FAYDA
Franklin, elektriğin varlığını
keşfettiği zaman, herkes ona gülmüş ve sormuştu:
- Bunun sanki neye faydası var?
Onun cevabı şu olmuştur:
- Çocuğun acaba ne faydası var? Ama o ileride belki adam olur!
MEDENİYET
HARİKASI
Bizim ki, Ankara’dan İstanbul’a
giderken bindiği trenin Eskişehir’de arıza yapması üzerine aşağı
inmiş ve beklemeye koyulmuş. Tren yolunun o kısmı tek hat olduğu için,
İstanbul’dan Ankara’ya gitmekte olan tren de biraz sonra Eskişehir’de
durmuş. Saatler sonra arızalı trenin tamiratı bitmiş ve her iki tren de
yollarına koyulmuşlar. Koyulmuşlar ama, bizim ki İstanbul’a giden tren
yerine dalgınlıkla Ankara’ya giden trene binmiş ve o trende rastladığı
bir arkadaşıyla sohbet ederken:
- Medeniyet gerçekten de harika, demiş. Sen Ankara’ya ben de İstanbul’a
gitmekte olmamıza rağmen, ikimiz de aynı trendeyiz.
BABALAR
FARKLI
Hamal Hasan’ın oğlu olan ve
kendisi de hamallık yapan Adana’nın sayılı tüccarları arasına giren
Hacı Ömer Ağa, kendisini eve getiren taksi şoförüne iki buçuk lira
verdiğinde, şoför:
- Ağam!.. der. Gerçi taksi ücreti iki buçuk liradır ama, senin oğulların
aynı yol için her seferinde beş lira veriyorlar. Bu senin şanına yakışır
mı?
Hacı Ömer Ağa:
- Elbette yakışır evladım, diye gülümser. Onlar benim, yani Hacı Ömer
Ağa’nın oğullarıdır, ben ise hamal Hasan’ın oğluyum.
HOCA
YUTAR MI?
Kendini evliya sanan bir derviş müsveddesinin
yolu Akşehir’e düşer. Etrafına toplanan halka, eriştiğinden dem
vurup attıkça atıyormuş.
Dinleyenler gelip durumu Hoca Nasrettin’e haber verirler. Merhum anlatılanlardan
herifin haddini bilmez biri olduğunu anlamış. Anlamış amma, anlamamazlıktan
gelip; “Şu Allah’ın sevgili kulunu bir de biz görelim ...” demiş
ve mollalarıyla birlikte yanına gitmiş.
Herif karşısında ak sakallı, koca sarıklı bir hoca efendiyi görünce,
daha bir coşup ayaklarını yerden kesmiş ... Uçmuş ta uçmuş. Bir ara
lafı Hoca’ya getirerek:
-İşte böyle ... Sizin Hoca eşeğiyle uğraşırken, ben semanın yedinci
katında melâikeyi Kiramla haşr u neşr oluyorum !... deyince, bizimkinin
sabrı taşmış:
-Erenler, semâvatta seyahat ederken, şu nûrâni yüzünüze tüy gibi
yumuşak bir şey dokundu mu?.. diye sorar.
Sahtekâr derviş safsatasını yutturduğunu sanarak:
-Tabii ... Tabii... Tüy desem, tüy değil!.. Tül desem , tül değil!...
diye başlayınca, merhum, atışın sonunu beklemeden cevabı yapıştırır:
-Hay ömrüne bereket ... İşte o bizim eşeğin kuyruğu idi!... der.
KİM
KİMİ SEVER - 7
Asil soyunu, çoban koyunu, çocuk
oyunu sever.
Harman döveni, kuzu çimeni, pastırma çemeni sever.
Hamam kurnayı, gelin kınayı, avcı vurmayı sever.
Yansıtan:
Hamdi Cenik
hamdicenik@hotmail.com
http://gulizk.com
13.05.2003
|