Fasıl
VII
İSÂ ALEYHİSSELÂMIN ÂHİR ZAMANDA NÜZULÜ (Tekrar Bu Âleme İneceği)
MESELESİ
Sûre-i
Mâ'ide'nin 110. âyet-i kerimesinde (seni Ru-hu'1-Kudüs ile te'yid
ettim. Nâsa beşikde, sabi iken ve bü yüdükten sonra kehl iken söz
söyledin) buyurulınuştur. Bu âyet-i kerimeyi bazı tefsir yazarları
Hazret-i İsa'nın âhir zamanda; nüzul edeceğine delil, sayarlar.
Ve derler ki İsa aleyhisselâm İbn Abbas hazretlerinin rivayetine
nazaran otuz yaşında peygamber oldu. Otuz ay asaletten sonra gayb
oldu. Halbuki kehl otuzbeş yaşındaki adama derler. Şu halde İsa
aleyhisselâm kühûlet halinde iken yani otuz beş yaslarında iken
insanlar ile konuşmaksızın âlemi şehadet dediğimiz bu âlemden
çekildi. Binâenaleyh âhir za manda yine bu âleme gelecek ve bu
suretle velayeti âm meyi hatmetmiş yani mühürlenmiş olacak ve
tabiî hayat maşayub tabiî öümle vefat edecek ve kehl halinde
insanlar la konuşacaktır. Tefsir yazanlardan bazılarıda İsa
aleyhis selâm gâib olmadan önce «sabîlik halinde insanalara söz
söyledi ve onun mu'cizesi idi. Sonra büyüyüb ba's olun duktan yani
peygamber olduktan sonra kehl halinde, yani otuzbeş yaşları sıralarında
halkı hakka da'vet etmek sureti le insanlarla konuşmuşdur derler.
İsa
aleyhissel-âmın nüzulü aşağıda meâlen beyan edilen hadis-i şerifler
ile teyid edilmiştir. Hazret-i Huzeyfe radı yallahü anhden
naklolunan hadis-i şerifde meâlen (on âlâmet zuhura gelmedikçe kıyamet
kopmaz: Duman kapla ması, deccâlın zuhuru, dâbbetü'l-ard denilen
mahlûkun zu huru, güneşin batıdan doğması, doğuda batıda ve
Arab ya rımadasında olmak üzere üç adet ay tutulması, Hazret-i
İsa'nın nüzulü, ye'cüc ve me'cücün arzı istilâsı....)
buyu-rulur ki, kıyametin büyük alâmetlerinden biride Hazret-i İsa
aleyhisselâmın nüzulü olmuş olur. Ve Ebi Hüreyre ra dıyallahü
anhden nakledilen hadisi şerifdede meâlen (ne mutlu o bolluk zamanındaki
Hazret-i İsa aleyhisselâmın nüzulünden sonra çok bereket olacak
taş üstüne ekilen to hum bile mahsûl verecek vahşî hayvanlar
bile insanlara in kıyad edecek kuşla yılan uzlaşacak) buyuruluyor.
Keza İbn Abbas hazretlerinden naklolunan hadisi şerifdede yine me
âlen (evveli ben âhiri Meryem oğlu İsa ortada Mehdî olan ümmet
helak olmaz) buyuruluyor. Keza Ebi Hüreyre haz retlerinin nakleylediği
hadisi şerifdede yine meâlen (dec câl üzerine ancak Meryemin oğlu
İsa müessir olabilecek) buyurulmaktadır. Diğer bir hadis-i şerifde
de yine meâlen (Meryemin oğlu İsa Samda beyaz minarenin doğusundan
nazil olacaktır) buyurulmuş ve bunlara benzer başka hadisi şeriflerde
rivayet edilmiştir. Ve bir meşhur hadis-i şerifde Hazret-i İsa
aleyhisselâmın nüzulünden sonra evlenecek ve sonra vefat edecek,
sallallahü aleyhi ve sellem efendi mizin ravza-i mutahharelerine defn
olunacağı beyân buyu rulmuştur. Eshab-ı keşf plan,
evliyâullâhdan hiç birisi şim diye kadar bu hadisi şeriflerin
mevzûiyetlerine bir şey de meyüp, bilâkis kıymetli eserlerinde
bunların zikri ile be yanlarını te'yid eylemişlerdir.
Ezcümle
Şeyh-i Ekber radıyallahü anh Fütûhit-ı mek kiye adlı
eserlerinin, âhir zamanda zuhur edecek Mehdî'ye dâir olan 366. babında
meâlen şöyle buyurulur: (Hazret-i İsa aleyhisselâm iki meleğin
omuzlarına dayanarak yorgun ve terlemiş bir halde Şam'da beyaz
minareden nüzul ede cek, nâs ikindi namazını kılmak üzere camie
toplanmış iken imam Hazret-i İsa'yı görecek hemen onu mihraba
da'vet edecek namazı şeriati Muhanımediye üzere Hazret-i İsa kıldıracak.
