Kayıt için burayı tıklayın



(Bu Yazı 3 Ocak 2000 tarihli Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.)


malılı Hamdi Yazır’ı tanımayanımız yok gibidir. Dokuz ciltlik Kur’an tefsiri ile adı ansiklopedilere geçmiş bu zât, 1892 yılında Antalya'ya bağlı Elmalı ilçesinde doğmuş, ilk ve orta öğrenimini orada tamamlamış, daha sonra İstanbul'a gelmiş, ikinci Meşrutiyet devrinde Osmanlı Meclisi'nde Mebusluk görevinde bulunmuş 1943'te de vefat etmiştir.

Günümüze ulaşan bu en ciddi tefsiri inceleyenler, EImalı'nın sadece Arapça bilmekle kalmayıp, Tasavvuf, Tevhid ve Vahdet konularında hatırı sayılır bir ilme sahip olduğunu fark edeceklerdir.

Merhum Hamdi Yazır’ın eserinde, meleklerle ilgili hususa şöyle değinilmektedir:

"...Alemde hiçbir hadise olmaz ki, ona kudret-i ilâhiyenin (ilâhi kudretin) taalluku mahsusu (ona ait özel bir alakası) bulunmasın; binaenaleyh, cinsi melâike, kudret ve tekvin-i ilâhinin (ilâhi mânâdaki yaratmanın vahdetten kesrete tevezzu'unu (oluş) ve onun tenevvüat (nevileşmesi) ve taayyunat-ı mahsusesini (kendine has, özel ayan olmasını) ifade eden mebâdi-i faile (failin başlangıcı) olarak mülahaza (o hususta açıklama) edilmek lazım gelir. Ve kâinatta hiçbir şey, hiçbir hadise, hiçbir fiil ve hareket tasavvur olunmaz ki, böyle bir Risalet (Resullük, elçilik) bâki olmuş olmasın. Bundan başka bir nevi melâike vardır ki, bunlar hadisatı tekviniyeden mukaddem (olayların yaratılmasından evvel, şuuni emriyye (Allah'ın emriyle oluşlar) ve kelamiyeyi (sözsel, tabir-i aherle (diğer bir deyişle) şuuni rûhiyeyi (rûhi oluşlar) mevcûdatı akilenin (akıllı varlıklar) cereyân-ı rûlhisine (rûhi akışa) ait evâmir ve irşâdatı Rabbaniyenin teceltiyâtı mahsûsasını (Rabbani emir ve irşâdların hususi tecellilerine işâret eder) ifade ederler. Bunlar, daha evvel resûl-i idraktirler (idrak elçileri, müdrik (idrak eden ve muhtar olan (serbest olay mebadi-i faileye kablel fiil hayrın ve rızayı ilâhinin vichesini ira’e eylerler (oluştan önce hayrın ve Allah rızasının yolunu gözetirler) ve melaikeye olduğu gibi beşere de müvekkeldirler(vekildirler)… Gördüklerini madde zannedenler, onun kuvveti sayesinde gördüklerini bilmelidirler… Binaenaleyh, melâikesiz bir hadise tasavvuru gayri mümkündür; melâikesiz bir katra yağmur bile düşmez..."

Evet Allah ile insan arasında aracılık ettiğine ve Nur yapılı olduğuna inanılan manevi varlık, Melek!.. Kökü, “güç, kuvvet” anlamı taşıyan 'melk' kelimesine dayanıyor. İslâm ve diğer dinler, iman panosunda yaratma gücünün hemen akabinde ve Resûllükten de ön plana almıştır Melekleri "Amentü billahi ve Melaiketihi" diyerek...

Kur’an, insanı tarif ederken, benzetme ile biz insanı balçıktan yarattık" ifadesini kullanıyor. Balçık kelimesi, Mineral ve sıvı karışımı özelliğindeki hücre teşekkülünü anlatmak üzere seçilmiştir. Cinlerden bahsederken de, "dumansız, zehirleyici ve insan vücuduna nüfuz edici ışınlardan meydana getirdik" diyor ve onları da "Nâri Yapı" şeklinde sabitliyor. Melekler ise ışın yapının kökeni olan kuantlara dayalı, Nur dan varlıklar olarak tasnif ediliyor. Şayet, Allah'ın bir Tanrı olmadığı anlayışı ile düşünülürse, anlatılanlar daha iyi kavranacaktır. Kısaca belirtirsek, Melekler, (ışık kuantları) enerjinin ilk basamaktaki bloklarıdır. En son basamağı ise, madde halidir.

