üz
yıllardır olduğu gibi, günümüzde de bir takım insanlar bazı
Hadîs-i şerîfleri yanlış yorumlayıp, âdeta, "BEYAZ ATLI,
ELİNDE SİHİRLİ KILIÇ" olan bir "MEHDİ"nin
sanki gökten iner gibi gelip; bütün insanları zorla müslüman
etmesini, dünya devletlerinin rejimlerini değiştirmesini bütün
fakirleri zengin edip, kurtla kuzunun dost bir halde yaşatılmasını
beklemektedirler.
Böyle olağanüstü güçlü bir kişi
gelebilir mi?.. Gelirse, uzay teknolojisine sahip Amerika'nın tüm gücüyle
arka çıktığı İsrail'i nasıl ortadan kaldırır?.. Elindeki
sihirli kılıçla, nasıl bir anda tüm rejimleri yıkıp İslâm
dinini esas alan devlet düzenini kurar!?.. Bilemiyorum!.
Allah'ın yeryüzündeki en sevgili
kulu olduğuna inandığımız Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ın
sahip kılınmadığı böylesine olağanüstü güç O'na
verilir mi verilmez mi bilemem!..
Toplumların çok çok büyük çoğunluğu,
dünyevî menfaatlerini ölümötesi menfaatlerden üstün tutarken;
ölümötesi yaşamın gerçeklerini idrak etmeyip, sadece âdet kâbilinden,
şartlanma yollu bazı ibadetleri tatbik edip; idrak düzeyinde din
hakkında hiçbir karara varamazken; böyle bir "BEYAZ ATLI"nın
pat diye orta yere çıkacağını hiç sanmıyorum!..
Geçmişte sayısız değerli âlim ve
evliyâdan olduğu söylenen zevâtı kirâm Mehdî'nin önlerindeki
yüzyılın başında geleceğini umduklarını söylemişler ve
bunların hiçbiri de gerçekleşmemiştir.
Esasen, gelmemesi için gerekli işaret
de söz konusudur ki, gözlerden kaçmıştır. Bu işaret şudur:
Bu konuyla ilgili Hadîsi şerîflerde
şu hususun üzerinde durulmaktadır.
Hazreti Mehdî görevde iken İSA
Aleyhi's-selâm dünyaya inecektir. Ve beraberce bir süre yaşıyacaklardır.
Ve bu arada Deccal çıkmış olacak, Hz.isa tarafından da öldürülmüş
olacaktır.
İşte Hz.iSA'nın gelişi sırasında,
müslümanların başında olacağına işaret edilen "MEHDİ"den
"Sizden olan imamınız başında
olduğu halde"
diye bahsedilmektedir konuyla alâkalı
Hadîsi şerîflerde. Yani, çoğunluk, İslâm dînini bütünüyle
kabul etmiş ve dinin gereklerini tatbik eder hale gelmiş iken anlamı
da mevcuttur muhtemelen bu ifadede.
Oysa bugün dünya üzerinde, genelde
islâmî esasları arzulayan bir çoğunluk mevcut değildir. Ve
-sizden olan imam’ yani böyle bir topluluğa dayanan -lider’de
gelemez.
Hazreti Rasûlullah , yaşamını
insanların belli şeyleri idrak edip, iman edip tatbik etmeleri ve böylece
ölümötesi yaşamın tehlikelerinden kendilerini kurtarabilmeleri için
değerlendirmiştir.
Bizlere de düşen, çevremizi, ölümötesi
yaşamın gerçekleri hususunda uyarmak, ona göre tedbir alınmasını
tavsiye etmek ve bildiklerimizi onların anlıyacağı şekilde izah
etmektir.
Mehdî dahi geldiği zaman, -ki
hadîsler böyle bir Zât’ın geleceğini haber vermektedir-
insanları geleceğe yönelik tehlikelere karşı uyarma görevini
yerine getirecektir zannediyorum. Ve bu çalışmalarında, üstün
bir kâbiliyetle yaratılması sonucu takdir sonucu, öylesine
muvaffak olacaktır ki; bir hac döneminde kendisini ilân etmesini
isteyecekler; o neticede bunu kabullenecek ve daha sonra onu ortadan
kaldırmak üzere Ortadoğu’dan üzerine bir ordu yollanacak ve
neticede bu ordu yere batacaktır!.. Hadîs-i şerîflere göre!..
Cenâb-ı Hakk’ın kanunları asla değişmez.
Dolayısıyla, yaşamda kitleleri altüst edecek olağanüstülüklere
de katiyyen yer yoktur!.. Endonezya'lı veya Pakistan'lı veya
Arabistan'lı ya da bir başka ülkeden çıkıp,insanlığa İslâm
Dini'nin niye, niçin, hangi gayeyle gelmiş olduğunu idrak ettirici
bu yüce kişi gelip çalışmalarını ortaya koyana kadar, esas
bizim kendi bünyemizde yapmamız gereken çalışmalar önemlidir.
