azı
insanlar taklidi kendilerine yaşam biçimi olarak uygun görürler.
Ve mükemmel işleyen, bizim ise gizine bir türlü aklı
erdiremediğimiz bir iletişim ağı kurarlar kendi aralarında. Pek
de mantıklı bir alışveriş değil; ama bu onların kendi
problemidir.
Taklid tedavisi mümkün
olmayan bir hastalık gibi. Zekânın çok fazla gelişmemişliğine
neden ararsanız, bunu taklitçilikte bulabilirsiniz.
Hayatımın hiçbir anında, asla
taklide yer vermedim. Çoğu konuda beceriksiz olmama rağmen, bu
davranışı kabullenemedim. Hiçbir şeyi bilmiyor olabilirdim, ama
taklidi özümseyemedim. Çok az üretici olmanın bile yapay
taklitçilikten daha mantıklı olduğunu düşündüm.
Sanırım, taklitçiliğe bile bile
“ evet “ diyebilecek ve benimseyebilecek insan
sayısı pek fazla değil. Ayrıca, taklidi birlikteliklerin mutlu
bir sondan ziyade, bozulmalara yol açacağını herhalde en az
benim kadar siz de biliyorsunuzdur.
Aslında bu duyguyu doyasıya
yaşayanların gerçek yaşam hakkında en ufak bir fikri yok.
Felsefeleri gelişmemiş, yaşam stilleri sınırlı ve oturmamış
insanları gözleyin; eminim ne demek istediğimi daha iyi fark
edeceksiniz.
Zira onlar iyi birer taklitçidir.
Kur’anı Kerim’de geçen bir âyet
dikkât çekicidir;
“And olsun; siz biliyordunuz ( bildiniz ), o kimseler ki
Cumartesi gününe tecavüz ettiler. Onlara aşağılık maymunlar olun
dedik “
(Bakara/ 65)
Kur’an, bu mesaj ile maymunların
taklit yapma özelliğine değinirken, aynı nitelikleri taşıyan
insanları da ağır biçimde ikaz ediyor:
“Siz de onlar gibi olun!..”
Burada, hemen bir açıklama getirmek
isterim, âyeti zahir yönüyle yorumlayanlar nasıl düşünüyorlarsa
(!) insanların fiziksel olarak maymuna dönüştüğünü iddia
ediyorlar. Bu âyetteki uyarıyı gerçek anlamıyla, söz konusu
hayvanın olumsuz, bir işe yaramayan hareket tarzının insana
yansınması şeklinde kabul etmek akılcı olur.
Evet, çoğu insan, tıpkı taklitçi
maymunlar gibi...
Yeni bir şeyler yaratmayı düşünemiyor. Yaptığı işler de yasak
savmak türünden, hiçbir iz bırakmayan kalıcı olamayan yapay
gerçekler, pardon özentiler!...
Unutulmamalı ki, bir kimseye özgü
hareketleri bellemek ve sanki rol yapar gibi aynen
canlandırmak, onu anımsatmak değildir.
Tüm bu olumsuzluklara karşın, taklit yine de
günlük yaşamın bir parçası, etkili bir güç olmayı sürdürüyor.
Ne var ki, bu tehlikeli bir güç ve toplumda sel gibi akıp, bir
takım değerleri, özgüveni, bireyin kendini tanıma fırsatını ve
diğer bazı şeyleri yıkıp götürüyor. İnsanlar birbirlerini
dikkâtle izlerken, kendilerini üretime ve yeniliğe kapatmaları
nedeniyle bu yola giriyorlar.
Bir şeyi olduğu gibi taklit etmek, insan için gerçekten çok
üzücü, vahim bir durum...
Sadece, toplum içinde sivrilmiş, yer edinmiş,
karizmatik yapıya sahip insanlar, bu olgunun dışında
kalabilmektedir.
Konuya mistik açıdan yaklaşım sağlayan ve taklidi
benimsemeyenler ise “şeriatın bile taklit
edilmesinin pek değerli düşünce, bir hareket tarzı olmadığı
kanaatindeler.”
Zira taklit, insandaki sonsuz ve sınırsız özelliklerin
sınırlandırılmasına yol açmaktadır.
Mistik felsefenin kalıcı olmasının tek yolu,
taklitten geçip diğer anlayışlarla tanışmasıdır.
Taklitçi, yüzeysel, duygusallığı yansıtan bir dinin varlığından
bile bahsetmek olanaksız..
İstanbul
- 05.02.2002
http://sufizmveinsan.com
|