İşte
Cenâb-ı Meryem "in bu ferahlık ve memnuniyet hali esnasında-delikan
lı şeklinde temessül eden Hazret-i Cibril Hazeret-i Mer yem'e nefh
yani üfleyüb mânâyı İsevîyi ilkâ eyledi. Eğer korku, endişe
halinde nefh ede idi, İsa aleyhisselâm öyle kötü ahlak ve vasıfta
çıkardıki hiç bir kimse suretindeki çirkinliğinden dolayı
onunla sohbet ve ünsiyete tehammül edemeyîb, kendisinden kaçarlardı.
Hazret-i Şeyh-i ekber radıyallahü anh, bu hakikati böylece Fusûsûl
Hikem adlı eserinde İsevî bahsinda beyân buyurur. Yine bu zatı şerifin
Futûhât-ı Mekkiye adlı eserinin 188. babında şöyle buyu rurlar:
(Kadın, erkeği ile münâsebet halinde iken bir surete nazar ettikde
ve yahud münâsebet ve inzal hâlinde iken er kek bir sureti tahayyül
ettikde, teşekkül edecek çocuk ta hayyül edilen suretin huyu ve
karakteri üzere olur. Bunun içun hakûmâ, karı koca münâsebeti
esnasında: erkek ile ka dın o surete nazar ve tehayyül etmek üzere
o mekânda bü yük âlim ve fazilet, sahibi kimselerin suretlerini
tahayyül ve tasvir ile emr ederler. Zira hayâlde düşünülen
tahayyül edilen-şey tabiata tesir eder. Hayalde düşünülen o
suret o andaki meniden teşekkül eden çocukda zahir olur. Ve bu,
tabiat ilminde çok acâib bir sırdır.)
Şimdi
cenâb-ı Meryem'in hamileliği bazı kimselerin zan ettikleri gibi güzel
bir delikanlı suretinde görünen Hazret-i Cibril'in ona yaklaşması,
insanlara kıyas edilen şekilde
değildir. Böyle zan edenler ma'rifeti ilâhiye bilgi lerinin noksanlığından
dolayı insanların haline kıyas eder ler. Zira Hak tealâ surei
Enbiyada (Cenâb-ı Meryem ferci ni helâl ve haramdan muhafaza etti
biz, onun gömleğine emrimizde olan rühdan nef ettik) buyurdu. Şimdi
Hazret-i Meryem'e ferahlık ve memnuniyet halinde vâki olan nefh yani
üfleme üzerine onda şehvet ve ihtilâma benzer bir hal içinde
inzal husule geldi. İşte Cenâb-ı Meryem bu üfleme üzerine
meydana gelen inzal ile sureti İseviyeyi yüklendi hamile oldu. Hal böyle
olunca, Meryem cihetinden İsâ"nın cismi menî dediğimiz hakikî
sudan ve cibril cihe tinden ise onun üflemesinin rutubetinde mevcud
olan mev hum sudan halk oldu. Çünkü Hazret-i Meryem'in inzal anında
vücûdundan fercine seyelân eden su onun maddî vücudunun icabı
olan hakikî su, menî husule gelir. Zira alem kesif-i şehadet dediğimiz
bulunduğumuz bu âlemin daha üstünde olan mertebelerdeki suretler
bu âleme inme dikçe kemâl husule gelmez. İşte Hazret-i Cibril ise
insan suretinde görünen ruh olduğundan bu âlemi kesafette ta
hakkuk etmiş bir suret bir şekil olmayub, belki onun sureti hayal âleminde
görülen mütevehhim bir suret idi. Hayal ve vehme aid olan bir
suretin bütün hal ve harekâtı da vehme aid olur. Onun nefhinin
rutubetinde mevcud su cinsinden olan şey dahi vehme aittir. Yani
Hazret-i Cibril göründüğü şeklinden nefesini dışarıya çıkarmak
suretile (hııh) dedi, Canlıların bu gibi hohlamalarında su
cinsinden bazı mad deler mevcuddurki buda asıl madde olarak oksijen
ve idrojen gazıdır. Şimdi beşer suretinde görünen Cenâb-ı
Cibri lin de görünen şeklinden harice çıkardığı nefesin rutube
tinde de bazı maddeler mevcud idi. İşte o maddeler Ce nâb-ı
Meryem'in vücuduna tesir ederek yayıldı ve şehveti ni tahrik etti.
