Kayıt için burayı tıklayın



(Bu Yazı 20 Aralık 1999 tarihli Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.)


lk etapta bağlantısız gibi görünen bu iki kelimenin, bilimsel ve mistik alanda kabul edilen bulgulara göre, yaşam sisteminin anlatılmasında önemli yapı taşları olduğu görülmektedir.

Hz.Resulallah (s.a.v);

"iki türlü ilim vardır. Biri din, diğeri tıp ilmidir" sözleriyle bu noktaya önem verilmesini istemiştir.

Bireyin biyokimyasal yapısını inceleyen tıp ile, biyofizik-şimik yapılarını kapsam alanı içine alan din ilminin, hangi şartları içerip ne denli önemli olduğunu `Oruç ve Tıp' başlığı altında anlatmaya çalışalım... Vücudun ve organların dinlendirilmesi, binlerce yıldır bilinen, en eski uygarlıklardan beri, çeşitli isimler altında uygulanan yöntemlerdendir. Maddi, manevi yararlanırını artırma amacına yönelik oruç eylemi de, her dinde birkaç farklılıkla uygulanmaktadır .

Bu işlemle, bazı organlar dinlenirken aynı zamanda zehirlerinden arınmakta, daha iyi çalışmaları sağlanmaktadır.

çağımızın beslenme uzmanlarına göre, zaman zaman böyle uygulamalar yapmak bir zorunluluktur. İnsan istediği kadar kaliteli, dengeli beslensin, vücutta biriken toksinlerden kurtulmadıkça gerekli fayda asla sağlanamaz.

Oruç, bedeni ve zihni, toksinlerden bilinçli şekilde kurtarmanın en iyi yoludur. Doğal yasalara göre, beden yiyecek bir şey bulamayınca ilk olarak, en az gereksinim duyduğu maddeleri kemirir, yani toksinlerini dışan atar. Böylece, romatizma , şeker hastalığı, gut (protein fazlalığı), migren, şişmanlık, kabızlık, sindirim bozukluğu gibi birçok hastalıktan da kurtulur.

" Pek çok insan, güçten düşeceğini sanarak bir öğün bir öğün bile aç kalmaktan sakınır. Aslında bu yanlış bir düşüncedir. Çünki beden kendi rezervlerini devreye sokmakta, gereksiz yağları yakmaktadır.

Kazazedelerin aç susuz, günlerce yaşadıklarını çok yerde gözlemekteyiz .

Depremde günlerce toprak altında kalan insanların yaşamlarına tanık olduk.

Dişi kuşlar, balıklar, aç kalınca bedenlerinde biriken yumurtaları besin olarak kullanır.

Yapılan araştırmalara göre, otuz gün, yaklaşık on ikişer saatlik açlık sonrasında bilinçli beslennıe şeklinde yapılan oruçta, yüzde doksan oranında detoksikasyon (toksinlerden arınma) sağlanmaktadır.

Haftada bir gün yirmi dört saat aç kalmak, on beş gün ya da ayda bir kere otuz altı saat boyunca kaynamış su içmek; haftada bir, hep aynı günde yirmi dört saat, üç öğün aynı tür meyveyi yemek; ayda bir üç gün tek tip meyve, su ve doğal çaylarla yetinmek, yılda bir kez, on beş gün sadece meyve, sebze yiyerek o süre içinde protein yada un, şeker almamak gibi uygulamalar da, aynı oranda olmasa da, olumlu sonuçlar vermektedir.

Orucun başlangıç günlerinde, organizmada biyokimyasal değişim başlar. Meydana gelebilecek rahatsızlıklara set çekmek için, her gün bir miktar limonlu su içilmelidir.

İlk günlerde kan şekerindeki düşmeye bağlı halsizlik, baş ağrısı ve konsantrasyon bozukluluğunu takiben, kısa zamanda organizma, açlığa adapte olmakta, konsantrasyonda da belirgin bir artış, uyum gözlenmektedir. Bu arada kalp, sindirim sisteminde kullanmak zorunda olduğu kanı daha rahat ve temiz olarak beyne göndermekte, düşünce hızındaki azalma, artışa dönüşmektedir. Yemek sonrasında ortaya çıkan gevşeme, uyku hali ortadan kalkmakta, günlük verim yükselmektedir.

Önceden açığa çıkmış olan toksinlerin giderilmesi sırasında, paslı dil, ağız kokusu, kabızlık, bulantı, baş dönmesi gibi haller görülebilir. Aynı zamanda kan basıncı azalır, şayet düşükse normale geçer, nabız yavaşlar, kalp ve kan dolaşımı rahatlar.

Tıbben önerilen beden dinlenmesinde, bedensel ve zihinsel değişim on gün sonra başlar, dört ayda tamamlanır, oruçta ise üçüncü gün başlayıp otuz günde büyük kısmı istenen hale gelir.

Milletçe çok zengin kurmaya alıştığımız iftar sofralarında, orucu uygun bir yiyecekle, ömeğin ılık çorba ile açmak, sonraki yemekleri de iyi çiğnemeye gayret etmek, sağlık açısından önemlidir.

Pide yerine, kepek ekmeğini tercih etmek, et ve sebze yemeğinin ardından birkaç saat sonra meyve yemek, akıllıca bir tutum olacaktır.

Sahura kalkmadan oruca başlanırsa, aç kalınacak süre artacağı için, vücudun kalori yakımı iyice düşerek halsizlik , baş ağnsı şikâyetleri artar.

Sahurda az (kahvaltılık ve meyveler en doğru seçimdir.)  iftarda biraz daha fazla yemek prensip halini almalıdır. Aslında Hz. Resulullah akşam yemeklerinin atlanmadan, belli bir kararda yenmesini istemekte, aksi halde yaşlılığın erken geleceğini bildir

mektedir. Mistik kaynaklarda da bildirildiği gibi, kalp damar hastalıkları, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı olanlar hamile ve emzikli kadınlar, doktora danışmadan oruç tutmamalıdır. Her alanda olduğu gibi bu eylemde de sistemin yasaları ve akıl doğrultusunda hareket edilmelidir.

Ahmet F. Yüksel  

Not: Aralık 2000
Yeni Dünya Dergisi'nde yayınlanmıştır.

 


Üst Ana sayfa e-mail