3. Bölüm


Şöyle ki : Sen şu anda madumsun . Yani : Yoksun.. Nasıl ki daha önce de yoktun.. Yani :
"Ol.."
Emri gelmeden evvel..

***

Şu manaları da unutma : Ezel şu andır.. Ebed , şu andır.. Kıdem , şu andır..
Yani : Ezel , ebed , kıdem şu içinde bulunduğumuz ve göz açıp kapayacak kadar bir zaman içinde elden çıkardığımız vakte sığdırılmıştır .
İşbu vaktin içinde , kendini ara .
Unutma ki : Bütün bu gelip geçen anlarda Hakkın gayrısı yoktur..

***

Şimdi anlatacaklarımızı da iyi anlamaya çalış..
Allah : Ezelin vücudu odur ; yani , varlığı..
Allah : Ebedin vücudu odur ; yani , varlığı..
Allah : Kıdemin vücudu odur ; yani , varlığı..
Bütün bunları anlamaya çalışırken , sakın ; ezele , ebede ve kıdeme kendiliğinden bir varlık vermeyesin..
Anlatmaya çalıştığımız bu mana doğrudur .
Eğer doğru olmasaydı ; Allah-ü Taala tek ve saltanatında ortaksız olamazdı .
Halbuki , onun şanına yakışan tek olması ve varlığında ortağı olmamasıdır..

***

Muhal olarak ona bir ortak düşünülürse.. şöyle olması gerekirdi : Onun ortağı o olurdu ki ; kendine has bir varlığı var.. Ama Allah'ın varlığı ile var değil..
Bir kimsenin veya her hangi bir şeyin böyle olduğunu düşünün : Bu takdirde o , Allah'a muhtaç olmaz ; ikinci bir Rabb olur.. Yani : Allah :
İşbu oluş , muhaldir .
Allah-ü Taala'nın , mülkünde ve saltanatında ortağı yoktur . Benzeri yoktur. Dengi yoktur .

***

Bu manalar açısından bakılınca..
Her kim ; Allah ile beraber , Allah'tan bir parça veya Allah'ta herhangi bir şeyi görürse.. halbuki o şey , bir Rabb olması yüzünden Allah'a muhtaçdır..
Şüp hesiz anlatıldığı gibi görülen bir şey , Allah'a ortak edilmiş olur . Halbuki o şey , her hali ile Allla'a muhtaçtır..
Bu arada ; herhangi bir şey için , aslında iyi olmayan şöyle bir cevaz yolu akla gelebilir..
Mesela : Herhangi bir şey , Allah ile beraberdir .Kıyamı ; yani , durumu kendisiyledir ; yahut Hak iledir..
Bu şekilde değil de Kendi varlığından geçmiştir ; yani , fena bulmuştur . Yahut Allah ile olduğuna göre onun varlığında fena bulmuştur ; yani , yokluğa ermiştir .
İşbu düşüncelerin tümü , çok çok uzaktır . Bilhassa , marifet ; yani : kendini bilme kokusu alanlar için ...
Sebebine gelince : Her kim Hakkın gayrı bir şeyin mevcut olduğuna yol verir ; somra da onunla kaim olduğuna kail olursa... Sonra fena bulacağına , sonra fenasından da fena bularak kendinden geçeceğine inanırsa...
İşbu durum çok tehlikelidir...
Çünkü , bu fena halini zincirleme devam etmiş olur...
O şekilde devam ettirmiş olur ki : Haşa Hakkın yokluğuna kadar gider .
Bu düşüncenin sonucunu kısaca diyelim : Peşpeşe şirk içinde şirktir .
Hele nefsini bilmek yönünden hiç faydası yoktur .
Bu düşüncenin sahibi Müşriktir . Ne Allah'a karşı bir irfan duygusuna sahip olabilir ; ne de nefsini anlayabilir .

***

Şimdi ... Anlatılan bu manalar karşısında , bazı sorular sorulabilir...
Mesela , biri çıkar ; şöyle sorar :
"Bu , birbirine giren mana yolları arasında ; nefsi bilmenin ve Allah'a arif olmanın tam yolu nasıl bulunur!.."
Bu sorunun cevabı şu olur :
"Yol birdir ...Nefsi ve yüce Allah'ı anlamaya götüren yol ise... Bilesin ki : Allah var idi ; onunla ikili bir şey yok idi..."
Burada :
"-idi..."
Şeklinde kullanılan edat mefhumundan bir zaman manası çıkarmamalı...
Yüce Allah şu anda dahi öyledir...
Yani : Yüce Allah var ve onunla ikili bir şey yok...

***

Bu arada ; bir başkası da şöyle diyebilir :
"Görüşüm odor ki : Nefsim , Allah'ın gayrıdır.. Yine görüşüm odur ki : Allah nefsim değildir..."
Bu sorunun cevabını ; yukarıda geçen Hadis-i Şerifteki NEFS kelimesinin kısa bir tarifini yaparak vermek mümkündür...
Orada sözü geçen nefsi ; başka manada almak gerek... Ki o : Senin öz varlığındır ; hakikatındır...
Yoksa : O ; levvame , emmare ve mutmainne isimleri ile anılan nefis değildir..
Belki de ; orada NEFS kelimesi ile işaret edilen mana , zat-ı ilahi'nin tüm olarak yabancısı olanlardır..
İşbu manayı Resulallah S.A. efendimizin şu münacaatından da anlayabiliriz :
"Allah'ım , eşyayı bana olduğu gibi göster ."
Burada eşyadan , yani , şeylerden murad : Zat-ı ilahi'den gayrı olan şeylerdir..
Bu manayı açıklamak gerekirse ; şöyle diyebiliriz :
"Allahım , masivanı ; yani , zatına yabancı olan şeyleri bana anlat ki : Bileyim.. Eşya , nasıl şeydir ? .. tanıyayım.. O sen misin Yoksa gayrın mı ?..
Ve o şeyler kadim midir ?. Baki midir. Yoksa.. fani mi ?..."
Şüphesiz , Allah-ü Teala , ona nefsini gösterdi.. yani : öz varlığını .. Ama , masivaya, yani , zatına yabancı herhangi bir şeyin varlığı olmadan..
İşte bundan sonradır ki : Resulüllah S.A. efendimiz eşyayı olduğu gibi gördü..
Yani : Eşyanın hakikatını.. özünü..
Gördü ki : Onların özü , zat-ı ilahi'nin ta kendisidir.. Ama , bu manada ne bir şekil var ; ne de , bir zaman ve mekan mefhumu..

<devam edecek>

http://sufizmveinsan.com
26.
02.2002

 


Üst Ana sayfa e-mail