E
L M A
Konfiçyüs,
bazı insanlara bir şey öğretmenin
en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın
tam karsısına geçti. Eline bir vazo
aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde
havaya kaldırdı. Diğer elinde de bir elma vardı. Öğrencilerin
meraklı bakışları arasında, elmayı içinde bıraktıktan sonra, vazoyu
yere koydu ve :
-Elmayı
vazodan çıkarmayı başaran öğrenci,elmayı yiyebilir , dedi.
Çocuklardan
biri acıkmıştı , ilk o davrandı ve elini
vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya
çalışıyor, ama başaramıyordu.
-Elimi
çıkaramıyorum!.. diye sızlandı.
Konfiçyüs
:
-Elmayı
sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin
sürece, elini çıkarman mümkün
olmayacaktır, dedi.
Çocuk
elmayı bırakmak istememesine rağmen
zorunlu olarak gevşettiği elini vazodan çıkardığında, yüzünden
şaşkınlık okunuyordu.
(“Elmanın
vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin
bir fikriniz var mi? “)
Konfiçyüs,
vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma yuvarlanıp avucunun içine düştü.
Çocukların hepsi gülmeye başladı . Aslında o kadar basit bir şeydi ki
bu!...
Konfiçyüs
:
-Fakat
bu, göründüğü kadar basit değil, dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken.
"Bazen
bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir istir. Onu
bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda
ulaşmak istediğiniz şeyi
engellediğini
görüyorsanız,
o zaman onu özgür bırakmalısınız.
Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son
vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız,
bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız.
iste, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz."
E
Ğ E R Y A L A N C I İ S E N !...
Ebu
Hureyre , Rasûlullah Efendimizden şöyle rivayet etmiştir
:
İsrailoğullarından abraş ( cilt hastası) , kel ve kör üç kişi vardı.
Allah bunları imtihan etmek için bir melek gönderdi.
Melek abraşa geldi ve :
-Hangi
şey sana daha sevimlidir , diye sordu.
Abraş
:
-Güzel
vücut , güzel ten ve halkın iğrendiği abraşlığın giderilmesidir ,
dedi.
Melek
onun vücudunu sıvazladı , hemen çirkin manzarası gitti , güzel bir
renk ve ten verildi kendisine . Melek yine sordu :
-En
çok hangi maldan hoşlanırsın , diye sorunca da :
-Deve
!... cevabını verdi . On aylık dişi bir deve verildi kendisine ve melek
onun için şöyle dua etti :
-Allah bu
deveye , senin için bereket kılsın!...
Melek
, kelin yanına gelerek sordu :
-En
çok hangi şeyi istersin?...
-Güzel
saç ve halkın tiksindiği şu kelliğin benden giderilmesi !...
Melek
onu da sıvazladığı gibi kelliği kayboldu gitti , üstelik hemen güzel
bir saç çıkıverdi. Ona da
sordu tekrar :
-Hangi
mal daha çok hoşuna gider ?...
-Sığır
, dedi adam. Yüklü bir inek verildi kendisine ve şöyle dua etti :
-Allah bu
inekte senin için bereket kılsın!...
Daha
sonra körün yanına gelerek sordu :
-Hangi
şey daha çok hoşuna gider ?...
-Allah’ın
gözümü iade edip , ihsanları görebilmeyi !...
Melek
onu da sıvazladı , gözleri iade edildi , dedi ki :
-Hangi
mal daha çok hoşuna gider ?...
-Koyun
, dedi adam . Ona da kuzulu bir koyu verildi.
Bir
müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin bu hayvanları yavruladı ,
koyun sahibinin koyunları kuzuladı. Öyle ki deve sahibinin bir vâdi
dolusu devesi , sığır sahibinin bir vâdi dolusu sığırı , koyun
sahibinin de bir dere dolusu koyunu oldu . Derken bir zaman sonra o melek , ilk görüştüğü anda ki
sûretinde abraşa geldi :
-Yoksul
bir adamım ben , yolculuğum sırasında hiç bir şeyim kalmadı. Gideceğim
yere varabilmem ancak senin sayende olabilecek. Sana güzel renk , güzel
ten ve bunca mal veren Allah hakkı için bir deve istiyorum ki , yolculuğumda
üzerine bineyim , dedi.
Abraş
:
-Hak
sahipleri çoktur ( (yani ; yardım edecek çok yer var , sana verecek malım
yok) der. Bunun üzerine melek :
-Seni
tanıyor gibiyim. Sen , halkın
tiksindiği abraş değil misin?... Sen Allah’ın (sonradan) servet verdiği
fakir değil misin?... dedi.
Abraş
:
-Bu
mallar bana atalarımdan kaldı , dedi.
Melek
:
-Eğer
iddianda yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin , dedi.
Sonra
melek yine eski sûretinde , kel olan adamın yanına gitti. Aralarında aynı
abraşın ki gibi bir diyalog geçti. Kel’de reddetti , isteneni vermedi ,
Ona da :
-Eğer
yalancı isen Allah seni eski haline getirsin , dedi melek.
Son
olarak (kendini ilk tanıttığı sûrette) önceden kör olan adamın yanına
vararak koyun istedi.
Adam dedi ki :
-
Dilediğin kadarını al , dilediğin kadarını da bırak. Vallahi bugün ,
Allah için alacağın hiç bir şeyde sana güçlük çıkarmayacağım ,
dedi. Melek bunun üzerine dedi ki :
-Malın
sana kalsın , sizler imtihan olundunuz!... Senden râzı olundu , diğer
iki kişiye de gazap olundu , dedi.
H
A N G İ B O R Ç
3.Mustafa’nın
veziri Koca Ragıp Paşa’nın konağında bir Ramazan günü oruç üzerine
sohbet yapılıyordu. Paşa orada bulunanlardan Şair Haşmet’e :
-Haşmet
, senin de borcun var mı , diye sorunca , Şair Haşmet :
-Evet
, var efendim , der. Mahalle
bakkalına bin kuruş , kasaba da beşyüz kuruş.
Paşa
gülerek :
-Onu
sormuyorum yahu!... Oruç borcun var mı , sen onu söyle , der.
Şair
Haşmet cevabı yapıştırır :
-Paşam
, oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız kul borcudur.
<Devam
Edecek>
Yansıtan:
Hamdi Canik
http://sufizmveinsan.com
18.12.2001
|