk olmanın ta kendisidir.

Acırım sana. Sözün ittika (kötülükten sakınma) dan açılıyor, kalbin ise fitne çıkarmaya meyyal. Şükrü dilinden bıraktığm yok; ama kalbin daima itiraz halinde.. Allahü Teâlâ bir kudsî hadis'te şöyle bu-yurur:

— «Ey insanoğlu, iyiliğim sana daima inmekte; ama senin de kötülüklerin bana gelmekte... Bu nasıl oluyor?..>

Tehlîkede olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah'a kul olduğunu iddia ediyorsun, ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakikî mânada O'na kulluk etseydin, O'nda yok olurdun. O'nun varlığında erir, kaybolurdun.

Tam imana sahip olan, nefs şeytanına boyun eğmez. Şahsî arzularına uymaz. Aslında iman sahibi, nefis denen bir şeye hak tanımaz. Hakkı tanınmayan ve bilinmeyen bir varlığa nasıl boyun eğilir ki?.. Hele kötülüğü herkesçe müsellem olunca... İman sahibi, Rabbından başkasına inanmaz ve varlık tanımaz, onun gayrını bir yana atmıştır. Hele dünyalık şeylerden hiç hoşlanmaz. öbür âlemi arzular. Bu hale eren, elbette ki Mevlâsı ile olur. Bütün kulluğunu O'nun uğruna yapar. Cümle vaktini O'nun yolunda geçirir.

İman sahibi, can kulağı ile şu ilâhî hitabı işitmiştir:

— «Onlar yalnız Allah'a kullukla emrolunınuşlardır. Din yolun-da pâk ve ihlâs sahibi olarak.» (98/5)

Varlığında beslenen halkı, Hakka eş etmekten sakın. Allah'ı tevhid et. Çünkü bütün eşyanın yaratıcısı O'dur. Her ne varsa hepsi O' nun elindedir. Ey O'nsuz şey arayan adam, başta aklını ara... Sen aklını yitirmişsin. O'nun hazinesi dışında bir şey var mı?.. Şu âyet-i kerirneyi iyi dinle:

— «Bize göre, saklı hiçbir şey yoktur. Her şey bize malûmdur.» (15/21)

*

Ey evlâd! Kader oluğu altında uyu. Uyurken sabra yaslan. Önce uyur görün, sonra tam uykuya dalar, hakikate erersin. Kurtuluş yolun'u gözeterek kulluğa devam et. Böyle devam ettikçe, iyilikler akar, geilr. Yazılarıdan gayri gelmez. Bu arada iyi olmayacağını sandığın şeyler de gelebilir. Tam arzu ettiğin de gelir; hepsini hoş gör.

*

Ey cemaat! Kadere uyun. Bu yolda hayli emek sarfeden Abdülkadir'e dönün. Onun tuttuğu yolu siz de benimseyin. Kader, yolunda boynu eğiklerden olduğum için beni Kadir'e (Allah'a) ulaştırdı. Geliniz, varlığımızı bir yana atarak O'na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil (!) görsün. Ne çıkar! Biraz zahmet çeksen, O'na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışımıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'ın elçisine başvuralım. Onu gönderenin hatırı için elini eteğini bırakmayalım. —Peygamberi kastediyor. Peygamber'e ulaştırıcı ve kavuşturucu olması sıfatiyle kendini kastetmesi de muhtemel— Tâzim bizi küçültmez. Bilâkis yükseltir. Size bir elçi gelse sözlerini dinlemeden kapıya mı koyarsınız?.. Tecrübe etmeden itimatsızlık mı beyan edersiniz?.. Onu sevin ve ona bağlanın. Bunu yaparsanız, Hakk'ın sohbetine erer, iyilik kaynağmı bulursunuz.

İşte, dediklerimi dinle, göreceksin ki velâyet derecesi kapıda seni bekliyor. Sen onu aramasan dahi o seni bulur. İlâhî ilim denizinden doya doya içmen böylece kabil olur. Onun fazilet kapısına anlattığımız yoldan gidilir. Başka yol yoktur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur, Onun rahmeti kadere uyana gelir. Bu halin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.

Takvâ hali sana gerekli iştir. Allah yolunun gerçek erlerine uy. Nefsine uyar olma. Şeytan ve kötü arkadaşlarından kaç! İman sahlbi, bunlarm cihadından fariğ olmaz. Bunların elinden kurtulup başını dışa çeviremez. Nefisle cihad etmekten alnının teri kurumaz. Onun üzerinden ne zırhı çıkarv ne de atının eğeri sökülür.