Mehdî gelmeden öldüğümüz
takdirde; "biz Mehdî'yi bekliyorduk da onun için daha
hazır değiliz" gibi bir mazeret, asla bizi ölümötesi yaşamın
gerçeklerinden kurtarmayacaktır!..
Mehdî, zamanı geldiğinde, gelir ve
vazifesi neyse yapar ve ölümü tadar!..
Ancak, biz varız ve ne zaman da ölümü
tadıp, bu dünyayı terkedeceğimiz meçhul!!!.. Belki çok kısa bir
süre sonra.
Soralım kendimize...
Ölümötesi yaşamın gerçeklerini
biliyor muyuz ve o yaşama hazır mıyız?..
Şayet cevabımız "hayır"
ise, bize düşen, her şeyi düzeltecek olan Mehdî
hazretlerini beklemek değil, bir an önce kendimizi ölümötesi yaşama
hazırlamaktır.
Kendisinin MEHDİ olduğunu iddia
eden; ve MEHDİ ile âhir zamanda yeyüzüne inecek olan İSA`nın aynı
şahıs olduğunu söyleyen; ve sonuç olarak, işte kendisinin
"bu" kimse olduğunu sanan Mirza Gülam Ahmed Kadyani, kaba
görüşle her ne kadar islamiyeti yaymış ve genişletmeye çalışmış
ve bunda bir ölçüde de başarılı olmuşsa da; mesele inceden
inceye araştırıldığı zaman görülür ki, ortada, CİN`lerin önce
bir kişiyi, sonra onun aracılığıyla binlerce kişiyi kendilerine
bağımlı kılmaları; ve bu iş için de İSLAMİYETİ KOZ olarak
kullanmaları durumu mevcuttur...
CİN`lerin kendilerine bağımlı
kılıp, bu tip özelliklerle donattığı kişlerin en üstün vasıfları,
Muhyiddin A`rabi Hazretlerinin "Fütuhatı
Mekkiye" kitabında da bahsettiği üzere, "kibir ve
gurur"dur...
Bu gibi kimseler genellikle kendilerini
zamanın en yüksek kişisi olarak görürler... Hatta dikkatle
incelendiğinde, son Nebi Hz Muhammed Aleyhisselâm’dan sonra
gelmiş, en yüksek kişi olduklarını iddia ettikleri dahi tesbit
edilir...
İslam topluluğuna bağlı
olanların bir kısmına göre, kıyametin kopmasından yüz veya ikiyüz
yıl önce yeryüzünde görülecek ve dünyaya İslamiyetin
yayılmasına sebep olacak; bir çok olağanüstü güçlere sahip
bulunacak bir dini liderin lâkabıdır "MEHDİ"!..
CİNler, aldatıp kendilerine bağımlı
kılarak büyüttükleri pek çok kişiye kendisinin beklenen "MEHDİ"
olduğunu ilham etmiş; ve onların bu sanı ile yaşayıp; çevrelerini
de kandırmalarını sağlamışlardır...
İşte konumuzla bu yönden ilgisi
dolayısıyla "MEHDİ ve MEHDİ`lik hakkında"
kısaca bilgi vemeyi gerekli görüyorum...
* *
*
MEHDİ VE MEHDİLİK
Mehdî, "tenzih"
ve "teşbih" esaslarının eşit oranda bileşimi
olan İslâm Dini`nin "Tevhid" ilmini
ortaya koyan görüşü temsil eder..
Hz. Muhammed Aleyhisselâm`ın
bazı açıklamalarında görüldüğü üzere, “ALLAH”u Teâlâ`nın
her yüzyıl yılda, bir dini yenileyici, canlandırıcı kişi
gönderdiği; ve bu kişinin İslam dini’nin yayılması için görev
yaptığı, İslam dinini benimsemiş olanlar ve tüm mâneviyat
ehli kişiler tarafından kabul edilmektedir.
Bu kişinin görevi, gene Rasûlullah açıklamalarına
göre, "İslam dinini günün anlayışına göre izah
etmek", dinin eski insanlara ait bir şey olmadığını
onlara anlatmak; ve böylece onların hakikate yönelmesini sağlamaktır...
"MEHDÎ" adıyla anılan
ve Hz.Rasûlullah’ın onikinci torunu olan kimse daha altı yaşındayken
bir kuyuya düşerek boğulmak suretiyle ölmüş olduğundan, aslında
beklenen şahsın bu kimseyle katiyyen bir alâkası yoktur...
Beklenen kişinin lâkabıdır
"MEHDÎ"...
