4.Bölüm


E L M A

Konfiçyüs, bazı insanlara bir şey  öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karsısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde  havaya kaldırdı. Diğer elinde de bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve  :

-Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci,elmayı yiyebilir , dedi.

Çocuklardan biri acıkmıştı , ilk o davrandı ve elini  vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu.

-Elimi çıkaramıyorum!.. diye sızlandı.

Konfiçyüs :

-Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin  sürece, elini çıkarman mümkün  olmayacaktır, dedi.

Çocuk elmayı bırakmak istememesine rağmen  zorunlu olarak gevşettiği elini vazodan çıkardığında, yüzünden şaşkınlık okunuyordu.

(“Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin  bir fikriniz var mi? “)

Konfiçyüs, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı . Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu!...

Konfiçyüs :

-Fakat bu, göründüğü kadar basit değil, dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken. "Bazen bir  şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir istir. Onu  bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız.  Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen  durdurmalısınız. iste, ancak o zaman hedefinize  ulaşabilirsiniz."

E Ğ E R  Y A L A N C I   İ S E N !...

Ebu Hureyre , Rasûlullah Efendimizden şöyle rivayet etmiştir  :

İsrailoğullarından  abraş ( cilt hastası) , kel ve kör üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek için bir melek gönderdi.  Melek abraşa geldi ve :

-Hangi şey sana daha sevimlidir , diye sordu.

Abraş :

-Güzel vücut , güzel ten ve halkın iğrendiği abraşlığın giderilmesidir , dedi.

Melek onun vücudunu sıvazladı , hemen çirkin manzarası gitti , güzel bir renk ve ten verildi kendisine . Melek yine sordu :

-En çok hangi maldan hoşlanırsın , diye sorunca da :

-Deve !... cevabını verdi . On aylık dişi bir deve verildi kendisine ve melek onun için şöyle dua etti :

-Allah bu deveye , senin için bereket kılsın!...

Melek , kelin yanına gelerek sordu :

-En çok hangi şeyi istersin?...

-Güzel saç ve halkın tiksindiği şu kelliğin benden giderilmesi !...

Melek onu da sıvazladığı gibi kelliği kayboldu gitti , üstelik hemen güzel bir saç çıkıverdi.  Ona da sordu tekrar :

-Hangi mal daha çok hoşuna gider ?...

-Sığır , dedi adam. Yüklü bir inek verildi kendisine ve şöyle dua etti :

-Allah bu inekte senin için bereket kılsın!...

Daha sonra körün yanına gelerek sordu :

-Hangi şey daha çok hoşuna gider ?...

-Allah’ın gözümü iade edip , ihsanları görebilmeyi !...

Melek onu da sıvazladı , gözleri iade edildi , dedi ki :

-Hangi mal daha çok hoşuna gider ?...

-Koyun , dedi adam . Ona da kuzulu bir koyu verildi.

Bir müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin bu hayvanları yavruladı , koyun sahibinin koyunları kuzuladı. Öyle ki deve sahibinin bir vâdi dolusu devesi , sığır sahibinin bir vâdi dolusu sığırı , koyun sahibinin de bir dere dolusu koyunu oldu .  Derken bir zaman sonra o melek , ilk görüştüğü anda ki sûretinde abraşa geldi :

-Yoksul bir adamım ben , yolculuğum sırasında hiç bir şeyim kalmadı. Gideceğim yere varabilmem ancak senin sayende olabilecek. Sana güzel renk , güzel ten ve bunca mal veren Allah hakkı için bir deve istiyorum ki , yolculuğumda üzerine bineyim , dedi.

Abraş :

-Hak sahipleri çoktur ( (yani ; yardım edecek çok yer var , sana verecek malım yok) der. Bunun üzerine melek :

-Seni tanıyor gibiyim.  Sen , halkın tiksindiği abraş değil misin?... Sen Allah’ın (sonradan) servet verdiği fakir değil misin?...  dedi.

Abraş :

-Bu mallar bana atalarımdan kaldı , dedi.

Melek :

-Eğer iddianda yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin , dedi.

Sonra melek yine eski sûretinde , kel olan adamın yanına gitti. Aralarında aynı abraşın ki gibi bir diyalog geçti. Kel’de reddetti , isteneni vermedi , Ona da :

-Eğer yalancı isen Allah seni eski haline getirsin , dedi melek.

Son olarak (kendini ilk tanıttığı sûrette) önceden kör olan adamın yanına vararak  koyun istedi.  Adam dedi ki :

- Dilediğin kadarını al , dilediğin kadarını da bırak. Vallahi bugün , Allah için alacağın hiç bir şeyde sana güçlük çıkarmayacağım , dedi. Melek bunun üzerine dedi ki :

-Malın sana kalsın , sizler imtihan olundunuz!... Senden râzı olundu , diğer iki kişiye de gazap olundu , dedi.

H A N G İ   B O R Ç

3.Mustafa’nın veziri Koca Ragıp Paşa’nın konağında bir Ramazan günü oruç üzerine sohbet yapılıyordu. Paşa orada bulunanlardan Şair Haşmet’e :

-Haşmet , senin de borcun var mı , diye sorunca , Şair Haşmet :

-Evet , var efendim , der.  Mahalle bakkalına bin kuruş , kasaba da beşyüz kuruş.

Paşa gülerek :

-Onu sormuyorum yahu!... Oruç borcun var mı , sen onu söyle , der.

Şair Haşmet cevabı yapıştırır :

-Paşam , oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız kul borcudur.

<Devam Edecek>

Yansıtan: Hamdi Canik
http://sufizmveinsan.com
18.12.2001

 


Üst Ana sayfa e-mail