Kökeni
Hint felsefesine dayanan Reenkarnasyon anlayışı, ölümden sonra
bedenlenip defalarca dünyaya gelmenin mümkün olduğunu ileri sürerek
kanıt olarak da şu örnekleri göstermektedir:“İlk yaşamda, bazı insanlar
zengin, bazıları fakir; kimileri sağlıklı, kimileri sağlıksız; kimi
güzel kimi çirkin olarak dünyaya gelmektedir... Oysa, Yaratanın gözünde
hepsi O'nun kulu... Burada, görülen bir adaletsizlik var... Fakat
Allah'ta adaletsizlik olmaz!... Onun için, bugün iyi olanlar kötü,
kötü olanlar da iyi olarak defalarca dünyaya geliyorlar.”“Çok küçük
yaşta süper zekâya sahip olan çocukların durumu da ancak yeniden dünyaya
gelişle açıklanabilir. Çeşitli fobiler herhangi bir sebebe bağlanamaz,
bu daha önceki varoluşta yaşanılan olaylardan kaynaklanmaktadır.”
Hiç gitmediğimiz bir yeri daha önceden biliyormuş hissi (deja vu) de,
ruhçuluk anlayışında, “kişinin değişik bir mekân ve ruh hali içine
girerek şimdiki ve geçmişteki yaşamı bir arada yaşaması” şeklinde
açıklanmaktadır.
Şimdi bu iddiaları yanıtlayalım ;
Bildiğim kadarıyla, Allah’ın adalet anlayışı bizdeki bilinen kavramın
çok ötesinde, “dilediğini yapması” şeklinde oluşur. Allah’ta
duygu olmadığı için, yaptığı işten pişmanlık duymaz. Dolayısıyla, bu
oluşu kısıtlı bır yargı olan eşitlik prensibi ile ele almak son derece
yanlıştır.
Dâjâ vue
ise, tümüyle, beynin radar dalgaları ile belirli bir yeri görüp tespit
etmesidir; bilinmeyen bu yönler, özellikle rüyada meydana gelen
hassasiyet, “değişik mekân ve ruh hali” içine girme şeklinde
reenkarnasyona adapte edilmek istenmiştir. Ne var ki, tez olarak kabul
edilen bu görüş, gerçeği yansıtmamaktadır. Zira, ruhta girme ve çıkma
yoktur.
Önceki yaşamlarında aldıkları yara vb. izlerini, öyle bir olayı
yaşamadıkları halde, bedenlerinde taşıyan insanlara gelince... Evet,
günümüzde böyle inanılması güç olaylarla karşılaşıldığı gerçektir.
Ancak, bütün bunlar, kesitsel algılama araçları ile tespit edilmesi
mümkün olmayan, yeterince tanıyamadığımız veya varlığını inkâr yoluna
gittiğimiz ışınsal yapılı varlıkların (CİN) aldatmacasından başka
bir şey değildir. Ölüm ötesi yaşama geçmiş ruhun geri dönmesi
asla mümkün olamaz.
Amentü'yü
sanırım, hepimiz, biliyoruz. Tabii burada bilmeyi, kulaktan dolma
bilgileri kabul etmek anlamında düşünmüyoruz. Amentü’nün esaslarını
oluşturan şartlar içinde Resullerden sonra iman edilmesi gereken Ahiret
günü, iki mânâda mütalaa edilir ;
1. İsrafil’in Sur'unu takip eden mahşer; hesap, şefaat gibi olayları da
içine alan kıyamet günü anlamınadır,
2. Zamanda bir boyutu olan herhangi bir oluşu takip eden ikinci durumdur
ki, bu anlamda gelecek günler sonsuzdur.
İnanç sahibi bir insan, kıyameti kabul ettiğine ve kıyamet gününden
sonraki an'lar da var olacağına göre, o kesitlerde sonsuza dek
yaşanması gerekecektir. Bu noktada mistisizmi, ‘oluşu’ sürekli
ileriye götüren şekliyle düşünmek gerekir. Diğer ekollerden farkı da
budur.