Bazı açıklamalarında Hz. Rasûlullah’ın
"Benim adımı taşıyan bir müceddid gelir ki..." sözü
bazı yorumcular tarafından, bu kişinin adının "Ahmed"
veya "Muhammed" olacağı şeklinde tefsir edilmiştir...
Nitekim yukarıda bahsettiğimiz Kadyanlı Mirza Gülam, adının
Ahmed olması hesabıyla ve CİNlerin de iğfal edişleriyle
kendisinin "MEHDİ" olduğunu sanmıştır...
Bu konuda "İbn MACE"
isimli hadis kitabında epeyce bilgi vardır...
Tasavvuf ehlinin çok yakından bildiği
2000 yılının hicri tarih müceddidi diye nam salan İmam-ı
Rabbani Ahmed Faruki Serhendi ise "Mektubat"
isimli kitabında "MEHDİ"nin derecesi hakkında şu
bilgiyi vermektedir:
"Geleceği haber verilmiş
bulunan Hz. MEHDİ`nin de Rabbi, ilim sıfatıdır...
Bu zât da, Hz. Ali gibi İsa
aleyhisselam`a bağlıdır...
Sanki İsa aleyhisselam`ın iki ayağından
birisi Hz. Ali`nin başı üzerinde, ikinci ayağı da Hz.MEHDÎ'nin
başı üzerindedir..."
İslam ansiklopedisinde ise,
"MEHDİ" lâkaplı beklenen kişi hakkında özetle şu
bilgi verilmektedir:
"MEHDİ`nin mânâsı,
kendisine "ALLAH" tarafından yol gösterilen kişi şeklindedir...
Kelime, geçmişte bazı kişiler; gelecekte de kıyamet öncesinde
gelecek bir kimse için kullanılmaktadır.
Bu kelime ilk defa olarak Emevi
halifesi 2. Ömer için "müceddid" olarak kullanılıyor ve
2. Ömer , "ALLAH"`ın rehberliğine mazhar kabul
ediliyordu...
Daha sonraki devirlerde ise, müceddidlerin
birincisinin 2. Ömer olduğu, nihayet 7`inci ve sonuncusun da, iki görüşe
göre, "MEHDİ" veya "İsa" olacağı kabul
edilmektedir..."
İbn-i Haldun`un
"Mukaddime" isimli eserinin "Fâtıma nesli ve onun
hakkında insanların düşündükleri ve bu meseleyi saran karanlığın
kaldırılması" faslında "MEHDİ" lâkaplı kişi
için de şöyle bahsedilmektedir:
"Muhtelif devirlerde İslam
halkının hepsi tarafından genellikle kabul edilmiştir ki;
Zamanın sonlarında, kıyamete doğru,
Rasûlullah ailesinden, dine yardım edecek ve adaleti muzaffer kılacak
bir kimse zuhur etmesi zaruri olarak icabeder; ki müslümanlar O`na tâbi
olacaklardır...
O, müslüman ülkelerde hâkim
olacak ve kendisine "EL-MEHDİ" denilecektir...
Dünya`ya hâkimiyeti ise, İsa
aleyhisselam`ın nüzulü ile birlikte olacaktır...
Mevsuk (sahih) hadislerle tesbit
edilmiş olan, kıyamet gününü diğer alâmetleriyle Deccal`in
zuhuru, ondan sonra vukua gelecektir...
İsa Aleyhisselâm O`nun ortaya çıkmasından
sonra inecek; ve O`nun çıkışından bir müddet sonra ortaya çıkacak
olan Deccal`ı öldürecektir"
İbn-i Haldun "Mukaddime"sinde
"MEHDİ" ile alâkalı 24 hadisi uzun uzadıya nakledip
6 değişik şekli ilave ve hepsinin de sıhhatini münakaşa eder...
Bu hadislerden 14`ünde yenileyiciye -müceddide- "MEHDİ"
denilmiştir...
Evet, işte "MEHDİ"
hakkında İslam dünyasında düşünülenler, konuşulanlar,
bu minval üzere sürüp gitmektedir.
Keza kıyamet konusunda da, İslam
dünyasındaki genel kanaat, hicri takvimle 1600 yılından evvel
kopacağı şeklindedir... Ki bu da gene birgün Hz.Rasûlullah
kendisine sorulan:
-Kıyâmet ne zaman kopar ya Rasûlullah?..
Sorusuna:
-Ümmetim iyi giderse 1000`i geçer!..
Şeklinde vermiş olduğu cevaptan çıkartılmaktadır...
Keza halk arasında dolaşan:
"1500`de varmam, "1600`e
kalmam"
Şeklinde söyleyişler dahi aslında
bu hadise dayanmaktadır...
