LOKMAN
HEKİMDEN İNCİLER
GÖNÜL
KAPISI
19 yüz yılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt' in,
bir bahçeyi tasvir eden tablosu , Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. Hunt'
in "Kâinatın Işığı" adını verdiği bu tabloda : Geceleyin
elinde ki fenerle bahçede duran filozof kılıklı bir adam görülüyordu.
Adam, serbest kalan eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden cevap bekler
gibi görünüyordu.
Tabloyu tetkik eden bir sanat eleştirmeni Hunt' a dönerek:
-Güzel bir tablo doğrusu, ama manasını bir türlü kavrayamadım! dedi,
Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mi?.. Ona tokmak takmasını
unutmuşsunuz da!..
Hunt gülümsedi:
-Adam alelade bir kapıya vurmuyor ki , bu kapı insan
kalbini temsil ediyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda
tokmağa ihtiyaç yoktur!.. dedi.
BEN Mİ ,
SEN Mİ?....
Bir birlerine kırılan iki arkadaştan biri , uzun bir aradan sonra diğer
arkadaşının kapısını çalar .
-Kim o ?... Diye seslenir içeriden arkadaşı.
-Benim , der kapıyı çalan.
-Burada ikimize birlikte yer yok , diye cevap gelir .
Aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra yeni bir umutla tekrar çalar kapısını
arkadaşının ...
-Kim o ?... diye sorar içeride ki.
--Sen’im , der kapıyı çalan arkadaş.
Ardına kadar açılır kapı.
Mevlâna der ki :
Birisinin kalbinde taht kurmak ,sevgisini kazanmak istiyorsanız ; öylesine
sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp , âdeta o olmalısınız!...
KIRMIZI
SAKAL
Kırmızı sakallı bi kral sarayının bahçesinde dolaşırken , tüysüz
bir bahçıvan ilişir gözüne. Şaka kastıyla sorar :
-Sen erkek misin , kadın mısın
?... Eğer erkeksen sakalın , bıyığın nerede?...
Bahçıvan cevap verir :
-Efendimiz , ezelde sakal bıyık dağıtılırken bendeniz nasıl oldu
bilemiyorum , geride kalmışım. Her kes beğendiğini alıp gitmiş. Yalnızca
kırmızı bir sakal ile aynı renk bir bıyık kalmıştı. Ben de onları
almaktansa , tüysüz kalmayı tercih ettim !...
DÜNYA MALI
Rasûlullah Efendimizin irtihâline yakın günlerden birinde idi... Hz. Ayşe’nin
yanında 6-7 dinar kadar bir para vardı. Bunları fakirlere dağıtmasını
tembihledi Efendimiz. Hastalık nedeniyle kafası oldukça meşgul olan
Hz. Ayşe unutur bunu. Birkaç
gün sonra sorar Efendimiz :
-Yâ Aişe , dinarları ne yaptın , dağıttın mı?...
-Hayır , vallahi hastalığın meşgûliyetinden unuttum , der.
Bunun üzerine şöyle söyler âlemlerin Efendisi :
-Allah ; Rasûlü Muhammed’in bunları
fakirlere dağıtmadığı , yanında bulundurduğu halde Rabbine kavuşacağını
sanıyor değildir!...
NASİHAT
Muaz bin Cebel anlatıyor :
Resûlullah’la yürüyorduk. Bir ara elimi tuttu , şunları söyledi :
Ey Muaz :
Sana Allah’tan korkmanı ,
Doğru sözlü olmanı ,
Ahde vefâ etmeni ,
Emânetin gereğini yapmanı ,
Hıyanet etmemeni ,
Yetime merhamet etmeni ,
Komşuları korumanı ,
Öfkene hâkim olmanı ,
Yumuşak sözlü olmanı ,
Selâmı yaymanı ,
İmama uymanı ,
Kur’an ilmine genişçe sahip olmanı ,
Âhireti sevmeni ,
Hesaptan endişe etmeni ,
Kısa emelli olmanı ,
Amelini güzel yapmanı tavsiye ederim.
Bir müslümana sövmekten ,
Yalancıyı tastik etmekten ,
Doğruyu yalanlamaktan ,
Adil imama karşı gelmekten,
Yer yüzünde fesat çıkartmaktan seni men ederim.
Ey Muaz :
Her
ağacın ve taşın yanında Allah’ı zikret. Her günahın ardından ; gizli
olanın ardından gizli , açık olanın arkasından açık olarak tövbe
et!...
Yansıtan:
Hamdi Canik
http://sufizmveinsan.com
18.06.2002
|