3. Bölüm


— «İlk defa şeytan öldü; çünkü bana karşı geldi Bıı yanlış iş, onun sonsuz yıkılışına sebep oldu.»

*

Artık yaşadığımız zaman, son demlerini geçirmektedir. Ortalığı yalan, nifak tohumları kapladı, İçi dışına uymayan kimselere yanaşmayın. Yalancı ve insanları doğru yoldan saptıran kişilerden uzak durun. Onların kılığı deccal kılığıdır. Tipleri şeytana benzer. Bu vasfı onların, yalnız dış cephelerinde aramayın. İçlerini biraz sezecek olursanız, onların fenalığını hemen anlarsınız. Kendi iç bünyende de bulabilirsin. Nefsin de şeytan kılığına girip seni azdırabilir. Onun da bir vasfı, deccal'dır, Onları da ıslâha çalış. Kötü arzularını da yenmeye gayret et. Nefsin fenalığını düşünmeden başkasını kötülersen, sana yazıklar olsun, derim. Varlığında her cins kötülük saklı; münafıklık, aldatıcılık, daha birçok fenalık onda varken başkasına sataşman ne gerek?.. O ayrıca Allah'a şirk de koşuyor; bunu bildiğin halde neden göz yumuyorsun?

Nefsine muhalif ol. Ona uyma, Onu kuvvetle bağla, çözme. Onu hapset. Yalnız hakkı kadar ver. Fazla verme, sonra azar, baş edemezsin. Her zaman onunla mücadele et ve onu yenmeye çabala, Şahsî arzularına bin. Onlar sana yük olmasınlar; işte buna meydan verme. Tabiî hevayı yık, yeniden yap. Onun aklı yoktur. Küçücük çocuğa benzer. Gözleri de kördür. Gideceği yolu sen göster. Ondan bir şey de öğrenmen mümkün değildir; kendi bildiklerinden ona belki öğretebilirsin. Öğrenmek istemez, ama hissen iyi ye yanaşabilir. Aksi halde ondan kabul edeceğin her hareket, senin ebedî yıkılıp gitmene sebep olur.

Şeytana nasıl yakın oluyorsun?.. O, senin düşmanındır. Aranıza bir kan davası girmiştir. Babanı öldürdü. Anneni kandırdı. Âdem Baba ile Havva Ana'ya neler etti, Bilirsin, ama yine ondan ayrı olmuyorsun. Kork, sonra onlara yaptığını, sana da yapar.

Elindeki silah takvâ ve tevhid olsun. Yalnız halinde şüpheli iş tutma. Allah'tan yardım dile. Doğru olmak ve yardım dilemek, senin askerlerindir. İşte silâh, işte asker, kumanda edebilirsen ne âlâ; yoksa yanarsın. Bunlar sana yeter. Gayret et, şeytanı da, nefsi de, kötü duyguları da yenebilirsin. Hak'tan yardım diledikçe, O seninledir. Bu olduktan sonra nasıl başarı elde edemezsin ki?..

*

Ey evlâd! Bir eline dünyayı, öbür eline de âhiretl al. İkisini yanyana getir. Bir yere yerleştir, Aralarından çık, Mevlâna yönel. Tek olarak Hakka yönel. Kalbin çıplak olsun; onda ne dünya; ne de âhiret bulunsun. Hiç biri olmamalı.

Mevlâya yöneldiğinde, sivadan (Hak'tan gayrı işlerden) soyun. Yaratan ile yaratılmışları karıştırma. Halik'ı bırakıp halk ile olma. Bütün sebeplerden kesil. Yaratıcılık iddia edenleri yere vur. Bunları yap, sonra dünya ile âhireti bıraktığın yere git; dünyayı nefsine ver. Âhireti kalbine koy, Mevlâyı da sırrında sakla.

*

Ey evlâd! Nefisle olma. Kötü arzuyla olma. Dünya ile olma. Âhireti de bırak. Hakk'ın gayrı bildiğin her şeyden silkin. Bunları yapabildiğin an, tükenmez hazineye erersin, sonsuz hazine dedikleri budur. Hidayet bu yolda olur; oraya erersen ölmek senin için muhal sayılır.

Günahtan dön. Koşar adımla efendine git. Tevbe edeceğin zaman dışını ve içini temizle. Tevbe ilk defa kalble olur.

Tam ve pürüzsüz dönüşle Mevlâ'na sarıl; günah libasından çık. Mecazî mânada değil, hakiki mânada Allah'tan utan. Bunlar kalb işidir; olması için kalbin temiz olması şarttır. Peygamberin göstermiş olduğu yola girmek gerekir.

Kalıbın kendine has işi vardır. Kalbe de has olan bazı işler bulunur. Sebep kisvesinden soyunmak, kullara dayanmamak, kalbin yapması gereken şeydir, Kalb, tevekkül denizinde yüzer. Allah bilgisini varlığına sindirir. Onun sonsuz ilim denizine dalar, Sebebi bırakır. Sebebin asıl sahibini arar. Bu durumda vasat halde bulununcaya kadar zahmet çeker. Sonra içine döner ve şöyle der:

— «Bizi yaratan, doğru yolu gösterir.» (26/78)

Sonra yoluna devam eder. Yerleri aşar. Sahilleri dolaşır. Sonra,.,sonra, doğruyu bulur. Yolunu aydınlık kaplar. Allah'a hakiki mânasiyle inanır. Yolunu kesen engeller yok olur.

