Kayıt için burayı tıklayın



(Bu Yazı 18 Aralık 1999 tarihli Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.)


man, yetmiş küsûr şubedir. En üstünü `Lâ ilâhe illallah' sözüdür. En aşağı mertebesi ise insanlara eziyet veren bir şeyi yol üzerinden kaldırmaktır. Haya da imandan bir şubedir." (Tirmizi ) demekte Hz.Resulullah

Bir başka hadisinde ise..

Her kim ki "Men kâle Lâ ilâhe illallah dehale'l-cenne." Hadisinde belirtildiği üzere "La ilahe illallah" derse `O Cennet'e girecektir' diyor Resulullah Efendimiz... Bugün dünya üzerinde bir milyar müslüman var, yaklaşık dokuz yüz doksan dokuz milyonu haliyle "la ilahe illallah" diyor. Peki bunların hepsi Cennet'e girecek mi?.. Tabi ki Hayır...

Şu Hadis ise konuya gerçek yönden bakmamızı sağlamakta;

"Cennete girecek insanların sayısı, siyah bir öküzün sırtında bir avuç ayası kadar yer tutan beyaz kıllar miktarıncadır." (Sahihi Buhari)  

Demek ki ilk hadiste anlatılmak istenen Kelime-i Tevhidin gerçek manâsının anlaşılması imiş...

Gelelim Kelime-i Tevhid'in anlamına "La ilahe illallah"

"İlahlar yoktur. Ancak Allah vardır" demektir. Kelime-i Tevhid'in mânâsı maalesef günümüzde de yanlış algılanmaktadır. Geçmişte birer ilah olarak kabul edilen putlar yakılıp yıkılınca, ilahlık kavramı da Allah ismine yakıştırılmıştır.

Oysa ilah (Tanrı) ile Allah kelimelerinin ifade ettiği mânâlar arasında büyük bir fark vardır.

Bugün ilah Tanrı anlayışını benimseyen ve hasbel kader klasik islamın savunucusu durumunda bulunan isimler, bu bâkış açısından yola çıkarak temel konular olarak kabul edilen 'mirac', 'nefs', 'sünnet', 'Kur'an'ın inzali', 'melekler', 'ruh' ve 'kader' gibi hususlara asla somut bir şekilde yaklaşamadıkları gibi, toplumsal kimliğe uzanmış tabularla, kulaktan kulağa, nakilden nakile bilgiler doğrultusunda orijinal olanı yanlış yorumlamak durumunda kalmaktadırlar. Düşünün, Kur'an'da "Burç" suresi varken, Astrolojinin A’sından haberdar olmayan, bilenlerimiz(!) mevcut!…

Gerçek olan şudur.;

Allah ismiyle işaret olunan, sonsuz ve sınırsız bir varlıktır Orijin yapı... Mânâ, enerji ye madde platformlarında değişik isimler alır. Allah kavramı, mânânın bile özünde mütalaa edilmelidir. Bu idrâke, Kelime-i Tevhid ile ulaşılır ve Allah isminin mânâsı rastgele bir şekilde değil, Kur'an'da ifade edildiği gibi anlaşılmalıdır;

"Feeynema tuvellu fesemme vechullah" (Bakara/115) (Her ne yana dönerseniz Allah'ın Vech'i oradadır.) Allah'ın Vech'i yani yüzü, bildiğimiz şekil, suret anlamına gelmemektedir. Zahir göz ile bu yüzü tesbit etmek mümkün değildir. Zira, Allah'ın yüzü Vahid (tek) olan mânâdır. Mânâ ise, beş duyunun ötesinde, basiretle algılanabilir. Basir isminin mânâsı, bireyin kendi Vech'ini görebilmesine vesile olur. Anlatılanlar, 'Allah' ismini 'ilahlık' kavramından mutlak olarak soyutlar.

"Hu vel Evvelu vel Ahiru ve'z- Zahiru vel Batın” (Hadid 3)

(Sonsuz bir öncelik ve sonsuz bir gelecek sahibidir, beş duyu ile tesbit edebildiğiniz veya edemediğiniz tüm varlık O'dur)

"Ve nahnu ekrabu ileyhi min habliveriyd"

(Biz O'na (insana) şah damarıdan daha yakınız) "Ve fiy enfisukim efela tubsirun"(Zariyat 21) (Nefislerinizde, hâlâ görmüyor musunuz!)

Bunlar, Kuran'da tesbit ettiğimiz, anlattıklanmızla paralellik taşıyan âyederdir. Aşağı yukarı her âyet-i Kerime'de de Allah'ın bir ilah, en büyük ilah olmadığı bariz bir şekilde ifade edilmektedir. Zira ilah, "belli bir mekân içinde olan, kendisine yönelinen varlık" anlamına gelir. "Allah" ise; zaman, mekân kaydından münezzeh ve onların özündedir.

Buraya kadar anlatılarılara altematif olabilen "Kuran'da pek çok yerde ilah kelimesi geçiyor, buna ne dersiniz?" sorusuna yanıt verelim:

ayetlerde geçen 'ilah' kelimesini algılayabilmek için Kur'an'ı derûni olarak inceleyen bir ilim var; Tasavvuf, Başka bir deyimle, Allah ilmi de diyebilirsiniz. Kuran'da Allah isminin ilah gibi gösterilmesi, "Ulûhiyet" kavramından kaynaklanmaktadır. 'Ulûhiyet' "O'nun'var ettiği varlıkların hakkını vermesi" ve "Kim, ne için var edilmişse, yaratılış gayesine uygun hareketler yapması" prensibini getirir. örneğin; bakkaldan bisiklet lastiği, bir futbolcudan şarkıcılık, dişçiden ortopedistlik, pilottan hamallık, balıkçıdan terzilik gibi istekleriniz olamaz.

Misalleri bireylerin dışına taşırarak Allah'ın kendi boyutları itibariyle de düşünebiliriz. Zat boyutunun ifade edilememesi yanında, Sıfat ve Esma'nın izhar ettiği vasıf ve isimlerin varlığının olması, yine Ulûhiyet sıfatı ile tahakkuk etmektedir.

En güzel öreği, En-Nas suresinin ilk üç ayetidir. "De ki; Sığınırım, insanların Rabbi'ne", "insanların Melikine", "insanların ilahına .." Burada, üç ayrı şekilde yapılan tasnif dikkât çekicidir. Sığınma, direkt ilah'a olsaydı Rab ve Melik kelimelerinden bahsedilmeyecek, iki kelimenin ayrı ayrı anlamları olmasaydı, zikredilmeleri de gerekmeyecekti.

Dikkat edilirse, önce bu ikisine sığınma mevzu bahis... Bilahare, ilah'a sığınmadaki anlam, Allah'ın Ulûhiyet vasfı ile ilgilidir, ki bu cihet Kuran'da ifade sadedinde `ilah' kelimesi ile anlatılmaktadır. Bir başka örnek daha alalım Kur'an'dan; âyet-i Kerimelerde bazen "Ben", zaman zaman da "biz" tabiri kullanılır. Bu ifadelere göre, Allah'ın çok olması gerekir; halbuki O "Tek" tir. Demek ki boyuta göre ifade değişmektedir.

Ahmet F. Yüksel  

 


Üst Ana sayfa e-mail