man, yetmiş küsûr şubedir. En üstünü `Lâ ilâhe illallah' sözüdür. En aşağı mertebesi ise insanlara eziyet veren bir şeyi yol üzerinden kaldırmaktır. Haya da imandan bir şubedir." (Tirmizi ) demekte Hz.Resulullah
Bir başka hadisinde ise..
Her
kim ki "Men kâle Lâ ilâhe illallah dehale'l-cenne." Hadisinde
belirtildiği üzere "La ilahe illallah" derse `O Cennet'e
girecektir' diyor Resulullah Efendimiz... Bugün dünya üzerinde bir
milyar müslüman var, yaklaşık dokuz yüz doksan dokuz milyonu
haliyle "la ilahe illallah" diyor. Peki bunların hepsi
Cennet'e girecek mi?.. Tabi ki Hayır...
Şu Hadis ise konuya gerçek yönden bakmamızı sağlamakta;
"Cennete
girecek insanların sayısı, siyah bir öküzün sırtında bir avuç
ayası kadar yer tutan beyaz kıllar miktarıncadır." (Sahihi
Buhari)
Demek ki ilk hadiste anlatılmak istenen Kelime-i Tevhidin gerçek
manâsının anlaşılması imiş...
Gelelim
Kelime-i Tevhid'in anlamına "La ilahe illallah"
"İlahlar
yoktur. Ancak Allah vardır" demektir. Kelime-i Tevhid'in mânâsı
maalesef günümüzde de yanlış algılanmaktadır. Geçmişte birer
ilah olarak kabul edilen putlar yakılıp yıkılınca, ilahlık
kavramı da Allah ismine yakıştırılmıştır.
Oysa
ilah (Tanrı) ile Allah kelimelerinin ifade ettiği mânâlar arasında
büyük bir fark vardır.
Bugün
ilah Tanrı anlayışını benimseyen ve hasbel kader klasik islamın savunucusu
durumunda bulunan isimler, bu bâkış açısından yola çıkarak
temel konular olarak kabul edilen 'mirac', 'nefs', 'sünnet', 'Kur'an'ın
inzali', 'melekler', 'ruh' ve 'kader' gibi hususlara asla somut bir şekilde
yaklaşamadıkları gibi, toplumsal kimliğe uzanmış tabularla,
kulaktan kulağa, nakilden nakile bilgiler doğrultusunda orijinal
olanı yanlış yorumlamak durumunda kalmaktadırlar. Düşünün,
Kur'an'da "Burç" suresi varken, Astrolojinin A’sından
haberdar olmayan, bilenlerimiz(!) mevcut!…
Gerçek
olan şudur.;
Allah
ismiyle işaret olunan, sonsuz ve sınırsız bir varlıktır Orijin
yapı... Mânâ, enerji ye madde platformlarında değişik isimler alır.
Allah kavramı, mânânın bile özünde mütalaa edilmelidir. Bu idrâke,
Kelime-i Tevhid ile ulaşılır ve Allah isminin mânâsı rastgele
bir şekilde değil, Kur'an'da ifade edildiği gibi anlaşılmalıdır;
"Feeynema
tuvellu fesemme vechullah" (Bakara/115) (Her ne yana dönerseniz
Allah'ın Vech'i oradadır.) Allah'ın Vech'i yani yüzü, bildiğimiz
şekil, suret anlamına gelmemektedir. Zahir göz ile bu yüzü tesbit
etmek mümkün değildir. Zira, Allah'ın yüzü Vahid (tek) olan mânâdır.
Mânâ ise, beş duyunun ötesinde, basiretle algılanabilir. Basir
isminin mânâsı, bireyin kendi Vech'ini görebilmesine vesile olur.
Anlatılanlar, 'Allah' ismini 'ilahlık' kavramından mutlak olarak
soyutlar.
"Hu
vel Evvelu vel Ahiru ve'z- Zahiru vel Batın” (Hadid 3)
(Sonsuz
bir öncelik ve sonsuz bir gelecek sahibidir, beş duyu ile tesbit
edebildiğiniz veya edemediğiniz tüm varlık O'dur)
"Ve
nahnu ekrabu ileyhi min habliveriyd"
(Biz
O'na (insana) şah damarıdan daha yakınız) "Ve fiy enfisukim
efela tubsirun"(Zariyat 21) (Nefislerinizde, hâlâ görmüyor
musunuz!)
Bunlar,
Kuran'da tesbit ettiğimiz, anlattıklanmızla paralellik taşıyan âyederdir.
Aşağı yukarı her âyet-i Kerime'de de Allah'ın bir ilah, en büyük
ilah olmadığı bariz bir şekilde ifade edilmektedir. Zira ilah,
"belli bir mekân içinde olan, kendisine yönelinen varlık"
anlamına gelir. "Allah" ise; zaman, mekân kaydından münezzeh
ve onların özündedir.
Buraya
kadar anlatılarılara altematif olabilen "Kuran'da pek çok
yerde ilah kelimesi geçiyor, buna ne dersiniz?" sorusuna yanıt
verelim:
ayetlerde
geçen 'ilah' kelimesini algılayabilmek için Kur'an'ı derûni
olarak inceleyen bir ilim var; Tasavvuf, Başka bir deyimle, Allah
ilmi de diyebilirsiniz. Kuran'da Allah isminin ilah gibi gösterilmesi,
"Ulûhiyet" kavramından kaynaklanmaktadır. 'Ulûhiyet'
"O'nun'var ettiği varlıkların hakkını vermesi" ve
"Kim, ne için var edilmişse, yaratılış gayesine uygun
hareketler yapması" prensibini getirir. örneğin; bakkaldan
bisiklet lastiği, bir futbolcudan şarkıcılık, dişçiden
ortopedistlik, pilottan hamallık, balıkçıdan terzilik gibi
istekleriniz olamaz.
Misalleri
bireylerin dışına taşırarak Allah'ın kendi boyutları itibariyle
de düşünebiliriz. Zat boyutunun ifade edilememesi yanında, Sıfat
ve Esma'nın izhar ettiği vasıf ve isimlerin varlığının olması,
yine Ulûhiyet sıfatı ile tahakkuk etmektedir.
En
güzel öreği, En-Nas suresinin ilk üç ayetidir. "De ki; Sığınırım,
insanların Rabbi'ne", "insanların Melikine",
"insanların ilahına .." Burada, üç ayrı şekilde yapılan
tasnif dikkât çekicidir. Sığınma, direkt ilah'a olsaydı Rab ve
Melik kelimelerinden bahsedilmeyecek, iki kelimenin ayrı ayrı
anlamları olmasaydı, zikredilmeleri de gerekmeyecekti.
Dikkat
edilirse, önce bu ikisine sığınma mevzu bahis... Bilahare, ilah'a
sığınmadaki anlam, Allah'ın Ulûhiyet vasfı ile ilgilidir, ki bu
cihet
Kuran'da
ifade sadedinde `ilah' kelimesi ile anlatılmaktadır. Bir başka örnek
daha alalım Kur'an'dan; âyet-i Kerimelerde bazen "Ben",
zaman zaman da "biz" tabiri kullanılır. Bu ifadelere göre,
Allah'ın çok olması gerekir; halbuki O "Tek" tir. Demek
ki boyuta göre ifade değişmektedir.
Ahmet F. Yüksel
|