Çünkü yorumcular 2000 rakamının
verilmemesinden kıyametin 1000 ila 2000 yılları arasında kopacağını
çıkartmışlardır ki, bu da yaklaşık bir hesapla 1400 ile 1600 yılları
arasına rastlamaktadır.
Nitekim bu hesap üzerinde duran bazı
müslümanlar, her müceddid`in 200 yılda bir gelmesi hesabına da
katarak 7. ve son müceddid`in 1400 yılı başlarında geleceğini ve
bunun da son müceddid olması hesabıyla lâkabının "MEHDİ"
olması gerektiğini ileri sürmektedirler...
Gene bu çevreler, "MEHDİ"
denilen kişinin en yüksek dereceli veli olacağını; istediği
anda dünyanın istediği yerini görebilecek; istediği anda istediği
yerde yönetim gücünü kullanabilecek güçte olacağını İslam
dünyasından küfrü kaldıracağını; daha sonra da, nüzul edcek
olan İsa A.S ile birlikte bütün yeyüzünde tek din olarak İSLAM`ı
anlatıp bütün MEZHEPLERİ kaldıracağını; tarikatları kaldırarak,
Rasûlullah Aleyhisselâm`ın devrindeki inanç sistemini ihya edeceğini
söylemektedirler...
Çeşitli yerlerde ve tarihlerde bazen
ortaya çıkıp, bazen de gizlice çevrelerine "MEHDİ"
olduğunu empoze eden pek çok kişi yaşamıştır ve halen de yaşamaktadır..
Bunlar çevrelerindeki insanların bu konulardaki bilgilerinin son
derece zayıf olmasından da istifade ile, insanları rahatlıkla kandırabilmektedir.
Öte yandan bu kişilerin büyük bir kısmı
da zaten farkında olmadan CİNLERİN HÜKMÜ ALTINDA olan kişilerdendir.
Ve CİNlerin oyununa gelerek kendilerini "MEHDİ"
sanmaktadırlar. Çünkü ya gördükleri CİN kaynaklı rüyalar,
ya da aldıkları çeşitli CİNNİ ilhamlar onlara kendilerini
"MEHDİ" sandırmaktadır.
Kendilerindeki CİNni destek ile
çevrelerindeki insanları etkileyebilen bu insanlara karşı, ilim
sahibi olmak ile "CİN DUASINI" okuyarak etki
alanlarından kurtulmaktan başka çare de söz konusu değildir,
bildiğimiz kadarıyla..
Gelişi müslümanlarca her an beklenen
"MEHDİ"nin kesin geliş tarihine dair hiç bir delil
yoktur ve "DİVAN" ehli hariç, evliyaullah dahi bu
konuda bilgisizdir..
İslami takvimle zamanın 1400 yılını
onyedi geçeye yaklaşması, konuyu günümüzde daha da konuşulur
hale getirmiş; ve bu yüzden çeşitli yerlerde kendini "MEHDİ"
sanan kimseler bir hayli türemiştir!.
Günümüzde, esef vericidir ki,
ilimsiz pek çok kişi, kendini sırf CİNlerin aldatıcı ilhamları
yüzünden boş hayallere kaptırarak, "MEHDİ" sanmakta ve
çevrelerini de yanlış yollara sürükliyerek topluca CİNLERİN EĞLENCESİ
olmaktadırlar.
Oysa, "MEHDİ", Rasûlullah
açıklamalarına göre, Mekke`de ortaya çıkacak; sonra Medine`ye geçecek;
üzerine bir ordu gönderilecek ve bu ordu tamamiyle yere batacaktır.
Bu olaylar, O`nun "MEHDİ" olduğunun delili olacaktır..
Aklı başında hiç bir insan, İstanbul,
Ankara, İzmir, Denizli ya da başka bir şehirde oturup kendinin
"MEHDİ" olduğunu iddia etmez!. Şayet ediyorsa, konu ya
psikyatrinin sahasına, ya da CİN tedavicilerinin ihtisas alanına
giriyor demektir..
Bu konudaki düşüncemize gelince...
Biz, bu konunun zamana bırakılması;
ve "bekle gör" görüşünün tatbik edilmesi
taraftarıyız.. Zira, her hac mevsiminde "MEHDİ" bu
yıl ortaya çıkacak beklentisi içine girip; tüm geleceğe dönük
planlarını yapan insanların yaklaşık yirmi yıldır sürekli hüsrana
uğradığını gördük..
Buna rağmen...
Ne aczin dile gelişi anlamında inkâra
sapar; ne de hakkında kesin deliller olmadığı ve imanın şartlarında
bulunmadığı için, tasdik eder; eğer böyle bir kişi gelecek
olursa, ve biz de onu görürsek, o zaman kesin kararımızı eldeki
donelere göre verir; davranışlarımızı ona göre düzenleriz.
