GÜLME
KOMŞUNA
Ebru Derdâ bir gün yolda giderken, halktan bazı kimselerin, işlediği günahı
ortaya çıkmış bir adamı rencide ettiklerini görür. Bu kaba muamele
karşısında onlara şu suali sorar:
-Siz, şimdi incittiğiniz bu kardeşinizi bir kuyuya düşmüş görseniz, onu
oradan çıkarıp yardım eder misiniz?
-Çıkarırız elbette, derler.
Ebu Derdâ onlara şunları söyler:
-Öyleyse kardeşinize hakaret ederek onu düşmüş olduğu günah çukuruna iyice
itmeyin, çıkmasına yardımcı olun. Sizi böyle hâllere düşürmeyen Allah’a da
binlerce şükredin. Kızmanız gerekiyorsa ; onun şahsına değil, yaptığı günaha
kızın.
BİR FARKLA
Rabiat-ül Adeviyye, bir yerden geçerken kızartılmış bir koyun görünce
ağlamaya başlamış. Sebebini sormuşlar:
-Hayvanlar, ateşe ancak öldükten sonra girerler, demiş. İnsanlar ise diri
diri.
FASULYEYE
RAZI OLAN!
Birinci dünya harbi öncesi idi. Mehmed Akif Ersoy bir arkadaşı ile birlikte
oturmuş, kuru fasulye aşı yiyordu. Bakanlık yetkililerinden biri çıkageldi.
Selâm verdi. Yazılarında o derece ileri gitmemesini nazikçe söylemek istedi,
Akif pürhiddet dedi ki:
-Nazırına (bakanına) söyle; kendilerini düzeltsinler! Bu gidiş devam
ettikçe, bizi susturamazlar. Ben fasulye aşı yemeye razı olduktan sonra,
kimseden korkmam!
DOSDOĞRU
OLMAK
Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında İslâm orduları komutanı olan Hz. Halid, bir
şaire yüklü miktarda bahşiş verir. Hz. Ömer bunu duyduğunda, idaresi
altındakilerin selâmeti adına:
-Bu parayı kendi kesenden verdinse seni israfla, devlet hazinesinden
verdinse, emanete ihanetle suçlandırıyorum. Her iki durumda da görevden
alınman gerekir, diyerek Hz. Halid’i görevinden alır.
ASLAN PAYI
İskender, Asya seferine çıkacağı sırada bütün servetini ordu komutanlarına
dağıtmıştı.
-Size ne kaldı , diye soranlara şu cevabı verdi:
-Ümidim.
ÖKÜZLER VE
EŞEKLER
Yakın tarihimizde örnekleri bulunduğu gibi, kötü lâkaplı devlet adamlarına
eskiden de rastlanırmış. Bunlardan biri olan Sadrazam Öküz Mehmet Paşa, bir
gün çadırında toplantı yaparken, o civarda otlayan bir öküz, kafasını
çadırdan içeri sokup böğürmez mi?
Çadırdakiler kendini tutamayıp bir yandan gülüyor, bir yandan da : “ne
dedi?” diye, takılıyorlarmış. Sadrazam, soğukkanlılığını koruyarak:
-Öküzün içeri bakması beni tanımasından dolayı idi, demiş. Böğürmesi de, bu
kadar çok eşek arasında ne aradığımı sormak içindi.
FATİH NİYE
ÜSTÜN!
Napolyon, S. Helen adasında sürgün bulunduğu sırada : “ Fatih mi, yoksa siz
mi büyüksünüz?” sorusunu soranlara şu cevabı vermişti:
-Büyüklükte, ben onun çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zaptettiğim
yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. O ise; fethettiği
yerleri nesilden nesile intikâl ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.