ur’an’ı
değerlendirme konusunda, toplumsal yapımız
üzerinde bir araştırma yapılacak olsa, inanın, son
derece ilginç ve olumsuz bir
görüntünün ortaya çıkması söz konusu olabilir.
Bu nedenle, Mistisizm ile önemli ölçülerde diyaloğa
girmeden Kur’an konusunda ahkâm kesen bir insan, onu anlamamış, ayrıca henüz cehalet kapısından
da dışarıya adımını atmamıştır.
Söz konusu durum dün böyleydi, bugün de aynen devam
ediyor...
Demek ki, olay oldukça değişik ayrıntılara dayanıyor.
Bu
görüşü haklı kılan bir Hâdis-i Şerif şöyledir:
“Kur’an, yedi harf (lehçe, beyan tavrı) üzre
indirilmiştir. Her harfin bir zahiri (dışı), bir batını (içi) , bir
haddi (varış yeri), bir matlaı (doğuş
yeri) vardır.“
Dolayısıyla, Kur’an okunduğunda hemen değerlendirilecek
gibi değildir. Kur’an’ı ve Allah Resûlü’nün sözlerini
algılayıp, verilen mesajları çözebilmek ve
mistisizmin evrenselliğine ulaşabilmek; Mutlak Yaratıcı’yı
çok iyi tanımak, en önemlisi, O’nu bir tanrı mesabesine
koymamak, aynı zamanda da sistemi belirli bir düzeyde
okuyabilmekle mümkün
olabilir. Unutulmaması gereken bir husus var o da şudur:
Evrensel değerlerin örtüldüğü yerde, mistisizmin algılanması
zorlaşır.
Din,
akla hitap eder, bu nedenle bir çok Âyet-i Kerime’de
insanlar, tefekküre davet edilir. Ancak Kur’an’ı anlamada,
bireysel manâda dar görüşlü bir aklın pek yeterli
olamayacağını söylemek zorundayım. Astronomi, Fizik, Kimya
bilimi ile uğraşmayan, görünmeyen âlemde, kâinatın her
noktasını kapsayan, sonsuz skaladaki dalga boylarının varlığına
ve onların her birinin manâ yüklü olduğuna inanmayan, kısaca
çağdaş bilimlere eğilmeyen bir insanın, Allah Kelâmını deşifre etmesi beklenemez.
Tabi ki, algılayamayan, bilgiyi yaşama noktasına da
getiremeyecektir.
Yanlış anlaşılmasın, tam olarak değerlendirilemez, gerekli
bağlantılar kurulamaz demek istedim. Bu şartlar yerine
getirilemezse okunmasın demedim.
Bir
başka özellik arz eden durum da; popüler bilimin,
Kur’an’da insana verilen mesajları saptamada bir hayli geç kalmış olmasıdır. Bu boşluk
sufi teori dahilindeki mecazi bilgilerle kısmen de olsa kapatılmıştır. On dokuzuncu yüzyılın
başlarından itibaren, inanılmaz ataklarda bulunan, deşifre edici mahiyetteki pozitif bilim, Kâinatı veya
Kur’an’ı bir nebze olsun daha rasyonel şekilde inceleme fırsatını yakalayabilmeye aracı olmuştur.
Hemen
hemen bütün Resûl ve Nebiler, özellikle İslâm Peygamberi
Hz. Muhammed (s.a.v.), bahsini yaptığım bu
çok önemli faktörü göz önüne alarak, vahiy kanalı
ile kendine ulaşan bilgileri,
hafızaların alamayacağı bir
tarzda değil, günün
anlayış düzeyi ile bağlantılı bir şekilde anlatarak,
bireyleri iman aşamasında
inkâr yolundan kurtarmaya özen göstermişlerdir.
Günümüzde, müsbet bilimin bazı konulara açıklık
getirmesi sayesinde, o günün şartlarına göre kullanılan
deyimlerin de, tamamen bir mesaj niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Mistisizm
ile popüler bilim birleştiği takdirde düşünce tembeli
olmaktan çıkar ve dinsel verileri, yani dinimizi tam olarak bilme imkânına kavuşabiliriz.
İnsan
beyninin yapısı en
basitten en karmaşığa
doğru hiyerarşik bir
çalışma şekline sahiptir. Bir yandan en basit işlevlere sahipken, diğer yandan da en zoru, en
anlaşılamayan işlevleri çözebilir.
Dolayısıyla,
insanoğlu sahip olduğu bu avantajı iyi kullanmalıdır.
Zira
İçgüdüsel ve naklî yaklaşımlarla, Allah’a uzanan yolları
bulabilmek mümkün görülmüyor!..
İstanbul
- 11.04.2001
http://afyuksel.com
|