32.Bölüm


Ehli Beytten  bir çok zevatın kabirleri ile  Abdülkadir Geylâni Hazretleri ve nice evliyanın medfun bulunduğu Bağdat  insanların hırsları uğruna bombalanırken, bu hafta; dîni, ırkı ne olursa olsun âhirini unutanlara bir hatırlatma olmak üzere, gönderdiklerinizin arasından seçtiğimiz  “Acı Gülümsemek” bâbından bir kıssayı sunacağız.
Sürçü lisan edersek af ola !...

SULTANIN ÖLÜMÜ

Padişah vezirini ve şehzadeyi  huzuruna çağırır, der ki :

-Bak oğlum; yaşım hayli ilerledi. Ölümün genci yaşlısı olmaz, lâkin bize daha yakın olduğunu hissederim. Sana vasiyetimdir; ne yaparsan yap, şu ayağımda gördüğün çoraplarımı, cenazem yıkandıktan sonra ayaklarıma giydir, mezara öyle koysunlar. Vezirim, şu mektupta sana emanettir. Mezara konduğumun akşamı, şehzademin ve devlet erkânının yanında açacak, yüksek sesle okuyacaksın. Zinhar, daha önce açmaya kalkma.

-Allah gecinden versin sultanım, Allah seni başımızdan eksik etmesin, diye hayli söylenirler, mahzun, boynu bükük ayrılırlar huzurdan. 

Gel zaman, git zaman ... emri Hakk vâki olur. Sultan vefat eder. Her kes iki gözü iki çeşme ağlamakta iken cenaze yıkanır, kefenlenir, defnedilecek yere götürülmek için tabuta konurken, şehzade der ki:

-Durun !... Sultan babamın vasiyeti var. Sağlığında iken kendisine ait olan şu çorapları giymiş olarak mezara konulmasını istemişti. Ayaklarına giydirelim de, ondan sonra defin işini yapalım.

Şeyhülislam ve devrin ileri gelen tüm uleması orada hazır bulunmaktadır. Herkes birbirinin yüzüne bakar. İçlerinde en yaşlı olan zatı ileri sürerler durumu açıklaması için. Der ki o zat:

-Bakın sultanım, öl de, yolunda ölelim. Ne kadar malımız, mülkümüz var ise devleti âliyeye bağışlayalım.  Her şeyimiz yoluna fedadır. Lâkin bu söylediğin kesinlikle olacak iş değil. Böyle bir şey giydirilmiş olarak cenaze mezara konulmaz. Dinimize aykırıdır.

Anlattılar, ikna ettiler, sonra da çoraplar giydirilmeden mezarına defnettiler.

Akşam bütün devlet erkânı toplandı. Vezir dedi ki:

-Rahmetli Sultanımız vefatından önce, vasiyetini şu zarfa koyarak bana verdi ve sizlerin huzurunda okumamı istedi. Açıyor ve okuyorum :

“Evladım, bu satırlar sanadır. Dikkatle dinleyesin ve tahtta kaldığın sürece bir lahza olsun aklından çıkarmayasın. Kaf’tan Kaf’a hükmeden, tüm sultanların önünde diz çöktüğü, mülkünün sınırları dünyayı tutmuş, sırf hazinelerin anahtarlarını taşıtmak için düzinelerle adam besleyen, yer yüzünde ordularına karşı gelecek güç bulunmayan ben .... bak gördün mü ?... Bir çift eski çorabımı dahi yanıma alamadan ayrıldım aranızdan. İnsanın birlikte götüreceği  imânıdır, bu Allah’ın hükmündedir, dilediğine nasip eder, bilemezsin nasıl öleceğini. Bir de ilmi ile amelidir. Aklın, gücün varken hedefini, en sonunda gelmek istediğin yere göre ayarla !... Oraya ulaşmak için gerekenleri yap. İyilik, adalet ve insâfı elden bırakma. Aklını ve akıllıları arkadaş edin !..  Unutma bir memleket kılıçla alınabilir ama, kılıçla korunamaz. Onu elde tutmanın yolu adaletle hükmetmektir. Gözüm arkada kalmayacak, bu size olan güvenimden değil, arkamda gözümün kalacağı bir şeyim olmadığı içindir ... İnananlara Allah yeter. Dilerim sizler de bu îmanla yaşar, ve dar-ı bekaya; dünyayı, dünyada bırakarak geçersiniz!... Allah Muin’iniz olsun.”

Yansıtan: Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
http://gulizk.com
25.03
.2003

 


Üst Ana sayfa e-mail