O büyükler, uykuyu yenmek için uyurlar. Nefse karşı çarpışınak için yerler. Zaruret olmadan konuşmazlar. Onlara âdet, susmaktır. Ancak Rablarınınkaderi onları konuşturur. İlâhî fiiller onları konuşturur; onlar bunun farkma varmazlar. Benlikleri ölmüştlir. Yarın kıyamet olduğunda duyular nasıl konuşursa, burada onlar öyle konuşur. Onları Allah konuşturur, Allah herkesi konuşturmaya güçlüdür. Sebepler yaratılır; onlar da konuşurlar. Herhangi bir iş için onların kullanılması gerekince, sebepler hazır olur.

Allah'ın dileği üstündür. Arzu ettiği şeyi yapar. O büyükleıin bu şekilde konuşmaları bir hikmete dayanır. Peygamberlerin vefatı sonunda, yerlerini bu büyükler aldı. Bir hüccet olarak konuşurlar. Her konuşmaları bir hükme dayanır. Yarın kıyamet günü olunca, halkın özrü kalmaz, Çünkü müjde ve çekinme mevzuunda, her sözü bu büyükler beyan etmiştir.

Peygamberlerden sonra halk, yararını onlardan öğrenecektir. Peygamberimiz:

— «Bilginler, peygamberlere vâristir,» buyuruyor. Asıl veraset, yukarıda anlattığımız ve daha anlatacağımız huyları benimsedikten sonra başlar.

*

Ey cemaat! Allah'ın nimetlerine şükredin. Sizde buiunan nimetleri O'ndan görün, Çürıkü yaratanımız buyurdu:

— «Sîzde bir nimet varsa, o Allah'tandır.» (16/53) Hani O'nun nimetlerine şükrünüz? Halbuki O'nun iyilikleri sizi sarmıştır. Nimetleri içinde dönüp duruyorsunuz.

Halin nicedir, iyiliği başkasından gören çaresiz!.. Bir taraftan iyîliği Allah'dan başkasına mal edersin, beri yana döner, nimeti az bulursun!.. Size gerekmeyeni, yaramazı neden beklersiniz?.. Allah'ın verdiği kuvvet ve kudreti O'na isyanda harcamanıza sebep ne?..

*

Ey evlâd! Yalnız kaldığın zaman, seni kötü işten koruyacak duyguya muhtaçsın. Ayak kaymasmı önleyecek tedbirin olmalı, Hakkın her an seni kontrol ettiğini içinden sezmelisin. Bu düşünceler varlığnı sarmalı. Anlattıkîanmıza şiddetle ihtiyacın vardır, Benliğini bu öğütlerle donattıktan sonra nefisle cenge çıkman kabil olur.

Halk arasında büyük olarak tanınan kimseleri ufak bir hata yıkabilir; zahidleri şehvetler perişan eder. Ebdâlleri, maddi varlığını manevî varlığa katmak isteyenleri, yersiz düşünce süründürür. Bilhassa, yalnızlık hallerinde, kötü fikirlerden kendilerini korumaları gerektir.

Doğruların yıkılışı bir an işidir. Çünkü bunlar şahın kapısında beklerler. Tek tek halkı Hakk'a çağırmaya memur edilmişlerdir. Onlar, Mahlûkata şöyle hitap ederler:

— Ey kalbler! Ey Ruhlar! Ey insanlar ve cinler! Hak yolunu istiyorsanız bana gelin! Gelişiniz kalb adımı ile olsun. Takvâ ve vera' caddesinden aşın, gelin, Dünyayı bırakm. Âhireti bir yana atın. Mevlânızdan başkasını düşünmeyin. Bana bu duygularla dolarak gelin!..

İşte. bîze uyanlar böyle olur. Gayretlerl sayesinde yerle gök arasındaki boşluk dolar.

*

Ey evlâd! Nefsi bir yana at, Şahsi arzularından geç. Yukarıda, azıcık vasıflarını anlattığımız er kişilerin ayakları altında toz ol, toprak ol!.. Onlar ellerini birbirine vurduğu zâman gözden kaybolacak kadar küçül!..

Hak, hem Aziz, hem de Yücedir, Ölüyü diriltir. Dilediği an dirileri de öldürür. İbrahim (a.s.) peygamberin ana, babası küfüre gitmişti. O, iki ölüden diri çıkardı. Onlardan koca bir İbrahim peygamber doğdu. İman sahibi diridir. Küfür ehli ölü sayılır. Allah'ı tevhid nuru ile bilen diri; müşrik ise ölüdür. Allahü Taâlâ, geçmişteki peygamberlerine indirdiği bazı kilaplarda şöyle buyurdu:

<devam edecek>

http://sufizmveinsan.com
11.12.2001

 


Üst Ana sayfa e-mail