Kameri
ayların dokuzuncusu, üç ayların ise sonuncusu ve Oruç ayı
olarak da bilinen Ramazan Ayına ulaşmak nasip oldu. Mutlak
Yaratıcı, Hz. Musa'ya çeşitli yöntemlerle zarar veren
Firavun'a karşı Rahmeti ilahiye'de bulunurken, Hz. Musa
da şükrünü ifade etmek üzere oruç tutmuş ve o günde ümmetinin
de , aynı şeyi yapmasını emretmiştir. Ramazan Ayı, İslâm
ümmeti için şükrün karşılığı oruç tutulan ay olarak
bilinmektedir. Zira o ayda Kur'an inmiş, daha önemlisi; sistem
ruhunun tenezzülü ile kâinatın varlığı dolmuştur.
Namaz
vakitleri hakkında Hz. Cibril'in,
"Bu,
senin ve senden önce gelen Resûllerin Nebilerin vaktidir"
duyurusunu, bu aydaki "oruç" türü
ibadet için de değerlendirebiliriz. Esasen, Ayet-i Kerime de
bu konuya ışık tutmaktadır. "Oruç,
sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, 'sizin üzerinize
de yazıldı."
(Bakara 183)
Mistizmde
orucun karşılığı olarak kullanılan Savm ve Siyam
kelimesi; "yeme, içme ve seks gibi fiilIerden el çekmek"
mânâsına gelir. Allah rızası için bu gibi
fiillerden orucun başladığı andan bitim anına kadar uzak
durmak demektir.
İslamiyet,
fizyolöjik nedenlere dayanan hastalık yaşlılık gibi oruç
tutma görevinde zorluk çekenler için kolaylık getirilmiştir.
"Orucu
zorlukla yerine getirenlere düşen fidye vermektir..."
(Bakara-184)
Fakat
bu anlayış, orucun seçime dayalı şekilde tutulması anlamına
gelemez. (Bkz. Bakara-185 ) Oruca başlama vakti (imsak)
hususunda tenakuz sayılabilecek çeşitli fikirler beyan
edilirken, bu konudaki ayet ise, konuya açıklık
getirmektedir:
"Şafağın,
beyaz, ipliği siyah iplikten ayırtedilinceye değin yiyip için."
(Bakara-187)
Oruç,
insanın kendini bir beden kabul, etmenin neticesinde,
istek ve arzulara set çekebilme, huy ve tabiâtını
kontrol altına alabilme ve beynin daha aktif halde çalışabilmesini
temin etme gayesiyle farz kılınmıştır.
Hz.
Resûlullah (s.a.v) ekonomik koşulların evliliğe izin vermediği
şartlarda, bedensel tutkuların önlenebilmesi için oruç
tutulmasını "çünkü oruç, onun için bir kalkandır"
(Buhari, Muslim) sözleriyle tavsiye etmektedir.
Diğer
yandan Bakara Suresi'nin 187. ayetinde de şu ifade geçmektedir:
"oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helâl
kılındı. Onlar sizin elbisenizdir. Siz de onların
elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu
bildi ve tövbenizi kabul edip sizi affetti.. Artık şimdi
onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş
olduğunu arayın. Şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırt
edilinceye kadar yiyin, için sonra da gece oluncaya dek orucu
tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş iken kadınlara
yaklaşmayın: Allah insanlara ayetlerini böyle açıklar ki,
korunup sakınsınlar."
Bireyin
akıl istikametinde hayatına devam edemediği, bedenini kontrol
altına alamadığı, isyana, arzulara, egoyu güçlendiren
fiillere dönük yaşamakta sakınca görmediği, kelimenin tam
karşılığı olan Nefsi Emmare düzeyinde yaşadığı
durumlarda, bir bakıma kendini dizginleyebilmesi için oruca
girmesi tavsiye edilir.
Böylece
o kişinin tabiat, huy ve karakterinde bariz şekilde bir değişme,
bir anlamda denge sağlanabilmektedir. Tasavvuf felsefesini yaşam
şekli, olarak kabul edenler, özellikle hayvani gıda almaksızın
kırkar günlük üçer devre halinde oruç tutarak beyinsel arınmayı
temin etmektedirler.
Oruç,
bireydeki meleki gücün ortaya çıkmasına, bedensel
kuvvetlerin azalmasına vesiledir. O sayede, şeytanî güçlerin
İnsana hücûm etmesi imkânsızlaşır. Kendi aslını ve
hakikâtini bilmiş, "Nefsine arif olmuş"
Evliya denen zümrenin dahi sistemin şartlarını göz önünde
bulundurarak farz olan Ramazan orucunun
yanısıra, nafile oruçlara da devam ettiğini ve bu tür
çalışmaları tavsiye ettiğini kendi açıklamalarından
öğreniyoruz.
Bütün
bu veriler ışığında, Oruç için, "Bireyi ilme
ulaştıran ve pozitif (sevap)
kazanmada doruğa çıkaran bir çalışmadır.”
diyebiliriz.
Bu
mübarek Ramazan Ayında hayırlara vesile olacak oruçlar
tutmanızı dilerim.
Bu Yazı 10 Aralık 1999 tarihli
Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.
Yeni Dünya Dergisi
Kasım 2001
|