Şüphesiz ki zaman, en iyi açıklayıcıdır!.
Kıyâmet alâmeti olarak bildirilen
Deccal’in çıkışı gerçekleşmeden, o devrin müceddidinin kim
olduğunu da kimse bilemez!.
Çünkü, “Müceddid”lik bâtında
görülen bir işlevdir; ve Kutbul irşad gibi bâtınen yapılan
bir yayın sözkonusudur bu görevde... Geldikleri çağın
toplumunun anlayışına göre İslâm Dini’ni anlatan, açıklayan,
“Din” anlayışını geçmişteki eklenti ve hurâfelerden
arındıran zâtlarmış “müceddid”ler.. Kendilerini yaşadıkları
topluma açıklamaları gerekmezmiş…
Nitekim, şu an hicrî 1418’de
olmamımıza ve yüzyıl başını 18 sene geçmemize rağmen,
-kesinlikle bu devrin müceddidi gelmiş olmasına rağmen- ortada bir
müceddid görememekteyiz Dünya üzerinde!
Demek ki bu yüzyıln müceddidi de,
-Allah bilir nerede ve ne zaman- gelmiştir ve bâtınen görevini
yapmaktadır… Ama ne yönde ve nasıl?
Ayrıca, “müceddid”ler, bir ülkeye
değil, dünya toplumuna ve dünya yaşamına dönük olarak görev
yaparlar duyduğum kadarıyla...
Halbuki insanların çoğu siyasi
anlamda bir müceddid ve halife hayaliyle yaşamaktalar; siyasî
anlamda İslam saltanatı beklemektedirler benim düşüncemin tersine
olarak!.
İnsanlar İsa Aleyhisselâm’dan
siyasi krallık ummuşlardır; yanılmışlardır; çünkü o kendi
krallığına değil semânın krallığına yani ölümötesi boyutta
saltanat sürmeye davet etmiştir onları.. İnsanlar yanılmıştır
O'u değerlendirme konusunda..
İnsanlar Muhammed Aleyhisselâm’ı
da siyasî lider gibi görmek, kral gibi düşünmek istemişlerdir;
yanılmışlardır; çünkü O da insanları gidecekleri boyutun
sultanı olarak yaşamaya davet etmiş ve bu dünyada bir yolcu gibi
yaşamaya davet etmiştir onları..
Rasûlullah Aleyhisselâm’ın bütün
vârisleri dahi, siyasetle ilgilenmemiş ve “Rasûl”lük yolundan
yürüyerek, insanlara ölümötesi yaşama kendilerini hazırlamalarını;
“Halife” olarak bu dünyadan ayrılmalarını tavsiye etmişlerdir…
Bizim tesbitimiz -yanılıyor
olabiliriz ama- böyle!.
* *
*
"MEHDİ"LER
NİÇİN ÇOĞALDI(!)
Günümüzde "MEHDİ"lerin
sayısında bir hayli büyük artış gözlenmektedir. Neredeyse her
şehirde bir kaç tane "MEHDİ" olduğu hayaliyle
çevresini kandırmakta olanlar vardır; ve üzücüdür ki, bu saf
bilgisiz insanlar kendilerini o kişilerin CİNlerine kaptırmışlardır
bir kere!.. Artık tesirden kurtulmaları çok zordur!..
Bunların kimisi basın aracılığıyla
iyice şişirilerek patlatılmak isteniyor; kimisi de sessiz sedasız,
elde kılıç kıyâm(!) edeceği günün hayâliyle yaşıyor!..
Neredeyse, kendisine her selâm vereni
dervişi sayarak, kendisini onbinlerin "ŞEYHİ" kabul eden
süper "MEHDİ"lerin böylesine çoğalmasının en
önde gelen sebebinin, farkında olmadan hükmü altına girmiş
oldukları CİNler olduğunu daha önce izah etmiştik..
Şimdi de işin ikinci yanından sözedelim...
Eğer televizyonda bir yayın arıyorsanız,
şöyle bir durumla karşılaşırsınız...
Önce, o aradığınız yayının
parazitli, çarpık-çurpuk, görüntüsü net olmayan dalgaları
ekranınızı kaplar!.. Sonra seçilemeyen dalgaları ekranınızı
kaplar!.. Sonra, biraz daha yayına yaklaşırsınız, çarpıklıklar
kaybolur ve karlı bozuk görüntüler ekranda yer alır... Ve nihayet
biraz ötede net orijinal yayının görüntüsü ile karşı karşıya
kalırsınız!..