Fakat yukarıda da. yazılı olduğu gibi Hazret-i Cibrilin insan şeklindeki
sureti gibi nefes ve bu nefesinde ki rutubet ve bu rutubetteki
oksijenle idrojen de vehme ait tir. İşte bu sebeple Hazret-i İsa'nın
cismi hakikî su ile vehme aid sudan husule geldi. İnsanların Allah
tarafından yaratılması, ancak Allahın adeti hükümleri dairesinde
be şer suretinde vakî olması içun İsa aleyhisselâmın validesi,
beşer olduğundan Hazret-i Cibril de beşer suretine girerek görünmüş
okluğundan Ruhullah olan İsa aleyhisselâm be şer suretinde zuhura
geldi. Hazret-i şeyhi Ekber radıyal lahü anh Fusûsül Hikem adlı
eserinde faslı İsevînin ba şında şöyle buyurur (metin arabca
olduğu için tercemesini aynen alıyoruz): (Ruh, ya mâi Meryem'de
veya Cibrilin nefhmden, tinden mevcud olan beşer suretinde, siccin
tes miye ettiğin tabiattan, zatı mutahharada tekevvün etti, bu
ecilden anda ikâmeti uzadı, yakın ile binden ziyade oldu. Allahdan
ruhdur; anın gayrı değil. Bunun için emvatı ihya eyledi, ve çamurdan
kuş inşa etti; tâki onun içim rabbından nesebi sahih ola; anınla
âlîde ve dûnda tesir eyleye. Alla-hû Tealâ anı cismen tathir ve
ruhan tenzih eyledi. Ve tek vin sebebile anı misi kıldı). Terceme
burada bitti, Bunun şerhi oldukça uzundur mufassal izahat almak arzu
edenlen Füsusul Hikem adlı eserde isevî fasının-şerhlerine müracaat
buyursunlar.
Şimdi
Cenâb-ı Cibril aleyhisselâm, Allahın resullerine Allahın vahyini
naklettiği gibi, Kelimetullah olan Cenâb-ı İsâyı da nefhı ile
yani yukarıda izah edildiği liflemek su retile Hazret-i Meryeme
nakletti. Nitekim Kur'ân-ı Ke rim'de hak tealâ ('Meryem'e ilka
eylediği onun kelimesi dir, ve onun tarafından bir ruhdur)
mealindeki ayette bu yurmuştur. Hazret-i Cibril aleyhisselâmın bu
nakli, resul aleyhisselâmın Allahın kelâmını yani emirlerini ümmetine
nakl etmesine benzer. Zira Hazret-i Cibril mânâyı surete nakleden
resuldür. Ve resulullah da keza mânâyı harfler ve kelimeler şekline
nakleder. Nitekim mânâdan ibaret olan yukarıdaki âyet-i kerimeyi
harfler ve kelimeler yahud cümleler şekline giydirüb bizlere
nakletti. Ve her bir keli me ifade ettiği mânânın o kelime şeklinde
görünüşünden başka bir şey değildir, mânâ o seki ve suretin
ruhudur. Şu halde İsa'nın cismi de bu alemde meydana gelen Allahü
tealânın kelimelerinden bir kelimedir. Ve onun delâlet etti ği mânâ
ise isanın ruhudur. Ve o ruh da İsa'nın rabbı hassı olan ismi batındır
yani İsa'nın cismini terbiye ve idareye mahsus olan hakkın Batın
ismidir. Gerçi isa aleyhisselâm, insanı kâmil olması dolayısile
(ALLAH) ismi ceminin mazharı ise de bu ismi cami yanı hakkın bütün
isimlerini kendisinde toplamış olan (ALLAH) isminin tesirinde ve
emrinde olan Allahın bütün isimlerinin hüküm ve tesirleri İsa'da
müsavi olarak görünmez biri diğerine galib durum dadır.
Nitekim aşağıda bahsında izah edileceği üzere doğu mu ve yahûdîler
tarafından vaki olan süi kasd üzerine gaib olması itidal ve müsavi
hükümlerden uzaktir. Allahın bü tün isimlerinin itidal ve müsavi
olarak hüküm ve tesirleri nin meydana gelmesi ancak Hatemülenbiya
sallallahü aleyhi ve sellem efendimize mahsustur.
<devam
edecek>
Ahmed
Avni Konuk
İstanbul
- 15.10.2002
http://sufizmveinsan.com
|