Ve putları kıracak: Domuzu katledecek, Ce nâb-ı Hak Mehdiyi kabz
edecek. Deccal ağaç dibinde kat lolunacak vesaire...)
Ancak
bazı zevat ne Mehdî'nin çıkması ve nede İsa aleyhisselâmın
nüzulü keyfiyetleri vaki' olmayacağını ve bunlardan murad, başka
mânâlar olacağını beyân etmekte idelerde Cenab-ı şeyh radıyallahü
anh hazretlerinin (Muha daratül-ebrâr ve Müsâmeretül-ahyâr) nâmındaki
telif-i âri fânelerinin (Harâbül-bûldân fî ahirüz-zemân) faslında
be yan buyurdukları vukuatın zamanımızda peyder pey zuhur ettiğine
bakılırsa Hazret-i Mehdî ile İsa aleyhisselâmın ref'i ve
nüzulü keyfiyetleri İdris aleyhisselâmın ahvali ne benzer.
Cenâb-ı Şeyh-i Ekber radıyallahü anh "Füsûsül-hi
kem" adlı eserlerinde Ba'albek karyesine meb'us olan Ü yâs
aleyhisselâmın İdris aleyhisselâmdan başkası olmadı ğını
beyân buyururlar ve bu münasebetle bu eserde fassı İlyasda birçok
hakikatler açıklamışlardır. İdris aleyhisselâ mın cismi, çok
rıyazât hasebile beşeriyet tabiatlarına aid sıfatlardan tamamen
soyunmuş olub ruhanî sıfatlan ve nu rânî heyeti ile baki kaldı.
Ve nefis karanlığının hey'eti nur lu ruhunun hey'etine tehavvül
etti. Ve sûret-i dahi ruhanî hey'ete münasib olan sûret-i
misâliye-i nûrâniyeye tehav vül etti ve bu sebeble yüksek mekâna
çıktı. Şimdi böyle bir lutfa uğrayan cesed, ruhu musavverdir,
yâni şekillen mis ruhdur. Ve böyle kimsenin kuvâ-yı tabiiyyesi
kuvâ-yı ruhâniyesinde mahv-i müstehlek olmuştur, yani erimiş yok
olmuştur. Mâhâzâ halkın nazarında cesedinin sureti görün düğünden
ehl-i kesafet ile anlaşıb görüşür. Ve lâtâfet-i rû hâniyeti
cihetilede ehl-i lâtâfet olan melâike-i kiram ile ün-siyet ve
musâhebe eyler. İdris aleyhissejâmın hâli bu lutûf lara nail
olduktan sonra bu hususta İsa aleyhisselâmın hali ne benzemiştir.
Fakat İdris aleyhisselâmın lâtâfeti kisbî, yani çalışarak
kazanılmıştır. İsa aleyhisselâmın lâtâfeti ise vehbîdir,
yani Hakkın hediyesidir. Şimdi Nuh aleyhisse lâmdan evvel nebi olan
İdris aleyhisselâm ba'del urûc gö ğe çıktıktan sonra İlyas
ismile Ba'albek karyesine pey gamber olarak gönderilmiştir. İşte
İsa aleyhisselâmada ya pılan sûi kasd üzerine vaki' olan göğe
çıkması ve âhir za manda inmesi buna benzer. Bu inişden tenasüh
vehmin; düşülmesin. Zira tenasüh ruhun bir bedenden ayrıldıktan
sonra araya zaman girmeksizin diğer bir bedene alâka pey da etmesi,
girmesinden ibarettir. Ve bu itikada göre ruhun cismanî bedene
alakası daimîdir. Halbuki bunlar ruhu mu savver olarak urûc
ettikleri gibi, yani şekillenmiş ruh ola rak göğe çekildikleri,
gibi yine öyle inecekler. Şimdi urûc yani göğe çekilme hususunda
enbiyâ ve evliya müşterek tirler. Fakat vücudlarmda kesafet
bakiyesi kalmış olanların urûcu, beşerî suret ve şekilleri
gözden gâib olmaksızın va ki' olur. Ve kemalile vücudları
lâtifleşmiş olanların urû cunda ise, beşerî suret ve şekiller
gözden gâib olur. Ve bu urûc kimin de az ve kiminde çok olarak
devam eder. İsa aleyhisselâmm tekevvünü yani zuhura gelişi
siccîn denilen tabiattan, yani kötü huylardan temiz olarak vaki'
olduğu ve baslangıcda kesif nefs ile bu aleme gelüb sonradan rıyazatla
latifleşmediği içun onun urûc müddeti uzadı, Nite kim Hazret-i
