ağımızın
hastalığı hakkında bilim adamları şunları söylüyor :
“Günümüz dünyasında,
insanın karşılaştığı uyarıların sayısı ,türü
giderek artmakta, hızlı değişim ve rekabet anlayışı,
insanlara mücadele zorunluluğu getirmektedir.
İç-dış yaşamda denge unsurunu bozan bu duruma
‘stres’ adı
verilir...”
Uyarılar
dıştan geldiği gibi, hafıza mekanizmasıyla, içten, ruhtan
da olabilmektedir.
Böylece, insan
beyni iki yönlü bombardımana tabi tutulur ve basite alınamayacak
ölçüde ciddi bir ortam yaratılır.
Örneğin, yol çalışması
yapan ve normalin üstünde gürültü çıkartan bir makine stresör
konumundadır veya aşırı içkili bir insanın yanınızda
bulunması aynı şekilde sizi etkileyebilir. Her iki durumda
ortak noktalar bulunmakla birlikte, bireyin
stresli olup olmaması,onun olayların içeriğini temsil eden
uyaranlara bakış açısından kaynaklanmaktadır.
Baskı altındaki
bir kişide önemli denebilecek ölçülerde hafıza kaybı oluşur;
özellikle genç insanlarda oldukça belirgin vakalar tespit
edilmektedir. Hafıza ve beyin ikilisinin yaşamdaki yeri dikkâte
alınırsa, konunun boyutları daha iyi fark edilir sanıyorum.
Gergin bir insanın
yaydığı beyin dalgalarının
etrafındakileri de etkileyip rahatsız etmesi mümkündür. Çoğu kez hiç
konuşmamasına veya az konuşmasına karşın yanından uzaklaşmak
istersiniz.
Aşırı duyarlılık
halleri,öfkelenmeler , geçici olaylara gösterilen tepkiler;
kişinin astrolojik haritasındaki planet yerleşimleri veya
sert açılarla ilgili olabildiği gibi, bir uyarının veri
tabanında sabitleşmesi yüzünden de meydana gelebilir. Böyle
durumlarda, görünürde hiçbir
sebep yokken, zihindeki
logoyu harekete geçiren herhangi bir olay, o kişi için
yaşamsal öneme sahip bir hâle geleceğinden, beklenmedik
tepkiler görülebilir.
Strese yatkın insanda, en basit bir uyarıcı dahi uygun
atmosferi yaratabilir.
Bir çocuğun mütemadiyen
ağlaması, diş doktorunun ses çıkaran cihazı, bir maçın
kaybedilmesi böyle kişilerde sıkıntı yaratmak için yeterli
olmaktadır.
Bunlara
beslenmeyi de ekleyebiliriz. Beslenme şekli ile zihinsel
yapı arasında reddedilemeyecek bir bağlantı vardır. Bu yüzden,yaş,
stres gibi sebepler sonucunda ufak tefek unutkanlıklarla başlayan
aksamalar ele alınırken, beslenme faktörü gözden kaçırılmamalıdır.
Kalıtım yoluyla
intikal eden etkenler dışarıda bırakılırsa, sağlıklı gıda
alımını yaşam tarzı haline getirenlerin, kolay kolay
bedensel ya da ruhsal hastalıklarla karşılaşmadığı söylenebilir.
Tersi durumlarda ise,fiziksel
ve düşünsel arazlar görülmektedir.
Örneğin,
zihni felce uğratan alkollü içkiler, uyuşturucular,
sigara gibi keyif verici maddeler, beyin hücreleri arasındaki
bağlantıları tıkamakta, on beş milyar sinir hücresinde
biyoelektrik akışına mani olup, kelimenin tam anlamıyla hücrede
uyuşukluğa yol açmaktadır.
Kolestrol ağırlıklı
bazı yiyecekler de damarları tıkayıp başta beyin olmak üzere,
tüm organların üretimini aksatmaktadır. Kesim sırasında
kana adrenalin gibi stres hormonları karıştığından, kan akıtılmadan
kesilen hayvanların etini yiyenlerde parazit yapılaşmayla
birlikte algılamayı bozan ajitasyon (sinirliliğe yatkın hal)
oluşmaktadır.
Alışılagelen
yeme içme kalıplarını zorlayan bir durum da bu tepkiyi
ortaya çıkarabilir. Oruç tutan bazı kişilerde görülen
sinirlilik ve aşırı
tepkisel hareketler bunun kanıtıdır. Zira oruç, vücudun
biyokimyasal yapısında
değişiklikler oluşturur. Kan şekerinin ani düşmesiyle yaşanan
bazı rahatsızlıklar söz konusu olabilir.
Aslında, insanın
kalıplaşmış yapısını, alışkanlıklar zincirini
zorlayarak ona daha geniş bir algılamanın kapısını
aralamada araç olan, beyni negatif girdilerden bir süre de
olsa koruyan oruç eylemi, mânâsı düşünülerek yerine getirildiğinde, strese sebep
olabilecek bakış açılarında da değişme, genişleme
getirebilir.
Hz.İsa’nın;
“Oruçlu iken suratınızı asmayın...”sözleri anlattıklarımıza
ışık tutmaktadır...
Oruç sayesinde vücuda
giren aşırı yiyeceklerin oluşturacağı negatif konumdan
korunan ve hammadde girdisi ile uğraşmak zorunda kalmayan
beyin, veri tabanında arınmayı temin ederek mistik alandaki
değerlendirmeleri yüksek düzeye çıkarmakta ve normalin çok
üzerinde bir kapasiteyle ruha enerji yükleyebilmektedir.
Dolayısıyla,zihinsel
faaliyetlerin zirve noktaya çıkarılabilmesinde, kişinin
duygusal, toplumsal ve ahlaki gelişiminde, ayrıca madde planından
kurtulup güç kazanarak mânâ boyutlarına açılabilmesinde,
sağlıklı,dengeli beslenme
ve özellikle de orucun payı çok büyüktür...
Her şeye rağmen
olumsuz algılamaya yol açan
şartların devamlılığı halinde, patolojik rahatsızlıklara
gidebilecek yolu önlemek için, devamlı hareket etmek, mekân
değiştirmek ve sıkıntılı anları kendi kendine telkinle
unutmak gerekiyor. En basit ve verimli tedavi yöntemi
budur.
Hz. Resulallah
bir Hadisinde çok güzel ifade etmiş kişinin yaşadığı
ortamı terk etmesini,
“Tebdili mekânda ferahlık vardır.”diyerek...
Bir başka önemli
önerisi ise şöyle ;
“Ölmeden
evvel ölünüz...”
İstanbul
- 05.12.2000
http://afyuksel.com
|