5. Bölüm


İşte Cenâb-ı Meryem "in bu ferahlık ve memnuniyet hali esnasında-delikan lı şeklinde temessül eden Hazret-i Cibril Hazeret-i Mer yem'e nefh yani üfleyüb mânâyı İsevîyi ilkâ eyledi. Eğer korku, endişe halinde nefh ede idi, İsa aleyhisselâm öyle kötü ahlak ve vasıfta çıkardıki hiç bir kimse suretindeki çirkinliğinden dolayı onunla sohbet ve ünsiyete tehammül edemeyîb, kendisinden kaçarlardı. Hazret-i Şeyh-i ekber radıyallahü anh, bu hakikati böylece Fusûsûl Hikem adlı eserinde İsevî bahsinda beyân buyurur. Yine bu zatı şerifin Futûhât-ı Mekkiye adlı eserinin 188. babında şöyle buyu rurlar: (Kadın, erkeği ile münâsebet halinde iken bir surete nazar ettikde ve yahud münâsebet ve inzal hâlinde iken er kek bir sureti tahayyül ettikde, teşekkül edecek çocuk ta hayyül edilen suretin huyu ve karakteri üzere olur. Bunun içun hakûmâ, karı koca münâsebeti esnasında: erkek ile ka dın o surete nazar ve tehayyül etmek üzere o mekânda bü yük âlim ve fazilet, sahibi kimselerin suretlerini tahayyül ve tasvir ile emr ederler. Zira hayâlde düşünülen tahayyül edilen-şey tabiata tesir eder. Hayalde düşünülen o suret o andaki meniden teşekkül eden çocukda zahir olur. Ve bu, tabiat ilminde çok acâib bir sırdır.)

Şimdi cenâb-ı Meryem'in hamileliği bazı kimselerin zan ettikleri gibi güzel bir delikanlı suretinde görünen Hazret-i Cibril'in ona yaklaşması, insanlara kıyas edilen şekilde değildir. Böyle zan edenler ma'rifeti ilâhiye bilgi lerinin noksanlığından dolayı insanların haline kıyas eder ler. Zira Hak tealâ surei Enbiyada (Cenâb-ı Meryem ferci ni helâl ve haramdan muhafaza etti biz, onun gömleğine emrimizde olan rühdan nef ettik) buyurdu. Şimdi Hazret-i Meryem'e ferahlık ve memnuniyet halinde vâki olan nefh yani üfleme üzerine onda şehvet ve ihtilâma benzer bir hal içinde inzal husule geldi. İşte Cenâb-ı Meryem bu üfleme üzerine meydana gelen inzal ile sureti İseviyeyi yüklendi hamile oldu. Hal böyle olunca, Meryem cihetinden İsâ"nın cismi menî dediğimiz hakikî sudan ve cibril cihe tinden ise onun üflemesinin rutubetinde mevcud olan mev hum sudan halk oldu. Çünkü Hazret-i Meryem'in inzal anında vücûdundan fercine seyelân eden su onun maddî vücudunun icabı olan hakikî su, menî husule gelir. Zira alem kesif-i şehadet dediğimiz bulunduğumuz bu âlemin daha üstünde olan mertebelerdeki suretler bu âleme inme dikçe kemâl husule gelmez. İşte Hazret-i Cibril ise insan suretinde görünen ruh olduğundan bu âlemi kesafette ta hakkuk etmiş bir suret bir şekil olmayub, belki onun sureti hayal âleminde görülen mütevehhim bir suret idi. Hayal ve vehme aid olan bir suretin bütün hal ve harekâtı da vehme aid olur. Onun nefhinin rutubetinde mevcud su cinsinden olan şey dahi vehme aittir. Yani Hazret-i Cibril göründüğü şeklinden nefesini dışarıya çıkarmak suretile (hııh) dedi, Canlıların bu gibi hohlamalarında su cinsinden bazı mad deler mevcuddurki buda asıl madde olarak oksijen ve idrojen gazıdır. Şimdi beşer suretinde görünen Cenâb-ı Cibri lin de görünen şeklinden harice çıkardığı nefesin rutube tinde de bazı maddeler mevcud idi. İşte o maddeler Ce nâb-ı Meryem'in vücuduna tesir ederek yayıldı ve şehveti ni tahrik etti. Fakat yukarıda da. yazılı olduğu gibi Hazret-i Cibrilin insan şeklindeki sureti gibi nefes ve bu nefesinde ki rutubet ve bu rutubetteki oksijenle idrojen de vehme ait tir. İşte bu sebeple Hazret-i İsa'nın cismi hakikî su ile vehme aid sudan husule geldi. İnsanların Allah tarafından yaratılması, ancak Allahın adeti hükümleri dairesinde be şer suretinde vakî olması içun İsa aleyhisselâmın validesi, beşer olduğundan Hazret-i Cibril de beşer suretine girerek görünmüş okluğundan Ruhullah olan İsa aleyhisselâm be şer suretinde zuhura geldi. Hazret-i şeyhi Ekber radıyal lahü anh Fusûsül Hikem adlı eserinde faslı İsevînin ba şında şöyle buyurur (metin arabca olduğu için tercemesini aynen alıyoruz): (Ruh, ya mâi Meryem'de veya Cibrilin nefhmden, tinden mevcud olan beşer suretinde, siccin tes miye ettiğin tabiattan, zatı mutahharada tekevvün etti, bu ecilden anda ikâmeti uzadı, yakın ile binden ziyade oldu. Allahdan ruhdur; anın gayrı değil. Bunun için emvatı ihya eyledi, ve çamurdan kuş inşa etti; tâki onun içim rabbından nesebi sahih ola; anınla âlîde ve dûnda tesir eyleye. Alla-hû Tealâ anı cismen tathir ve ruhan tenzih eyledi. Ve tek vin sebebile anı misi kıldı). Terceme burada bitti, Bunun şerhi oldukça uzundur mufassal izahat almak arzu edenlen Füsusul Hikem adlı eserde isevî fasının-şerhlerine müracaat buyursunlar.