Demek ki beş duyu ile tesbit edilen veya edilemeyen tüm varlıklar -Melek ve Cin'ler- kendi özelliklerine göre maddi sayılan bir boyutta var olmaktadır. Melekler, belli enerji-güç odakları olmakla birlikte, boylarından, boyutlarından, kısaca, yapılarından söz edilebilir. Ama, onlarda cinsiyet mefhumu yoktur. Bir elektrik dalgasının dişiliği veya erkekliğini düşünebiliyor musunuz? Kanatlarının olması da temsilidir.

Resûlullah Efendimiz "Ben bir keresinde göğe çıkarken Cebrail'i gördüm, altı yüz kanadını açmış, haşmetle duruyordu" demektedir. Cebrail (a.s.)'in altı yüz kanadının olması, mecazi bir anlatımdır ve aslında, Cinleri de kapsayan yaşadığımız boyutu, yani madde dünyasını saran kuvvetlerine işarettir. Zira, madde planına Cebrail-İsrafil-Azrail ve Mikail isimli melekler hâkim olmaktadır. Kur’an onları da 'Resul' vasfı ile nitelediği için isimlerinin yanı sıra Aleyhisselam ifadesini kullanılır.

Bunların üstünde ilk dörtte Nun, Kalem, Müdebbir ve Mufassir isimli melaike vardır. Cebrail (a.s), tasavvuf tabiri ile, Akl-ı Küll'ü temsil eder. Necm Suresi nin 5-6 ve 7. ayetleri ondan bahseder. Bu yakiyn meleğin, Mirac sırasında Efendimize eşlik etmesi ve "ben buradan öteye bir adım atamam" sözü, aslında, madde sınırının sonuna gelindiğini bildirir. Aynı konum, Resûlullah Efendimiz için de geçerlidir, yeri gelmişken, meleki yapıların nasıl meydana geldiğine değinelim...

Allah'ın güzel isimleri diye de bildiğimiz Esma-ül Hüsna'daki işâret kelimelerin içerdiği mânâlar yoğunlaştığı anda, Melek adını alır. İsimler bileşimi, ilk olarak Ruh adlı Meleği, Ruh adlı Melek, sistemlerin ruhlarını oluşturan Müheymin Melaikeyi, onlar da diğer Melâike sınıfını (Mukarreb Melâikeyi), Mukarreb sınıfı ise yeryüzü, yani Rahmet ve gazap Melâikesini meydana getirir. Ruh, aslında bir melektir.

Resulullah Efendimiz, "Sistemin Ruhu" diye anılan Müheymin Melaikeyle görüşmüş, sonsuz sistemlerle Onlar vasıtasıyla iletişim kurabilmiştir. Anlatılan şekilde kendi aslını, hakikâtini bilen, ayrıca sistem oluşturan Melekler olduğu gibi, sadece belli isimlerin mânâlarını ortaya koyabilen, dini tabirle "mutlak kulluk" halinde olan ve hakikâtini bilmeyen Melâike de mevcuttur. (Bakara 30) Kütübi Sitte'de bu konuda sayısını aklınızda tutamayacağınız miktarda Hadis var.

Bunlardan biri, "Allahu Tealâ nın, (Hz.Resûlallah'ın kabrine bir Melek Müvekkel (vekil) tayin etiğini ve getirilen salat-u selâmı kendisine tebliğ ettiğini" bildirmektedir. Başka bir Hadiste de "Emrinde (Cebrail (a.s.)'ı kastediyor) yetmiş bin Melek dört bayrak olduğu halde Mekke'ye iner. Bir bayrağı Harem-i Şerife diker, ikinci bayrağı Mescidi Nebevi'ye diker, üçüncü bayrağı Kudüs'e diker, dördüncü bayrak da elinde olduğu halde yeryüzünde dolaşır. Uyanık bulduğu kimselere selam verir ve kanadı ile sıvazlar. Kanadı ile sıvazladığı her kimsenin, bütün günahları affolur" denmektedir. 

Çeşitli yönleriyle değinmeye çalıştığı Melek konusuna iman, hakikâte giden yolun çıkış noktası olmaktadır. İnkarı öze açılan kapıyı kapayarak insanı beş duyunun sınırlarına mahkum edecektir Kadir gecesinin hikmeti; muhakkak varlığı meydana getiren temel yapı taşları olan Ruh yâni Meleklerle ilgilidir. Zira bu gecede onların yapacağı şova tanık olmadayız.

Ahmet F. Yüksel  

  


Üst Ana sayfa e-mail