eğişik
toplumlarda, farklı sıklıkta
görülebilen intihar
olgusu, karmaşık ahlaki, sosyo-ekonomik ve kültürel yönlerinden
dolayı psikiyatrik
bir konu olarak kabul edilmemelidir.
Daha çok sosyo-ekonomik düzeyi gelişmiş toplumlarda görülen
intihar teşebbüsü,
erkeklerde kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.
Vak’aların
çoğunluğunun ergenlik dönemine rastlaması da dikkât çekicidir.
Sağlıklı
düşünmenin son derece kısıtlı olduğu
durumlarda varlığını hissettirir.
Bu koşullarda birey kendini nasıl yönlendireceğini bilemez.
Çılgınlıklar yapabilir veya ani bir kararla ölüme doğru
adımını atar.
Göreceli
olarak intihar riskinin arttığı durumları sırasıyla, ruhsal
çökkünlük, yaşlılık çağı psikolojik ve organik rahatsızlıklar,
şizofreni, manik depressif vakaları, depresyonlar,alkolizm, kişilik
bozuklukları olarak sayabiliriz.
İntihar
fiilini, “kişinin araç ya da amaç olarak gördüğü ölümüne, kendi baskın isteğiyle
kucak açmasıdır” diye tanımlayabiliriz.
Ölümü
yaşama tercih edenler, yaşamın artık sürdürmeye değer
olmadığını düşünerek intihar ederler.
Toplum içinde binlerce insan, bedensel ve ruhsal sorunlarını
çözemeyip hayata dönüş
virajını alamayarak yaşamına son verirken, geride bıraktıklarının
nasıl eridiklerini de göremiyor.
Üst
üste gelen, insan onurunu zedeleyici, ayaklar altına alıcı
etmenlerin yarattığı bu talihsiz olayın birçok kronik felâketin
tohumlarını da attığına şahit olmaktayız.
İntihar
edenin bu eylemden önce normal bir insan gibi düşündüğünü,
davrandığını söylemek abartı olacaktır. Bilakis
intihar öncesinde bir
şiddet eylemi veya aksine alışılmamış bir sakinlik gözlenir
çoğunlukla...
Şefkatin
ulaşamadığı, hiçbir olumlu tesirin faydalı olamadığı,
ölümün kol gezdiği bu boyut, bireyi yalnız ve
kıskıvrak yakaladığında onu yerden yere vuracak,
istediğini oluşturup, dirençsiz
insanların yaşamına son vermesine yetecektir.
Bireyi
intihara iten sebepler kendi sorunları olduğu gibi, haklılığını
meşru zeminlere oturtmak isteyen toplumların itici faktörleri
de olabilir. Bir müddet önce örneklerini toplumca yaşadığımızı
sanıyorum.
İşin
enteresan yanı, bugün yaşam seviyesi en üst düzeye
gelmiş zengin toplumlarda, bireyler her noktada doyuma ulaştıklarından,
kendilerini meşgul edecek herhangi bir şeyin bulunmaması veya
kompleksleri nedeniyle, itikat gibi bir duyguya da sahip
olamamalarından ötürü boşluğa düşmekte ve intiharı kaçınılmaz
olarak görmektedirler.
Bunun
en somut örneklerine Japonya’da
rastlanıyor. Dünyanın en gelişmiş bu ülkesinde çok sayıda
intihar olayı yaşanmakta. Japon toplumu, başarısız bir girişimin
sonucunda intihar etmeye adeta destek ve prim vermekte bir sakınca
görmemektedir. Bu ülkede intihar artık alışılagelmiş, sıradan
olaylardan biridir. İntiharı bir neden olarak kabul eden
Japonlar, akıl almaz bir şekilde bu gücü kendilerinde
buluyorlar.
İstatistiklere
bakıldığında, son yıllarda Japonya’daki intihar oranı
oldukça artmıştır. 1980’lerin başlarında ülkede intihar
edenlerin sayısı on beş binlerde iken, 1990’da yirmi bini aşmıştır.
2000 yılı istatistiklerine göre ise bu sayı otuz bini geçmiştir.
Bu
eylemin nedenleri bizzat Japon halkı tarafından dile
getirilmekte, inanılmaz boyutlara varan teknolojinin
nimetlerinden faydalanmanın yanı sıra, başarısızlıklarda
yaşanan korkunç düzeydeki stres, intihara varmadan, bireyler
saadeti, kurtuluşu başka yerlerde aramakta,
örneğin büyük sufi Mevlâna’nın yolunda bulmaktadır.
Her yıl yapılan Mevlâna’yı
anma törenlerine katılan çok sayıda Japon’un
sadece bu nedenle Konya’ya
gelmesi, bunun göstergesidir.
Bu hadise, ilerlemenin refaha ulaşmanın her şey olmadığını
göstermesi bakımından bir hayli ilginçtir.
Hayatın
sonlarına doğru
herhangi bir nedenle ve doğal olmayan koşullarda
beliren “ İntihar girişimi “ bireyi normal düşünme
yeteneğinden mahrum etmesi açısından
olumsuz bir vasıf olarak tanımlanmaktadır.
İnsanı
dehşete düşüren bu tür olaylar toplum tarafından kabul görmemekte
ve tasvip edilmemektedir.
Mistisizm
de intihar girişimlerine asla taviz vermiyor.
Allah isminin ve günah kavramının anlamını bilen,
intiharı düşünmez.
Hz.
Muhammed (s.a.v.), intiharı büyük ve affedilmez bir eylem
olarak görür ve üzerinde durur.
Bu
konuyla ilgili bir hadisinde “ Kendisini yüksek bir
yerden atarak intihar eden kişi, cehennemde sonsuza kadar yükseklerden
ateşe atılmakla cezalandırılır. Kendi eliyle zehir içen ve
bu yüzden ölen kişi,cehennemde
de sonsuza kadar zehir içmekle cezalandırılır. Bir demir parçasıyla
canına kıyan da elindeki demirle cehenneme gider ve sonsuza
kadar o demiri vücudunun çeşitli yerlerine saplayarak azap görür
“ derken,
Kur’an
da; “
Kendi elinizle kendinizi tehlikeye sokmayınız “( 2/195) ayetiyle
intihar girişimini engellemektedir..
Hz.Resulûllah
intihar eden birinin “cenaze
namazına “ katılmamış, “
intihar edenin cenaze namazı kılınmaz “ şeklindeki
sözleriyle de görüşlerini somutlaştırmıştır.
Zira, bu şekilde yaşamına son verilmiş bir beden,
cenaze namazının getireceği
faydadan yoksun kalmaktadır...
Ceza
hukukunda da birinin intiharına yardım etmek, ağır ceza
gerektiren bir suç olarak kabul edilmektedir.
Evet,
bu hususta söylenebilecek çok şey var elbette , ama insanı
yaşama bağlayan birçok neden
de var bu evrende.
İstanbul
- 25.04.2001
http://sufizmveinsan.com
Yeni
Dünya Dergisi
Eylül 2001
|