Şimdi Cenâb-ı Cibril aleyhisselâm, Allahın resullerine Allahın vahyini naklettiği gibi, Kelimetullah olan Cenâb-ı İsâyı da nefhı ile yani yukarıda izah edildiği liflemek su retile Hazret-i Meryeme nakletti. Nitekim Kur'ân-ı Ke rim'de hak tealâ ('Meryem'e ilka eylediği onun kelimesi dir, ve onun tarafından bir ruhdur) mealindeki ayette bu yurmuştur. Hazret-i Cibril aleyhisselâmın bu nakli, resul aleyhisselâmın Allahın kelâmını yani emirlerini ümmetine nakl etmesine benzer. Zira Hazret-i Cibril mânâyı surete nakleden resuldür. Ve resulullah da keza mânâyı harfler ve kelimeler şekline nakleder. Nitekim mânâdan ibaret olan yukarıdaki âyet-i kerimeyi harfler ve kelimeler yahud cümleler şekline giydirüb bizlere nakletti. Ve her bir keli me ifade ettiği mânânın o kelime şeklinde görünüşünden başka bir şey değildir, mânâ o seki ve suretin ruhudur. Şu halde İsa'nın cismi de bu alemde meydana gelen Allahü tealânın kelimelerinden bir kelimedir. Ve onun delâlet etti ği mânâ ise isanın ruhudur. Ve o ruh da İsa'nın rabbı hassı olan ismi batındır yani İsa'nın cismini terbiye ve idareye mahsus olan hakkın Batın ismidir. Gerçi isa aleyhisselâm, insanı kâmil olması dolayısile (ALLAH) ismi ceminin mazharı ise de bu ismi cami yanı hakkın bütün isimlerini kendisinde toplamış olan (ALLAH) isminin tesirinde ve emrinde olan Allahın bütün isimlerinin hüküm ve tesirleri İsa'da müsavi olarak görünmez biri diğerine galib durum dadır. Nitekim aşağıda bahsında izah edileceği üzere doğu mu ve yahûdîler tarafından vaki olan süi kasd üzerine gaib olması itidal ve müsavi hükümlerden uzaktir. Allahın bü tün isimlerinin itidal ve müsavi olarak hüküm ve tesirleri nin meydana gelmesi ancak Hatemülenbiya sallallahü aleyhi ve sellem efendimize mahsustur.

<devam edecek>

Ahmed Avni Konuk
İstanbul - 15.10.2002
 http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail