Ehli Beytten bir çok zevatın
kabirleri ile Abdülkadir Geylâni Hazretleri ve nice evliyanın medfun
bulunduğu Bağdat insanların hırsları uğruna bombalanırken, bu hafta; dîni,
ırkı ne olursa olsun âhirini unutanlara bir hatırlatma olmak üzere,
gönderdiklerinizin arasından seçtiğimiz “Acı Gülümsemek” bâbından
bir kıssayı sunacağız.
Sürçü lisan edersek af ola !...
SULTANIN ÖLÜMÜ
Padişah vezirini ve şehzadeyi
huzuruna çağırır, der ki :
-Bak oğlum; yaşım hayli
ilerledi. Ölümün genci yaşlısı olmaz, lâkin bize daha yakın olduğunu
hissederim. Sana vasiyetimdir; ne yaparsan yap, şu ayağımda gördüğün
çoraplarımı, cenazem yıkandıktan sonra ayaklarıma giydir, mezara öyle
koysunlar. Vezirim, şu mektupta sana emanettir. Mezara konduğumun akşamı,
şehzademin ve devlet erkânının yanında açacak, yüksek sesle okuyacaksın.
Zinhar, daha önce açmaya kalkma.
-Allah gecinden versin sultanım,
Allah seni başımızdan eksik etmesin, diye hayli söylenirler, mahzun, boynu
bükük ayrılırlar huzurdan.
Gel zaman, git zaman ... emri
Hakk vâki olur. Sultan vefat eder. Her kes iki gözü iki çeşme ağlamakta iken
cenaze yıkanır, kefenlenir, defnedilecek yere götürülmek için tabuta
konurken, şehzade der ki:
-Durun !... Sultan babamın
vasiyeti var. Sağlığında iken kendisine ait olan şu çorapları giymiş olarak
mezara konulmasını istemişti. Ayaklarına giydirelim de, ondan sonra defin
işini yapalım.
Şeyhülislam ve devrin ileri
gelen tüm uleması orada hazır bulunmaktadır. Herkes birbirinin yüzüne bakar.
İçlerinde en yaşlı olan zatı ileri sürerler durumu açıklaması için. Der ki o
zat:
-Bakın sultanım, öl de, yolunda
ölelim. Ne kadar malımız, mülkümüz var ise devleti âliyeye bağışlayalım.
Her şeyimiz yoluna fedadır. Lâkin bu söylediğin kesinlikle olacak iş değil.
Böyle bir şey giydirilmiş olarak cenaze mezara konulmaz. Dinimize aykırıdır.
Anlattılar, ikna ettiler, sonra
da çoraplar giydirilmeden mezarına defnettiler.
Akşam bütün devlet erkânı
toplandı. Vezir dedi ki:
-Rahmetli Sultanımız vefatından
önce, vasiyetini şu zarfa koyarak bana verdi ve sizlerin huzurunda okumamı
istedi. Açıyor ve okuyorum :
“Evladım, bu satırlar sanadır.
Dikkatle dinleyesin ve tahtta kaldığın sürece bir lahza olsun aklından
çıkarmayasın. Kaf’tan Kaf’a hükmeden, tüm sultanların önünde diz çöktüğü,
mülkünün sınırları dünyayı tutmuş, sırf hazinelerin anahtarlarını taşıtmak
için düzinelerle adam besleyen, yer yüzünde ordularına karşı gelecek güç
bulunmayan ben .... bak gördün mü ?... Bir çift eski çorabımı dahi yanıma
alamadan ayrıldım aranızdan. İnsanın birlikte götüreceği imânıdır, bu
Allah’ın hükmündedir, dilediğine nasip eder, bilemezsin nasıl öleceğini. Bir
de ilmi ile amelidir. Aklın, gücün varken hedefini, en sonunda gelmek
istediğin yere göre ayarla !... Oraya ulaşmak için gerekenleri yap. İyilik,
adalet ve insâfı elden bırakma. Aklını ve akıllıları arkadaş edin !..
Unutma bir memleket kılıçla alınabilir ama, kılıçla korunamaz. Onu elde
tutmanın yolu adaletle hükmetmektir. Gözüm arkada kalmayacak, bu size olan
güvenimden değil, arkamda gözümün kalacağı bir şeyim olmadığı içindir ...
İnananlara Allah yeter. Dilerim sizler de bu îmanla yaşar, ve dar-ı bekaya;
dünyayı, dünyada bırakarak geçersiniz!... Allah Muin’iniz olsun.”
Yansıtan:
Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
http://gulizk.com
25.03.2003
|