Hakk'ı arayanın kalbi, mesafeleri aşar. Her adımda görüşü ötelere geçer... Yürüdüğü yolda korkulu bîr şey gelse, iman kalkanı onu saklar; ona şecaat duygusu verir. Korku buharı kalmaz, ateş korları yokolur, emniyet nuru gelir; yakınlık sevgisini benliğinde bulur.

*

Ey evlâd! Başına blr iş gelecek olursa, sabır eli ile karşıla. Şifa buluncaya kadar dur. Bağırma, çağırma. Şifa gelirse, şükür eli ile al. Bu hale geldiğin zaman, en güzel şeyi bulmuş olursun.

Cehennem korkusu, iman sahiplerinin ciğerlerini parçalar. Renklerini değiştirir. Kalbleri mahzun olur. Bu duygu sonunda Allah'ın rahmet suyu üzerlerine saçılır. Lütuf hoşluğuna kavuşurlar. Âhiret kapısı onlar için açık olur; sevdikleri makamı görür ve sonunda oraya yerleşirler. Bir zaman rahat edip huzur bulduktan sonra, bu defa Celâl perdesi açılır. İlk korkudan daha büyük bir ürperme hasıl olur. Kalbleri, Hakka doğru uçmaya başlar. Bu devir de biterse, Cemâl kapısma yol açılır. Artık bulacaklarını bundan sonra bulurlar. Sakin ve emin olurlar fakat, bu emniyet ilk defadan çok üstün ve hoş olur. Dereceler bir bir artar, perdeler arka arkaya açılmaya başlar. Duyguları yeni yeni şeyler sezmeye koyulur, çüııkü Hakkın tam yakını olmuş olurlar.

*

Ey evlâd! Gayretin yemek, içrnek ve evlenmek olmasın. Bunların tümünü gönlünden çıkar. Gayen bunlar olmasın. Çünkü hepsi nefsin arzularıdır. Tabiatın gereği sayılır. İlâhî kuvvet, bunlarla seni bulamaz. Bunlara kapılırsan kalbin hakikî isteği nerede kalır?.. Onlar, Hakkı ararlar. Sana da iç âlemin isteği gerek. Bütün gayretin en çok lâzım olana olmalı. O en lüzumlu olan ise Allah'tır. O'nu ara. Allah ve onun katında olan sana yeter.

Her şeyin bir karşılığı olur. Dünyaya âhiret, yaratılmışlara ise Yaratan bedeldir, Dünyayı kalbinden atarsan yerini âhiret alır; halk bir yana bırakılırsa onun yerini Hak alır.

Şu günün, ömrün için son olduğunu bil. İşlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter. Öbür âleme hazırlık yap. Ölüm meleğini candan bekle. Onun gelişi seni sevindirmeli.

İman sahiplerine dünya, pişme ocağıdır. Âhiret onlan hazır bekler. Hakk'm gayreti onların kapalı perdesini açar. Onlarda Tekvin (istediğini yapabilmek) sıfatı tecelli eder. Bu, öbür âlemde olması gereken bir vasıftır. Ama onların dünyası da bir âhiret olur. Dünya ile âhîretin onlara blr değişik hal getirmediği de ayrıca iddiası gerekmez bir gerçektir.

Yalancı! Allah'ı sevdiğini belirtiyorsun. Nimet halinde 'Allah,' de; sonra da kaç, kaybol; bu yakışır mı?.. Belâ geldi mi, sanki ilâhi duyguların sönüyor ve sen çırpınıyorsun. Allah'ı yalnız iyilik içindemi anacaksın?.. Belâ karşısında dağ gibi olmalısın. Allah sevgisi o zaman belli olur. Bu duygudan mahrumsan hiçsin. Bu yol, içi bozukları hemen açığa çıkarır. En ufak bir değişik hal, iç âlemi perişan etmeye yeter.

Bir adarn Peygamber (S.A.) efendimize geldi:

— «Seni seviyorum, ya Resûlallah», dedi. Peygamberimiz şöyle buyurdu:

— «O halde fakirlik haline razı ol!» Bir kişi yine geldi:

— «Ben Allah'ı seviyorum,» dedi.

Peygamber (S.A.) efendimiz buna da şunlan söyledi:

— «O halde, belâ gömleğini giy. Allah ve Peygamber sevgisini fakirlik hali ve belâ takip eder.»

Bundandır ki, birçok iyiler, şöyle derler:

— «Belâ velîlere (Allah dostlarına) gelir. Tâ ki, bir iddia peşine koşmayalar. Böyle olmasaydı herkes velîlik iddîasında bulunurdu.»

Allah, belâ anında dimdik durmayı iyilere verdi. Fakirlik ve ihtiyaç hali ise bu sevginin gereğidir.

«Ya Rabbi, bizi ateşten koru. Dünyada iyilik, âlılrette yine iyilik ver.» (2/201)

* * *

<devam edecek>

http://sufizmveinsan.com
18.12.2001

 


Üst Ana sayfa e-mail