utlak
Yaratıcı Varlığın insanoğluna sunduğu en büyük armağanların
başında, düşünebilen bir beyne sahip oluşu gelmektedir.
Zihinsel
faaliyetleri olmayan beyin tasavvur bile edilemez. Akıl kıtlığı
ise, patalojik hasatlıklar, ruhsal bozukluklar sınıfında yer alır.
Kesitsel
algılama araçları dahi, aktif fonksiyona sahip olan beynin kontrolü
altında, yani mutlak şuur kapsamında, görevlerini en iyi biçimde
yerine getirir.
Beyin-Ruh
ilişkisi, yaşanılan her anı Ruha yansıtırken, hafıza denen yöntem
vasıtasıyla, bunları “replay” edip gözden geçirebilme şansına
sahiptir.
İnsan
hayatını etkileyen sayısız kareler ve anlar vardır.
Yalnız, bir kesit var ki,
çok farklıdır diğerlerinden...
O karede;
Buruşturup atabileceğin
veya özenle saklayabileceğin
duyguların,
değişik türdeki hatıraların,
kaybolmuştur.
Çoluk çocuğun,
sevgilin, yatırımların, saltanatın, şatafatın, pişmanlıkların,
şikayetlerin, böbürlenmelerin, çekememezliklerin, öfkelenmelerin,
hazımsızlıkların, dejenere olmuş benliğin, şartlanmaların,
dolayısıyla değer yargıların, kısaca, tüm beşeri duyguların
ve ilişkilerin varlığı asla hissedilemez.
O
an,
“ölümün” sessiz davetiyesi gibidir...
Zaman durmuş,
adeta bitmiş, tükenmiştir.
Neyi Düşünebilirsin ki ?..
Tek ‘AN’ dır tarif edilmeye çalışılan; his aleminde bu olgu,
tek duygu ile resimlenmiş, insana gösterilmiş, yaşatılmıştır.
Korku ile sergilenerek...
Sanki,
ürperti yapan ses,
Salsala-i Ceres gibi...
”Mülk benim, dilediğimi yaprım!”
"Rahmetim anladığınız; algıladığınız gibi değil!"
"Benim her anım budur! Gafleti, benden perdeli yaşamayı
benimsemeyin!..
Özünüzde ben varım.
Size kendimi hatırlatırım!"
dercesine...
O an, benliğimizde hissedildi.
Kudret'i yaşandı
Kâdir olduğu idrâk edildi.
Ve sadece seyredildi...
Zaten her an öyle değil miydi!
O, sınırsız Güç, deprem ile insanları uyardı; Birleştirdi...
Düşmanlıkları çözdü, uzakları yakınlaştırdı... Acımasızlığı,
takdiri, hataları ve tevekkülü yaşattı.
Varlığa, varlıktaki yerini gösterdi.. "Yoktan var edildiğini,
sonra tekrar yok olacağını; Bâkî kalanın Allah olduğunu"
hatırlattı. Yaşanan, hissedilen, beş duyu boyutuna gelen her şey,
tek kareye, tek an'a sığdırıldı. Zamanı olmaksızın...
Sen,
`O AN' ın içinde bir hiçsin...
Ama,
Hiçliğin ile değil;
Hepliğin ile ilgilenip kendini var sanıyorsun; öylece yaşıyor ve
kabul ediyorsun.
Bu tecelli, Mutlak Yaratıcı katında tek bir defa oluyor..
Tecelli-i Vahid!... ile (Bkz Yasin/82) Yoktan var edilmiş, yani yaratılmış
varlık için, Tek bir tecelli, ilminde...
Akıllarda artakalan ise şudur; `La havle ve la kuvvete illa bike..'
Havl
ve kuvvet ancak seninledir...
Ahmet F. Yüksel
|