Şöyle
ki : Sen şu anda madumsun . Yani : Yoksun.. Nasıl ki daha önce de
yoktun.. Yani :
"Ol.."
Emri gelmeden evvel..
***
Şu
manaları da unutma : Ezel şu andır.. Ebed , şu andır.. Kıdem , şu andır..
Yani : Ezel , ebed , kıdem şu içinde bulunduğumuz ve göz açıp
kapayacak kadar bir zaman içinde elden çıkardığımız vakte sığdırılmıştır
.
İşbu vaktin içinde , kendini ara .
Unutma ki : Bütün bu gelip geçen anlarda Hakkın gayrısı yoktur..
***
Şimdi
anlatacaklarımızı da iyi anlamaya çalış..
Allah : Ezelin vücudu odur ; yani , varlığı..
Allah : Ebedin vücudu odur ; yani , varlığı..
Allah : Kıdemin vücudu odur ; yani , varlığı..
Bütün bunları anlamaya çalışırken , sakın ; ezele , ebede ve kıdeme
kendiliğinden bir varlık vermeyesin..
Anlatmaya çalıştığımız bu mana doğrudur .
Eğer doğru olmasaydı ; Allah-ü Taala tek ve saltanatında ortaksız
olamazdı .
Halbuki , onun şanına yakışan tek olması ve varlığında ortağı
olmamasıdır..
***
Muhal
olarak ona bir ortak düşünülürse.. şöyle olması gerekirdi : Onun
ortağı o olurdu ki ; kendine has bir varlığı var.. Ama Allah'ın varlığı
ile var değil..
Bir kimsenin veya her hangi bir şeyin böyle olduğunu düşünün : Bu
takdirde o , Allah'a muhtaç olmaz ; ikinci bir Rabb olur.. Yani : Allah :
İşbu oluş , muhaldir .
Allah-ü Taala'nın , mülkünde ve saltanatında ortağı yoktur . Benzeri
yoktur. Dengi yoktur .
***
Bu
manalar açısından bakılınca..
Her kim ; Allah ile beraber , Allah'tan bir parça veya Allah'ta herhangi
bir şeyi görürse.. halbuki o şey , bir Rabb olması yüzünden Allah'a
muhtaçdır..
Şüp hesiz anlatıldığı gibi görülen bir şey , Allah'a ortak edilmiş
olur . Halbuki o şey , her hali ile Allla'a muhtaçtır..
Bu arada ; herhangi bir şey için , aslında iyi olmayan şöyle bir cevaz
yolu akla gelebilir..
Mesela : Herhangi bir şey , Allah ile beraberdir .Kıyamı ; yani , durumu
kendisiyledir ; yahut Hak iledir..
Bu şekilde değil de Kendi varlığından geçmiştir ; yani , fena bulmuştur
. Yahut Allah ile olduğuna göre onun varlığında fena bulmuştur ; yani
, yokluğa ermiştir .
İşbu düşüncelerin tümü , çok çok uzaktır . Bilhassa , marifet ;
yani : kendini bilme kokusu alanlar için ...
Sebebine gelince : Her kim Hakkın gayrı bir şeyin mevcut olduğuna yol
verir ; somra da onunla kaim olduğuna kail olursa... Sonra fena bulacağına
, sonra fenasından da fena bularak kendinden geçeceğine inanırsa...
İşbu durum çok tehlikelidir...
Çünkü , bu fena halini zincirleme devam etmiş olur...
O şekilde devam ettirmiş olur ki : Haşa Hakkın yokluğuna kadar gider .
Bu düşüncenin sonucunu kısaca diyelim : Peşpeşe şirk içinde şirktir
.
Hele nefsini bilmek yönünden hiç faydası yoktur .
Bu düşüncenin sahibi Müşriktir . Ne Allah'a karşı bir irfan duygusuna
sahip olabilir ; ne de nefsini anlayabilir .
***
Şimdi
... Anlatılan bu manalar karşısında , bazı sorular sorulabilir...
Mesela , biri çıkar ; şöyle sorar :
"Bu , birbirine giren mana yolları arasında ; nefsi bilmenin ve
Allah'a arif olmanın tam yolu nasıl bulunur!.."
Bu sorunun cevabı şu olur :
"Yol birdir ...Nefsi ve yüce Allah'ı anlamaya götüren yol ise...
Bilesin ki : Allah var idi ; onunla ikili bir şey yok idi..."
Burada :
"-idi..."
Şeklinde kullanılan edat mefhumundan bir zaman manası çıkarmamalı...
Yüce Allah şu anda dahi öyledir...
Yani : Yüce Allah var ve onunla ikili bir şey yok...
***
Bu
arada ; bir başkası da şöyle diyebilir :
"Görüşüm odor ki : Nefsim , Allah'ın gayrıdır.. Yine görüşüm
odur ki : Allah nefsim değildir..."
Bu sorunun cevabını ; yukarıda geçen Hadis-i Şerifteki NEFS kelimesinin
kısa bir tarifini yaparak vermek mümkündür...
Orada sözü geçen nefsi ; başka manada almak gerek... Ki o : Senin öz
varlığındır ; hakikatındır...
Yoksa : O ; levvame , emmare ve mutmainne isimleri ile anılan nefis değildir..
Belki de ; orada NEFS kelimesi ile işaret edilen mana , zat-ı ilahi'nin tüm
olarak yabancısı olanlardır..
İşbu manayı Resulallah S.A. efendimizin şu münacaatından da
anlayabiliriz :
"Allah'ım , eşyayı bana olduğu gibi göster ."
Burada eşyadan , yani , şeylerden murad : Zat-ı ilahi'den gayrı olan şeylerdir..
Bu manayı açıklamak gerekirse ; şöyle diyebiliriz :
"Allahım , masivanı ; yani , zatına yabancı olan şeyleri bana
anlat ki : Bileyim.. Eşya , nasıl şeydir ? .. tanıyayım.. O sen misin
Yoksa gayrın mı ?..
Ve o şeyler kadim midir ?. Baki midir. Yoksa.. fani mi ?..."
Şüphesiz , Allah-ü Teala , ona nefsini gösterdi.. yani : öz varlığını
.. Ama , masivaya, yani , zatına yabancı herhangi bir şeyin varlığı
olmadan..
İşte bundan sonradır ki : Resulüllah S.A. efendimiz eşyayı olduğu
gibi gördü..
Yani : Eşyanın hakikatını.. özünü..
Gördü ki : Onların özü , zat-ı ilahi'nin ta kendisidir.. Ama , bu
manada ne bir şekil var ; ne de , bir zaman ve mekan mefhumu..
<devam
edecek>
http://sufizmveinsan.com
26.02.2002
|