Şeyh-i Ekber, Radıylallahü anh. Sellem Efen dimize peygamberlik
gelinceye kadar İsa aleyhisselâmın doğumundan 555 sene kadar bir
zaman geçmiş peygambe rimizden Hazret-i Şeyh-i Enberin
"Füsûsü'l-hikem" yaz dıkları tarihe kadarda 627 sene
geçmiş. Bunları yekdiğeri ne ilâve ettiğimizde 1182 tutarki
onların beyt-i şerifde bu yurdukları gibi binden ziyâde seneler
geçmiş bulunuyor ve zamanımıza nazaran ise İsa aleyhisselamın
urûcundan iki bin seneye yakın bir zaman geçmiş oluyor. Şimdi bu
urûc ölüm olmadığı ve (her nefis ölümü tadacaktır)
mealindeki âyet-i kerime mucibince her nefis ölümü zevk etmesi,
Hazret-i Şahadet dediğimiz bu âlemin zâtının iktizâsı ola
cağı cihetle İdris aleyhisselâm nasılki İlyas isimle nüzul
edüb sonra vefat etmiş ise İsa aleyhisselâmda öylece nüzu ledip
tabiî hayat dâiresinde yaşayarak mevt-i tabiî dediği miz tabiî
ölümle vefatı icab eder.
Nitekim
öyle olacağı hadisi şerifde beyan buyurulmuş tur. Ve bu hal İsa
aleyhisselâmdan hikâye buyuruları (doğ duğum günde ve vefatım
gününde ve ba's olduğum günde, Yahya aleyhisselâm gibi
selâmullah benim üzerimedir) mealindeki âyet-i kerimesindeki
ölümün, nüzulden sonra vaki' olacak ölüm olması lâzım gelir.
İsa aleyhisselâm nü zulden sonra Kuran hükümlerinin icrasını
te'yid buyurur. Ve hadis-i şerifde beyan buyurulduğu üzere salîbi
yani pu tu keser ve hınzırları katleder. Hınzırlardan maksad
kendi dişilerine karşı gayretsiz (deyyus) olan insanlardır. Zira
her bir hayvan dişisine karşı bir gayret, bir kıskançlık bes
lediği halde, hınzır yani domuz dediğimiz hayvan bu duy gudan
mahrumdur. Binaenaleyh hınzırdaki bu kıskançsızlık duygusu ile
müşterek olan insanların bâtınlarında, yani iç âlemlerinde bu
hayvanlar ile iştirak vardır. Eğer kendi lerinde gâlib olan iç
alemlerine aid sıfatlara göre bu insan lara birer dış suret
verilmek lâzım gelse hınzır denilen do muz sureti vermek en
münasib olurdu. Nitekim ölümden sonraki berzahda halleri böyle
olacakdır. (Allaha sığını rız.). Yoksa İsa aleyhisselâm
günahsız olan hayvanları sırf ba'zı insanlar tarafından etleri
yeniliyor diye kati edecek değildir. Belki Hakkın yolundan
uzaklaşanları isti'dat ve kabiliyetleri dolayısıyla ıslâh
olmaları mümkün olmayan ve yok edilmeleri vâcib olan bir takım
kimseleri kati ede cektir. Ve halkı zaman-ı saadetteki şeriat-ı
Muhammediye ye davet edecek'tir. Çünkü tabiî hayat ile aralarında
yaşa yacağı ümmetin isti'dadı, İncile değil Kurana muhatab ol
maktır. Nitekim bunun hakikati ve izahı evvelce geçmiştir. Ve bu
nüzul neticesinde İsa aleyhisselâmm mazharıyiye tindede i'tidal
vaki' olacak yâni zahir isminin hükümleri dahi, tabiî hayat
dairesinde yaşayacağı cihetle, kendisinde zahir olacaktır. Ve onun
evlenmesi ve tabiî ölümü ile gâib olması bu Zuhurun
iktizalarındandır.
(İsa
bin Meryem'in bu söylediği kelâmları hakdır Ye hûd ve nâsara,
ânın şanında şek ve ihtilâf ettiler kimi sâhir kimi Hüvallalı
kimi ibnuîlâh dediler) Ve sallallahü ala sey yidinâ
Muhammedinnebiyyil-ümmiyyi ye ala âlihi ve sah bihi ecma'îne ve
selâmün alel-mürselîn ve'1-hamdüllillâhi Rabbil-âlemin.
Ahmed
Avni Konuk
İstanbul
- 11.02.2003
http://sufizmveinsan.com
|