20.Bölüm


DEVE KATARI

Sözde bir şair,Vezir İbâd’ın huzuruna gelip son şiirini okumaya başlar. İbâd bakar ki, şiirin her bir beyiti ayrı bir divandan,her nüktesi ayrı bir şairden çalınmış. Dayanamaz ve şunları söyler:
-Bizim huzurumuza öyle bir deve katarı getirdin ki, eğer onların yularını çözecek olsak, her biri ayrı bir sürüye katılır.

İLERİYE BAKMAK

2. Osmanlı Padişahı Orhan Gazi İzmit’i fethederken, Gazi Ali Bey isimli bir komutanı da başka bir şehri zapt etmek üzere göndermişti. Gazi Ali Bey, askerinin azlığına bakmadan ileri atılıp düşman kalesini kuşattı. Tam kaleyi almak üzereyken nereden geldiği belli olmayan bir ok, Ali Bey’in bir gözüne saplandı. Arkadaşlarının telâşını sezen komutan , bir eliyle gözündeki oku çekip çıkarttı ve:
-Bre yiğitler, diye gürledi. Telâşlanmayın , iki gözlü olup da meydandan kaçmak için arkaya bakmaktansa, tek gözlü olup da ileriye bakmak daha iyidir.

SIKINTININ MÜKÂFATI

Şakik-ı Belhî Hazretleri’nin hayatı  hep zahmet ve sıkıntılarla doluydu. Bazı dostları ona:
-Sen duası makbûl bir kişisin. Allah’a iltica etsen de seni bu sıkıntılardan kurtarsa... dediler.
Şakik-i Belhî şu karşılığı verdi:
-Sıkıntının mükâfatını bilen, ondan kurtulmaya heves etmez.

KARDİNALİN CUMA NAMAZI

‘’Yunus Emre Orotoryo’su’’ yazıldığı zaman, bu konuda Yahya Kemâl’in fikrini sormuşlar.
Şu cevabı vermiş:
-Bu Kardinal’in Cuma namazı kıldırmasına benziyor.

BAHTİYARLIK

Hazreti Ali, yaşlı bir katır üzerinde giderken, devrin dalkavuklarından birisi önüne çıkar:
-Sen ki Allah’ın Aslanısın ... Böyle bir katıra binmek sana yakışır mı?
Hz. Ali şu cevabı verir:
-Hücum edenden kaçmayacak kadar cesur, kaçana hücum etmeyecek kadar âlicenap, bana sahip olmadığım meziyetlerle hitap edecek kadar dalkavuk ruhlu olmadıktan sonra, insana böyle bir katır yeter.

50 MİLYONUZ

On üç-on dört milyon nüfuslu olduğumuz yıllarda, Yahya Kemâl, Madrid büyükelçimizdi. Bir vesile ile kendilerine Türkiye’nin nüfusu sorulduğunda,hiç tereddüt etmeden:
-Türkiye’nin nüfusu elli milyondur, dedi , ve soruyu yönelten kişilerin hayret dolu bakışları arasında şöyle devam etti :
-Bunda hayret edilecek ne var?  Biz ölülerimizle birlikte yaşarız.

ODUNUN DOĞRUSU

Adana’da yaşayan Tatlıcı Cuma Ali Efendi, çocuklarının ateş yakmak için kesilen odunlar arasından düzgün olanlarını ayırdıklarını görünce bunun sebebini sormuş. Çocukları:
-Onlardan balta ve keser sapı yapabiliriz , bu yüzden yakmayıp ayırıyoruz, diye cevap vermişler .
Ali Efendi, lâfı hemen gediğine koyarak:
-Odunların doğru olanları bile kendini ateşten kurtarıyor, demiş. Ya insanların doğru olanları?

NEFSİN ARZULARI

Yahya Bin Muaz’a:
-Nefsanî arzularının peşine takılan kimse, dünyada da âhirette de azap çeker. Bu nasıl olur? diye sorarlar. Şöyle açıklar:
-Dünyada çektiği, onları elde etmek içindir. Âhirette çekeceği ise; onların hesabını vermek için.

SÖZÜN FAYDASI

Hasan-ı Basri’ye şöyle demişler:
-Bir doktor kendisi hasta olsa,başkasını nasıl tedavi edecek? Önce kendisi iyi olmalı ki, başkasını tedavi etsin. Sen de önce kendin yap ki, sözlerin fayda versin.
Cevaben demiş:
-Ben, söylediklerimi yaşamasam bile siz yine de beni dinleyin. Çünkü sözümün faydası size, yapmadığımın zararı ise banadır.

<Devam Edecek>

Yansıtan: Hamdi Canik
http://sufizmveinsan.com
09.04
.2002

 


Üst Ana sayfa e-mail