ur’an’da
Bakara Suresi’nde geçen, oruçla ilgili Âyetlerden bir kısmı
şöyle:
“183. Ey inananlar, sizden öncekilere yazıldığı gibi;
(günahlardan) korunmanız için sizin üzerinize de oruç yazıldı.)
184.Sayılı
günler olarak. Sizden kim hasta veya seferde olursa, tutamadığı
günler sayısınca başka günlerde (tutar). Oruca
dayanamayanların fidye vermesi,bir yoksulu doyurması lâzımdır.
Bununla beraber, gönül isteğiyle kim bir iyilik yapar ( oruç
tutar)sa o,kendisi için iyidir. Bilirseniz oruç tutmanız,
sizin için daha hayırlıdır./ 185. Ramazan ayı –ki
insanlara yol gösterici,hidayeti, doğruyu ve yanlışı
birbirinden ayırt edip açıklayıcı olarak Kur’an o ayda
indirilmiştir.-İçinizden kim o
aya yetişir (ayı görür)se oruç tutsun. Kim hasta
olur, yahut seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca
başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık
ister, güçlük istemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru
yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbîr etmenizi ister.
Şükredesiniz diye ( size bu kolaylığı gösterir.)
Genel
anlamda oruç; sosyal, ahlakî, irade ve nefs terbiyesi gibi çeşitli
amaçları olan bir ibadettir. Gündüz, belirli saatler arasında
yeme ve içmeyi, cinsel arzuyu terk etmek şeklinde uygulanır.
Burada diğer dinlerdeki yöntemleri, meselâ Hıristiyanların
etsiz, yağsız, Yahudilerin hamursuz yemelerini, Brahmanların
yalnız meyve yiyip süt içmelerini de gösterebiliriz.
Tıbbî
açıdan ele alınırsa,bütün bir yıl durmadan çalışan
mide ile birlikte tüm sindirim sisteminin kısmi olarak
dinlenmeye çekilmesi ve insan vücudunun biriken toksinler açısından
arınmaya tabi tutulması olarak kabul edilebilir. Gerçekten,
sindirim sisteminde diğer organlara göre hastalık oldukça sık
görülür. Mide sınırlarını zorlayacak kadar
yemek yemenin sadece sindirim değil, diğer bütün
sistemlerin; özellikle kalp, damar hastalıkları, şeker
hastalığı, tansiyon yüksekliği bakımından çok önemli
bir etken olduğu bugün artık çok iyi biliniyor.
Orucun
algılanışı ve uygulaması,bireyler arasında farklılık
göstermektedir.
Asıl gayesi dikkâte alındığında; oruç, bir perhiz yöntemi
olarak anlaşılmamalıdır.
Perhiz, hastalık sebebiyle belli gıdaların alınmamasıdır.
Meselâ midesinde ülser olan kişiye biberli, baharatlı; damar
sertliği olana hayvanî gıdaların yasaklanması gibi...
Bir zayıflama kürü de
değildir. Zayıflama kürü, fazla kiloları vermek amacıyla,
özellikle karbonhidratlı
gıdaları günlük gıdaların arasından çıkarmaktır. Bu,
her devirde konu edilen, hatta zaman zaman moda olan bir işlemdir.
Günümüzde, şişmanlığın estetik ve tıbbi kayıpları
açıklandıkça zayıflamaya talebin de arttığını
izlemekteyiz. Bu isteğin doktor kontrolünde uygulanması, amacına
ulaşması açısından gereklidir.
Oruç,
açlık ve kıtlık hâli olarak da düşünülmemelidir. Açlık
grevi yapan şahısların uzun süre gıda almamaya bağlı
olarak zayıfladığı görülmekte, bedendeki yıkımı önlemek
içinse maksimum destek açısından hastanelerde tedavi
edilmeleri gerekmektedir. Sağlıklı kimselerde oruç halinde
bu tür tablolar oluşmaz. Zaten hastalığı olan kişiler, oruç
tutamazlar.
İslâm
dini hastalık, yolculuk ve kadınlarda belirli mazeretler (âdet,
gebelik, emzirme) haricinde sağlıklı kimselerin oruç tutmasını
öneriyor.
Burada, önce hastalık durumunu tanımlamak gerekiyor.