Daha önce de anlattığımız gibi, dünyada
oluşan, tüm olup bitenler çeşitli kozmik dalgaların etkisiyle, aşama
aşama meydana gelir... Sıfırdan başlar en yükseğe kadar çıkar,
zirveyi bulur; tekrar inişe geçer ve sıfır olur!.. Sistemin kesin
ve şaşmaz düzenidir bu!..
Her şey dünyada belirli sikluslar
halinde oluşur; belirli devirlerde belirli akımlar ve eğilimler günümüz
tabiriyle "MODA" olur!...
Bize belki 20 yıldır, çeşitli çevrelerden
o yıl "MEHDİ"nin çıkacağı söylenirken cevabımız hep
"Hayır" oldu!. Ve de ilâhi lütuftur ki mahcup olmadık!...
Çünkü, yaptığımız araştırmalar "MEHDİ" denen kişinin
çıkışına daha epeyce zaman olduğu yolundaydı...
Öyle iken, niçin günümüzde daha "Âmentü"nün
getirdiklerini ve sonuçlarını idrak edemeyen; hayali tanrı ve
din anlayışı içinde olan kişiler kendilerini "MEHDİ"
zannediyorlardı!..
Bu durumun iki ana sebebi vardı...
Birincisi, farkında olmadan CİNlerin
hükmü altına girerek ihtiyatsız bir şekilde olaya kendilerini
kaptırmaları ve bu konuda ilmi olmayan kişileri de böylece peşlerinden
sürüklemeleri...
İkincisi de, orijinalinden önce
gelmeye başlayan parazitli yan dalgalar!..
"MEHDİ"lik anlamını
ve duygusunu taşıyan yan dalgalar dünya üzerine ulaşmaya başlamıştır...
Keza "MESİH"iyet
dalgaları da öyle!..
Bu sebeple önümüzdeki yıllarda
çeşitli şekillerde kendilerini "MEHDİ" ve "İSA"
olarak kabul edip çevresindekilere yol göstermek isteyen daha bir
çok insan türeyecektir!..
Bu durum karşısında insanların
kanmamaları ve gerçekçi bakış açısına sahip olabilmeleri içi
bazı belirli ve kesin gerçekleri bilmeleri gerekmektedir...
Başta Kütüb-ü Sitte denen
hadis kitapları olmak üzere pek çok eserde ittifak halinde, Hz.
İSA`nın yeryüzüne geri geleceği bildirilmektedir. Ve bu geliş
Hz. İSA tarafından, o devirde yapılan açıklamaya göre
2000 yıl sonra olacaktır...
Bu arada dikkat!...
Hz. İsa eğer 2000 yıl sonra
geleceğini söylemiş ise, ve bunu ölmeden önce söylemişse, 33 yaşında
yani milâdi 33 yılında söylemiş olur ki; bu olayın gerçekleşmesi
de 2033 yılını bulur; anlamına gelebilir.
Hz. İSA yeryüzünde ortaya
çıkmadan önce "DECCAL" ismiyle işaret edilen ve olağanüstü
sayısız güçler ortaya koyan bir varlık insanlık için büyük
bir fitne olacaktır...
Kendisinin “TANRI” olduğunu; göklerden
geldiğini; yıllardır beklenen, insanlığın "RABBİ"
olduğunu belirtecek bu varlık yeryüzünde 40 gün kalacak ve bu sürenin
sonunda yeryüzüne inecek olan Hz.iSA tarafından öldürülebilecektir!..
Hz. İSA yeryüzünde 40 yıl yaşayacaktır.
Bu 40 yıllık sürenin 9-11 senelik süresi de MEHDİ ile
birlikte geçecektir.
Yani, "MEHDİ" ömrünün
son 9-11 senesini İSA Aleyhisselâm`la birlikte geçirecek ve
ondan sonra ölümötesi yaşama geçecektir.
Deccal da, "MEHDİ" lâkaplı
kişinin ömrünün son 9 veya 11 sene öncesinde ortaya çıkacaktır.
Rahmetli hocam, (Medine`li
veya Beykoz`lu da denilirdi) Hacı Osman Efendi, 1963
yılında bana şöyle demişti:
-MEHDİ`nin yıldızının doğmuş
olduğunu yaklaşık şu kadar yıl önce Kahire gazeteleri yazmıştı,
Mısır`lı müneccimlere atfen... O şimdi aramızda(dünyada)
büyüyor..."
Bütün bu bilgiler ve yazamadıklarıma
dayanarak görüşüm odur ki...
Allah'ın sünneti olduğu üzere, önce
insanları ALLAH'a inanmaya, O'nun SONSUZ - SINIRSIZ TEK olduğuna;
tapınılacak bir TANRI olmadığına, her türlü, şekil, renk,
ışık ve bu tür kavramlardan münezzeh yüce bilgi ve güç sahibi
evrenüstü, enerji üstü bir kavram olduğuna işaret edip uyaracak
olan "MEHDİ" lâkablı kişi çıkacak.