Reenkarnasyon inanışını çürütecek kanıtları zaman üstü boyutlarda
hazırlanan Evrensel Kitap açıkça belirtmektedir ; "Rabbim beni
(dünyaya) geri gönder !.. Ta ki ben yitirdiğim (ömrüm) karşılığında
yararlı çalışmalarda bulunayım." Hayır onların söylediği bu söz, boş bir
laftan ibarettir!. Önlerinde BA'S gününe kadar geri dönmelerini
önleyecek Berzah vardır. (23/98-99-100)
“Rabbimiz, bizi çıkar (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım!”
diye feryad ederler. Size, düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir
ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi
tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur. (Fatır-37)
Olayları tek taraflı düşünmek, insanı yanlışa götürür.
Reenkarnasyoncular, alternatif bir uyarıyı kendi görüşlerine temel
olacak biçimde yorumluyorlar;
"Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölülerden iken sizi diriltti,
sonra öldürecek, sonra tekrar diriltecek, sonra O'na döneceksiniz."
(2/28)
Burada açıkça iki defa ölmek ve dirilmekten bahsediliyor, çok doğru.
Ancak, biliyoruz ki; ölüm denen şey, yok olma değil, ruhun bedenden
ayrılışını tatmasıdır.
Bir başka husus da (ba's) dirilişin kıyamet gününde değil,
ölüm denen izafi, yani "tadımlık" olayın hemen akabinde
başlamasıdır. Aslında bir değil, birkaç ba's (dirilme) vardır.
Önce bebek, ana rahminde iken dirilir. Kabirde ikinci diriliş, (ba's)
var; mahşerde insanların o ortama göre yeniden bedenlenmesi var, daha
sonraki ortamlarda yani Cennet veya Cehennem hayatında ve devamı olan
sonsuz (ba’s) dirilmeler mevcut...
Bu bilgiler ışığında Âyetin yorumu şöyle oluyor ; bilincin kendini
bilmez bir halde oluşu, (ölü iken), kendinizi bir beden + şuur olarak
tanıma halinizin meydana gelmesi (diriltti), sonra ruhun canlı ve diri
olarak bedenden ayrılışı (öldürecek), hemen akabinde Ba's olayının
yaşanması (tekrar diriltecek) ve bu dirilmenin söylediğimiz şekilde
tekrarlanması.
Burada dikkât edilmesi gereken bir konu daha var; "sonra O'na
döneceksiniz" ibaresi, sonunda insanın öz varlığını, hakikâtini
müşahede edecek olması mânâsına gelir. Dünya yaşamında elde edilemeyen
ve Âyet’in bir bölümünde açıklanan bu hali, birim, istisnalar dışında,
kısa bir müddet yaşayacak, sonra tekrar eski idrâkine dönerek, sonsuza
kadar birimsellikle yaşamına devam etmek zorunda kalacaktır.
Ateist bir insanın reenkarnasyon anlayışını kabul etmesi mümkün
değildir. Zira, ateizmde ruhun varlığı ve ölüm ötesine inancın yeri
yoktur. Anlattıklarımızı, mistik alan dahilinde kabul etmeyip kendi
bilgileri ışığında değerlendirerek, yeniden bedenlenebileceklerine
inananlar, lütfen, varsayımdan öteye geçmeyen, eski yaşamlarındaki
şartlarını iyi tespit etsinler. Zira, tüm veriler hipnotize edilen
kişinin telkin sayesinde oluşan imajinasyon’undan başka bir şey
değildir ve gerçeğe uymayacaktır.
Değerli dostlarım, bırakın normal insanların dünyaya tekrar tekrar
dönmesini; bu, “Aziz” diye tanımlanan insanlar için dahi mümkün
değildir. Okuduğumuz, bildiğimiz kadarıyla, sadece Hızır a.s. ve
Hz. İsa bedenen öldükleri halde, enkarne olacaklar. Biri her
zaman aramızda, diğeri kıyamete yakın zamanda gelecektir...
Apayrı bir statü
ile...
(Bu
yazı aylık Yeni Dünya Dergisi'nde ve 31
Aralık 1999 tarihli Akşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.)
|