İnsanın
hayatî fonksiyonlarının programlı şekilde seyretmemesi veya
etraftan gelen uyarılara cevap verilmeme hali olarak tarif
edilen hastalık, oldukça ciddi ve tedavi gerektiren bir durum
ya da basit bir rahatsızlık olabilir.
Oruç
tutup tutmaması gereken kimseleri ayırmayı İslâm, “tabib-i
müslim-i hazık” yani müslüman mütehassıs hekim”e bırakmıştır.
Oruç
tutmamayı gerektiren hastalıklar şöyle özetlenebilir:
1-
Tedavisi mümkün olmayan
ya da ciddi bir hastalık sebebiyle ameliyat geçirmiş
ve mutlaka beslenme gerektiren hastalıklar...
Bu
gruba tüm kanserli ve önemli ameliyat geçirmiş hastalar
dahil edilebilir.
2-
Devamlı ilaç kullanmayı zorunlu kılan ağır kalp, böbrek,
karaciğer şeker hastalıkları,
3-
Şiddetli ağrıya yol açan hastalıklar sebebiyle ilaç
kullanmayı gerektiren durumlar,ülser ve diğer sancılı
hastalıklar,
4-
Mevcut bir hastalığın oruç sebebiyle daha ağırlaşabileceği
ya da sağlığın bozulacağından endişe edilen haller, tüberküloz
ve diğer ateşli hastalıklar gibi.
5-
Mükellef olmadıklarından akıl hastaları ve çok düşkün
ihtiyarlar, fidye vermek suretiyle oruç tutmazlar.
Üç
ve dördüncü gruba dahil edilebilecek hastalıkları olanlar,
iyileştikleri taktirde doktora danışarak oruç tutabilirler;
ilk iki gruba giren hastalar hayatları boyu çok defa oruç
tutamayacaklardır. Bunların da fidye vermeleri gerekir.
Halk
arasında oruç tutmanın ülsere sebep olacağı yolunda yanlış
bir kanı gözlenmektedir. Gerçekten de mide ve bilhassa on iki
parmak bağırsağında
ülser olanların, oruçla birlikte şikâyetleri artabilir.
Burada oruç, bir açlık periyodu olarak etki eder ve mevcut ülserin
ortaya çıkmasında etken
olabilir. Ancak hiçbir zaman ülserin sebebi olduğu şeklinde
bir değerlendirmeye gidilmemelidir. Çünkü
açlık, ülser sebepleri arasında değildir; hayvan
deneyleri de bunu ispatlar niteliktedir. Bugün ülserin, mideyi
tahriş eden gıdalarla birlikte, daha çok mide asit ve pepsin
salgısına bağlı bir
bünye hastalığı olduğu kabul edilmektedir. Son yıllarda
midede bulunan Helicobakter Pylori adında bir mikrobun ülser
oluşumunu kolaylaştırdığı saptanmıştır.
Oruç
süresince, herhangi bir şikâyete yol açmamak için, uzun sürecek
açlığı önleme açısından, sahura kalkıp hafif, kahvaltı
türünde bir şeyler yenmelidir.
Enerji
azlığı düşünülüp tedbir olarak oruçlu insanın işini
hafifletmesi gerekmez. Aksine, günlük işlerini
daha verimli olarak yapabilir. Ancak, işi çok ağır
olanlar biraz hafifletmelidir.
İftar
sofrasında da bazı kurallara dikkât etmek, sağlık açısından
oldukça önemlidir. Sigara tiryakileri sigaraya, bazıları
bardak bardak suya kanmaya çalışır; bazıları da mükellef
sofralarda üç öğünlük yemek yerler.
Yapılması
gerekenler şöyle özetlenebilir:
Peynir, reçel vs. gibi kahvaltılıklar veya çorba gibi hafif
yiyeceklerle oruç açıldıktan sonra, ağır olmayan
bir yemeğe geçilmelidir.
Hz. Resulullah’ın
“Sofradan
doymadan, daha yemeye iştahınız varken kalkınız. Bir insana
kuvvetini devam ettirmek için pek az yemek yeter. Eğer fazla
yemesi gerekiyorsa midesinin üçte birini yemeğe, üçte
birini suya, üçte birini de nefes almaya ayırmalıdır”
sözünü
hatırlatarak,bu tavsiyenin sadece
Ramazan için değil, diğer günler için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
Medine
- 02.12.2000
http://afyuksel.com
Not:
Bu yazı Akşam Gazetesi'nin
02.12.2000 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
|