Arkasından da bu anlayışın imtihanına
tâbi tutulmak üzere insanlar, DECCAL ortaya çıkacak; ve insanların
asırlardır tapındıkları gökyüzündeki TANRISI olduğunu
bildirecek ve onları kendine tapınmaya, kendi TANRI'lığını kabul
etmeye davet edecek.
"MEHDİ"nin açıkladığı
ALLAH kavramını idrâk etmiş olanlar, bu gerçeği farkettikleri için,
ne kadar olağanüstü olaylar ortaya koyarsa koysun, DECCAL lâkablı
TANRI"lık iddiasındaki varlığa inanmıyacaklar ve Hazreti Muhammed'in
Kur'ân-ı Kerîm ile bildirmiş olduğu esaslara bağlı
kalarak ölümötesi yaşama geçeceklerdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de "İHLAS"
sûresinde açıklanan "ALLAH" kavramının mânâsını
anlamamış; kafasında yarattığı bir TANRI'ya "ALLAH"
ismini etiketliyerek yönelen insanlar ise, tasavvurlarındaki gökte
bir yerde yaşayan TANRI'larını karşılarında bulunca, hemen O'na
koşacaklar ve sonuçta, kendilerine yapılan uyarıya kulak
vermemenin cezasını büyük bir hüsran ile alacaklardır.
MEHDİ`nin ortaya çıkmasından
önce, 3. dünya savaşının olacağı, Avrupa da taş taş üstünde
kalmayacağı; bunlardan sonra "MEHDİ" lakaplı kişinin
bir Hac sırasında Mekke`de Ricali Gaybın ısrarları
üzerine ortaya çıkacağı; sonra Medine`ye geçeceği; orada
üzerine Şam tarafından bir ordu gönderileceği ve bu ordunun Medine
yakınlarında tümüyle yere batacağı; ve O, İstanbul`da
iken DECCAL`ın ortaya çıkacağı; çeşitli değerli
kaynaklarda anlatılmaktadır...
Dolayısıyla MEHDİ`nin Mekke`de
ortaya çıkmadan önce; Avrupa, Amerika, Rusya
ve Ortadoğu`da çok büyük siyasi değişiklikler ve savaşların
beklenmekte olduğuna işaret edilmektedir.
Kısacası bu olayların başlanıcı,
nereden bakılsa, en yakın 2000`li yılların başlarına doğru
uzanmaktadır...
Zaten astrolojik veriler de Uranüs`ün
1996`da Kova burcuna geçişinden sonra önemli olayların başlamasına
dikkati çekmektedi... Keza, yaklaşık aynı tarihlerde, Plüton`un,
Yay burcuna gireceği de dikkate alınırsa, ne gibi önemli
olaylarla karşılaşılacağı konunun ilgilileri tarafından görülebilir...
Evet. bu sürenin böylesine yaklaşması
kendini "MEHDİ" veya "İSA"
Aleyhisselâm gibi düşünenler çıkmasına yol açacağı gibi,
sahte DECCAL`lar çıkmasına da sebep olacaktır.
Hz. Rasûlullah’ın bir açıklamasına
göre, gerçek DECCAL çıkmadan önce 30`a yakın sahte DECCAL
ortaya çıkacak ve bunlar kendilerinin "PEYGAMBER"
olduklarını iddia edeceklerdir...
Bu da her orijinalin öncesinde ve
sonrasında yan dalgalardan oluşan sahtelerin ortaya çıkacağına
işaret etmektedir...
Yukarıda bir TANRI; veya
"ALLAH "ı âdeta bir "GÖK TANRISI" gibi
kabul etme yanlışlığının sonucu olarak insanlar, bekledikleri DECCAL`a
kavuşunca, onu TANRI olarak kabullenme gafletine düşeceklerdir!..
DECCAL`a karşı insanların
kendilerini koruyabilmelerinin tek yolu ise Hz. MUHAMMED`İN AÇIKLADIĞI
"ALLAH"`ın ne olduğunu iyi idrak etmeleridir...
Kur`ân-ı Kerim`in tarif etmiş
olduğu "ALLAH "ın ne olduğunu idrak etmemiş
olanlar ise bir sahte "TANRI"nın kurbanı olmakla yüzyüzedirler
bizim görüşümüzce!..
Herkes, Hz.Muhammed’e tâbi olup
yolundan gitmekle mükelleftir ;kendi yararı için...Bunun dışında
hiç kimseye tâbi olmakla mükellefdeğilsiniz...
Herkes kendi ilmi ve aklı kadarıyla
kendi yolunu çizecek ve sonucuna da hiçbir mâzeret gösteremeden
kendisi katlanacaktır...
