NAM VE NİŞAN
Şair Eşref İstanbul’da iken devlet
büyüklerinden biri sorar:
-Şair, bir rütbe ve nişânın var mı?
Eşref böyle söyler:
İşim çok, rütbe istihsâline vakt-i zamanım yok.
Benim, Anka gibi alemde nâmım var, nişânım yok.
SABIR KUVVETİ
Yazar Andres Luguet’e:
-Hangi durumda olursa olsun neşenizi hiç kaybettiğinizi görmedik, demişler.
Bunu nasıl beceriyorsunuz?
Şöyle cevap vermiş:
-Hayattaki en karanlık saatin bile, 60 dakikadan fazla sürmeyeceğine
inandığım için.
DEĞER Mİ?
Diyojen, halkın dünya için sabahtan akşama
kadar uğraştıklarını, büyük binalar yaptıklarını, çektikleri zahmet ve
meşakkati gördükçe:
-İnsanlar,
dermiş, yetmiş sene yerine yedi yüz sene yaşasalardı, acaba neler
yapmazlardı?
YAZAR TARİFESİ
Cağaloğlu’nda ki gazete ve dergilerde
yayınlanan yazılara ödenecek telif hakları konusunda çeşitli usuller takip
ediliyor ve genellikle yazıların uzunluğundan çok, sahibi önem taşıyordu.
Fakat vakit gazetesinde uygulanan metot hepsinden farklıydı ve paralar,
satır sayısına göre ödeniyordu.
Bir gün Yusuf Ziya Ortaç, bu durum karşısında ne yaptığını sorunca, Ömer
Seyfettin kıkır kıkır gülerek şu cevabı verdi:
-Ah be cancağazım!.. Satır başı yapmaktan anam ağlıyor.
GEÇMEZ AKÇE
Sultan Abdülaziz, Sadrazam Keçecizâde Fuad
Paşa ile sohbet edelerken, devletin mali kriz içinde bulunduğunu
hatırlatarak:
-Keşke harcamakla tükenmeyecek bir para olsa da şu sıkıntılardan kurtulsak
deyince, paşa şu cevabı vermiş:
-Harcamakla tükenmeyecek paraya, “geçmez akçe” derler padişahım.
Harcanamayacağı için hiç tükenmez.
ÖZEL ARABA
Necip Fazıl’a sormuşlar:
-Üstad, özel arabanız yok mu?
Şair anında cevap vermiş:
-Ona en son bineceğim.
KAZANAN KİM?
Doğan Nadi, sık gittiği bir lokantadaydı.
Çorbadan sonra gelen bir bütün olarak kızartılan tavuğa göz gezdirdiğinde,
şef garsonu çağırarak:
-Baksana oğlum , diye çıkıştı. Bu tavuğun bir ayağı yok!.
Hayvanın bir budu garsonlar tarafından aşırılmıştı. Şef garson bunu tahmin
ettiği için, işi pişkinliğe vurup:
-Efendim tepsideki hayvan, tavuk değil horozdur. Bacağını horoz dövüşünde
kaybetmiştir mutlaka, der.
Doğan Nadi, üzüntülü bir ifadeyle hayvana bakmış. Ve tepsiyi garsona
uzatarak sözünü tamamlamış:
-Al bunu götür de, kavgayı kazanan horozu getir.