Sebep-Sonuç



Allah dileyeni / dilediğini, Dalalete veya Hidayete sevk eder. Bu durum, Hayatta gözlemlenen ve tekrarlanan İlahi bir kanundur yani Sünnetullahtır.

Bana göre işleyişi şöyledir:

Allah’a muhalefet edenler, Kur’andan gelen bir uyarıyı aldıklarında bunu “Beyinlerinde” doğru değerlendirecek yere değil, TERS değerlendirecek yere gönderirler.

İlahi kanun burada aynı “Anda” işlemiş olur ve “bu yaptıkları” yüzünden gerçeği görmezler.

İlahi kanun öylesine hayata ve yapılanlara İÇKİNdir ki; bizzat “yapılan eylemin kendisi” verilen karşılığın (cezanın) “kendisidir”.

Adeta sadece sebep-sonuç değil, sonuçla sebep “aynı şeydir”.

Kişiler “yaptıklarından” başka bir “sonuçla” karşılaşmazlar.

“Allah onlara zulmetmedi, lakin onlar kendilerine zulmettiler.”

Kişinin bu duruma düşmemesi için, ön yargılarından Temizlenmesi, aldığı mesajı Hüsnü zan ile, adil ve hakkaniyetle değerlendirmesi gerekir.

Ön yargı olacaksa bu kesinlikle “hüsnü zan” olmalıdır.

Onun hakkında Ön yargı / hüsnü zan şu olmalıdır: Allah kesinlikle zulmetmez. Allah “Sübhan”dır. Her kötülükten, zulümden, eksiklik ve yanlışlıktan tamamen ve kesinlikle Temizdir.

Bana göre Rabbimizin kulu hakkındaki en sevmediği şey / kulu yanıltan en önemli şey, kulun onun hakkında herhangi bir şekilde ve aşamada “kötü zanda” bulunmasıdır.

Bu durum, Nurda karanlık zannı gibidir, halbuki Nur ve Zulüm birbirinin tersidir.

Kur’an okuyup düşünmeden önce “Euzu” Besmele çekmek, öncelikle her ön sapmadan, zihinsel ve duygusal temizlenme, sığınma ve korunmaktır.

Turgut Sak
İstanbul-08
.03.2005
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail