malılı
Hamdi Yazır’ı tanımayanımız yok gibidir. Dokuz ciltlik Kur’an
tefsiri ile adı ansiklopedilere geçmiş bu zât, 1892 yılında
Antalya'ya bağlı Elmalı ilçesinde doğmuş, ilk ve orta öğrenimini
orada tamamlamış, daha sonra İstanbul'a gelmiş, ikinci Meşrutiyet
devrinde Osmanlı Meclisi'nde Mebusluk görevinde bulunmuş 1943'te de
vefat etmiştir.
Günümüze
ulaşan bu en ciddi tefsiri inceleyenler, EImalı'nın sadece Arapça
bilmekle kalmayıp, Tasavvuf, Tevhid ve Vahdet konularında hatırı
sayılır bir ilme sahip olduğunu fark edeceklerdir.
Merhum
Hamdi Yazır’ın eserinde, meleklerle ilgili hususa şöyle değinilmektedir:
"...Alemde
hiçbir hadise olmaz ki, ona kudret-i ilâhiyenin (ilâhi kudretin)
taalluku mahsusu (ona ait özel bir alakası) bulunmasın;
binaenaleyh, cinsi melâike, kudret ve tekvin-i ilâhinin (ilâhi mânâdaki
yaratmanın vahdetten kesrete tevezzu'unu (oluş) ve onun tenevvüat
(nevileşmesi) ve taayyunat-ı mahsusesini (kendine has, özel ayan
olmasını) ifade eden mebâdi-i faile (failin başlangıcı) olarak mülahaza
(o hususta açıklama) edilmek lazım gelir. Ve kâinatta hiçbir şey,
hiçbir hadise, hiçbir fiil ve hareket tasavvur olunmaz ki, böyle
bir Risalet (Resullük, elçilik) bâki olmuş olmasın. Bundan başka
bir nevi melâike vardır ki, bunlar hadisatı tekviniyeden mukaddem
(olayların yaratılmasından evvel, şuuni emriyye (Allah'ın emriyle
oluşlar) ve kelamiyeyi (sözsel, tabir-i aherle (diğer bir deyişle)
şuuni rûhiyeyi (rûhi oluşlar) mevcûdatı akilenin (akıllı varlıklar)
cereyân-ı rûlhisine (rûhi akışa) ait evâmir ve irşâdatı
Rabbaniyenin teceltiyâtı mahsûsasını (Rabbani emir ve irşâdların
hususi tecellilerine işâret eder) ifade ederler. Bunlar, daha evvel
resûl-i idraktirler (idrak elçileri, müdrik (idrak eden ve muhtar
olan (serbest olay mebadi-i faileye kablel fiil hayrın ve rızayı ilâhinin
vichesini ira’e eylerler (oluştan önce hayrın ve Allah rızasının
yolunu gözetirler) ve melaikeye olduğu gibi beşere de müvekkeldirler(vekildirler)…
Gördüklerini madde zannedenler, onun kuvveti sayesinde gördüklerini
bilmelidirler… Binaenaleyh, melâikesiz bir hadise tasavvuru gayri mümkündür;
melâikesiz bir katra yağmur bile düşmez..."
Evet
Allah ile insan arasında aracılık ettiğine ve Nur yapılı olduğuna
inanılan manevi varlık, Melek!.. Kökü, “güç, kuvvet” anlamı
taşıyan 'melk' kelimesine dayanıyor. İslâm ve diğer dinler, iman
panosunda yaratma gücünün hemen akabinde ve Resûllükten de ön
plana almıştır Melekleri "Amentü billahi ve Melaiketihi"
diyerek...
Kur’an,
insanı tarif ederken, benzetme ile biz insanı balçıktan yarattık"
ifadesini kullanıyor. Balçık kelimesi, Mineral ve sıvı karışımı
özelliğindeki hücre teşekkülünü anlatmak üzere seçilmiştir.
Cinlerden bahsederken de, "dumansız, zehirleyici ve insan vücuduna
nüfuz edici ışınlardan meydana getirdik" diyor ve onları da
"Nâri Yapı" şeklinde sabitliyor. Melekler ise ışın yapının
kökeni olan kuantlara dayalı, Nur dan varlıklar olarak tasnif
ediliyor. Şayet, Allah'ın bir Tanrı olmadığı anlayışı ile düşünülürse,
anlatılanlar daha iyi kavranacaktır. Kısaca belirtirsek, Melekler,
(ışık kuantları) enerjinin ilk basamaktaki bloklarıdır. En son
basamağı ise, madde halidir.