Bu konu sizin için ne kadar önemli
ise , ona göre değer ve zaman verip ona göre de yolunuzu çizersiniz...Kimsenin
kimseye tâlimat verme veya din koltuğunu kullanarak hükmetme hakkı
ve yetkisi yoktur...
Artık şunu iyi bilin ki...
Günümüzde bir takım insanlar hâlâ
bir müceddit, bir MEHDİ, bir kurtarıcı bekliyorlar; gelip
kendilerini kurtarsınlar diye...
Eğer bugüne kadar kendini Mehdi ilan
edenler(!) bir yana konursa, bilin ki, bundan sonra ortaya çıkacak
olan bir müceddit veya Mehdi olmayacaktır!.
1400''ün ilk on yılı içinde (İmamı
Rabbani’ye göre), ya böyle biri çıktı ve Dünyanın herhangi
bir yerinde kendi halinde görevine devam etmede; ya da böyle biri hiç
gelmeyecek..
İşte bu sebeple, beklentileri bırakıp,
herkes kendini geliştirmeye ve hazırlamaya baksın... Öbür boyuta
geçiş, beklentilerimizden çok daha yakın bizler için!.
Önemli olan mertebe isimleri değil,
yaşamının kendini tatmin etmesidir...
İsimler daima perde teşkil etmektedir
müsemmâya!..
* *
*
BAZI VELİLERİN
"MEHDİ" SANILMALARI
Ancak burada, sırası gelmişken, bir
konu üzerinde daha durmak istiyorum...
Gerçekten CİNlerle ilgisi olmayan,
bazı büyük velilerin yolunda ve onların koruması altında yetişen
kişlerde de "MEHDİ"lik anlayışı ve zannı
meydana gelmektedir... Peki, CİNlerin etkisi olmadığı halde
ve korumada bulunmalarına rağmen nasıl olup da bunlar kendilerini "MEHDİ"
zannetmekte ve çevrelerindekilere o zannı verebilmektedirler...
Tasavvufta, kişinin devam ettiği
yolda ilerlemesi sırasında rastladığı ve geçtiği bazı haller
vardır... Meselâ "Makamı Gavsiyet", "Makamı
Hızır", "Makamı MEHDİyet" gibi...
İşte bu yolda ilerleyen kişi,
ehlince bilindiği gibi, bu makamdan geçerken, kendisine o makamın
özellikleri yansır... Ve o da aynen kendisine yansıyan güneş
ışıklarını çevresine aksettiren ayna gibi, bu defa kendisini
ışık kaynağı zannetmeye başlar...
İşte bu durumda olan kişiler,
bulundukları yerin verdiği zevk dolayısıyla da bazan uzun bir süre
oradan ayrılamazlar ve kendilerini makamından geçtikleri kişiler
sanmaya başlarlar... Keza, çevresinde hakikatı henüz tam anlayamamış
olanlar da onu, makamından geçtiği kişinin hakikatı sanmaya başlarlar...
Bu durumda olan kişi eğer, yürütücüsü
kuvvetliyse, kolaylıkla oradan kurtulur ve hakikatı anlar... Fakat yürütücüsü
zayıf ise, kemale ulaşamamış bir kimseyse, bu takdirde uzunca bir
zaman, 5-10 sene hatta bazan da bir ömür boyu orada kalır ve
kendini öyle sanmaya devam eder... Ve çevresindekileri de elinde
olmadan kandırmış olur...
Deccal devrinde
olacakları söylenenlerin neredeyse hepsi gerçekleşmiş… İnsanlar,
cennet diye cehenneme davet ediliyor; cehennem cennet gösteriliyor;
cennetse cehennem!…. Ve hâlâ daha, DECCAL bekleniyor!.
Dünya Mehdî’lerden geçilmiyor,
belki de bunlardan biri gerçeği; biz hâlâ eli kılıçlı beyaz
atlı Mehdi gelip yeldeğirmenleriyle savaşacak beklentisi içindeyiz!
Acaba gerçek Mehdi ya da nezir veya
her ne isimle anılırsa anılsın o işlevde biri, böyle bir dünyada
elinde kılıçla ortaya çıkıp yeldeğirmenleriyle savaşacak kadar
salak bir savaşçı olabilir mi!.
Beyni iflas etmiş, düşünmesini
unutmuş, emir-komuta ile denilenleri yayan yaşayan ölüler olan
zombiler arasında kalmış beyin sahiplerine, iman ehline, Allah güç
kuvvet, direnç, sabır ve yürek ihsan buyursun… Gerçekleri idrâk
ettirsin.
17.12.2000
http://afyuksel.com
Kaynak:
Ruh İnsan Cin - Ahmed Hulûsi
|