DEVE
KATARI
Sözde
bir şair,Vezir İbâd’ın huzuruna gelip son şiirini okumaya başlar. İbâd
bakar ki, şiirin her bir beyiti ayrı bir divandan,her nüktesi ayrı bir
şairden çalınmış. Dayanamaz ve şunları söyler:
-Bizim huzurumuza öyle bir deve katarı getirdin ki, eğer onların yularını
çözecek olsak, her biri ayrı bir sürüye katılır.
İLERİYE
BAKMAK
2.
Osmanlı Padişahı Orhan Gazi İzmit’i fethederken, Gazi Ali Bey isimli
bir komutanı da başka bir şehri zapt etmek üzere göndermişti. Gazi Ali
Bey, askerinin azlığına bakmadan ileri atılıp düşman kalesini kuşattı.
Tam kaleyi almak üzereyken nereden geldiği belli olmayan bir ok, Ali
Bey’in bir gözüne saplandı. Arkadaşlarının telâşını sezen
komutan , bir eliyle gözündeki oku çekip çıkarttı ve:
-Bre yiğitler, diye gürledi. Telâşlanmayın , iki gözlü olup da
meydandan kaçmak için arkaya bakmaktansa, tek gözlü olup da ileriye
bakmak daha iyidir.
SIKINTININ
MÜKÂFATI
Şakik-ı
Belhî Hazretleri’nin hayatı hep
zahmet ve sıkıntılarla doluydu. Bazı dostları ona:
-Sen duası makbûl bir kişisin. Allah’a iltica etsen de seni bu sıkıntılardan
kurtarsa... dediler.
Şakik-i Belhî şu karşılığı verdi:
-Sıkıntının mükâfatını bilen, ondan kurtulmaya heves etmez.
KARDİNALİN
CUMA NAMAZI
‘’Yunus
Emre Orotoryo’su’’ yazıldığı zaman, bu konuda Yahya Kemâl’in
fikrini sormuşlar.
Şu cevabı vermiş:
-Bu Kardinal’in Cuma namazı kıldırmasına benziyor.
BAHTİYARLIK
Hazreti
Ali, yaşlı bir katır üzerinde giderken, devrin dalkavuklarından birisi
önüne çıkar:
-Sen ki Allah’ın Aslanısın ... Böyle bir katıra binmek sana yakışır
mı?
Hz. Ali şu cevabı verir:
-Hücum edenden kaçmayacak kadar cesur, kaçana hücum etmeyecek kadar âlicenap,
bana sahip olmadığım meziyetlerle hitap edecek kadar dalkavuk ruhlu olmadıktan
sonra, insana böyle bir katır yeter.
50
MİLYONUZ
On
üç-on dört milyon nüfuslu olduğumuz yıllarda, Yahya Kemâl, Madrid büyükelçimizdi.
Bir vesile ile kendilerine Türkiye’nin nüfusu sorulduğunda,hiç tereddüt
etmeden:
-Türkiye’nin nüfusu elli milyondur, dedi , ve soruyu yönelten kişilerin
hayret dolu bakışları arasında şöyle devam etti :
-Bunda hayret edilecek ne var? Biz
ölülerimizle birlikte yaşarız.
ODUNUN
DOĞRUSU
Adana’da
yaşayan Tatlıcı Cuma Ali Efendi, çocuklarının ateş yakmak için
kesilen odunlar arasından düzgün olanlarını ayırdıklarını görünce
bunun sebebini sormuş. Çocukları:
-Onlardan balta ve keser sapı yapabiliriz , bu yüzden yakmayıp ayırıyoruz,
diye cevap vermişler .
Ali Efendi, lâfı hemen gediğine koyarak:
-Odunların doğru olanları bile kendini ateşten kurtarıyor, demiş. Ya
insanların doğru olanları?
NEFSİN
ARZULARI
Yahya
Bin Muaz’a:
-Nefsanî arzularının peşine takılan kimse, dünyada da âhirette de
azap çeker. Bu nasıl olur? diye sorarlar. Şöyle açıklar:
-Dünyada çektiği, onları elde etmek içindir. Âhirette çekeceği ise;
onların hesabını vermek için.
SÖZÜN
FAYDASI
Hasan-ı
Basri’ye şöyle demişler:
-Bir doktor kendisi hasta olsa,başkasını nasıl tedavi edecek? Önce
kendisi iyi olmalı ki, başkasını tedavi etsin. Sen de önce kendin yap
ki, sözlerin fayda versin.
Cevaben demiş:
-Ben,
söylediklerimi yaşamasam bile siz yine de beni dinleyin. Çünkü sözümün
faydası size, yapmadığımın zararı ise banadır.
<Devam
Edecek>
Yansıtan:
Hamdi Canik
http://sufizmveinsan.com
09.04.2002
|