Demek
ki beş duyu ile tesbit edilen veya edilemeyen tüm varlıklar -Melek
ve Cin'ler- kendi özelliklerine göre maddi sayılan bir boyutta var
olmaktadır. Melekler, belli enerji-güç odakları olmakla birlikte,
boylarından, boyutlarından, kısaca, yapılarından söz edilebilir.
Ama, onlarda cinsiyet mefhumu yoktur. Bir elektrik dalgasının dişiliği
veya erkekliğini düşünebiliyor musunuz? Kanatlarının olması da
temsilidir.
Resûlullah
Efendimiz "Ben bir keresinde göğe çıkarken Cebrail'i gördüm,
altı yüz kanadını açmış, haşmetle duruyordu" demektedir.
Cebrail (a.s.)'in altı yüz kanadının olması, mecazi bir anlatımdır
ve aslında, Cinleri de kapsayan yaşadığımız boyutu, yani madde dünyasını
saran kuvvetlerine işarettir. Zira, madde planına Cebrail-İsrafil-Azrail
ve Mikail isimli melekler hâkim olmaktadır. Kur’an onları da
'Resul' vasfı ile nitelediği için isimlerinin yanı sıra
Aleyhisselam ifadesini kullanılır.
Bunların
üstünde ilk dörtte Nun, Kalem, Müdebbir ve Mufassir isimli melaike
vardır. Cebrail (a.s), tasavvuf tabiri ile, Akl-ı Küll'ü temsil
eder. Necm Suresi nin 5-6 ve 7. ayetleri ondan bahseder. Bu yakiyn
meleğin, Mirac sırasında Efendimize eşlik etmesi ve "ben
buradan öteye bir adım atamam" sözü, aslında, madde sınırının
sonuna gelindiğini bildirir. Aynı konum, Resûlullah Efendimiz için
de geçerlidir, yeri gelmişken, meleki yapıların nasıl meydana
geldiğine değinelim...
Allah'ın
güzel isimleri diye de bildiğimiz Esma-ül Hüsna'daki işâret
kelimelerin içerdiği mânâlar yoğunlaştığı anda, Melek adını
alır. İsimler bileşimi, ilk olarak Ruh adlı Meleği, Ruh adlı
Melek, sistemlerin ruhlarını oluşturan Müheymin Melaikeyi, onlar
da diğer Melâike sınıfını (Mukarreb Melâikeyi), Mukarreb sınıfı
ise yeryüzü, yani Rahmet ve gazap Melâikesini meydana getirir. Ruh,
aslında bir melektir.
Resulullah
Efendimiz, "Sistemin Ruhu" diye anılan Müheymin Melaikeyle
görüşmüş, sonsuz sistemlerle Onlar vasıtasıyla iletişim
kurabilmiştir. Anlatılan şekilde kendi aslını, hakikâtini bilen,
ayrıca sistem oluşturan Melekler olduğu gibi, sadece belli
isimlerin mânâlarını ortaya koyabilen, dini tabirle "mutlak
kulluk" halinde olan ve hakikâtini bilmeyen Melâike de
mevcuttur. (Bakara 30) Kütübi Sitte'de bu konuda sayısını aklınızda
tutamayacağınız miktarda Hadis var.
Bunlardan
biri, "Allahu Tealâ nın, (Hz.Resûlallah'ın kabrine bir Melek
Müvekkel (vekil) tayin etiğini ve getirilen salat-u selâmı
kendisine tebliğ ettiğini" bildirmektedir. Başka bir Hadiste
de "Emrinde (Cebrail (a.s.)'ı kastediyor) yetmiş bin Melek dört
bayrak olduğu halde Mekke'ye iner. Bir bayrağı Harem-i Şerife
diker, ikinci bayrağı Mescidi Nebevi'ye diker, üçüncü bayrağı
Kudüs'e diker, dördüncü bayrak da elinde olduğu halde yeryüzünde
dolaşır. Uyanık bulduğu kimselere selam verir ve kanadı ile sıvazlar.
Kanadı ile sıvazladığı her kimsenin, bütün günahları
affolur" denmektedir.
Çeşitli
yönleriyle değinmeye çalıştığı Melek konusuna iman, hakikâte
giden yolun çıkış noktası olmaktadır. İnkarı öze açılan kapıyı
kapayarak insanı beş duyunun sınırlarına mahkum edecektir Kadir
gecesinin hikmeti; muhakkak varlığı meydana getiren temel yapı taşları
olan Ruh yâni Meleklerle ilgilidir. Zira bu gecede onların yapacağı
şova tanık olmadayız.
Ahmet F. Yüksel
|