llah
isminin işaret ettiği mânânın en güzel tarifini, İhlas Suresi
yapmaktadır; "De ki, O Allah Ahâd'dır. Allah Samed'dir. Lem
yelid ve lem yuled'dir. Ve lem yekun lehu küfüven Ahad'dır."
Yani sonsuz, sınırsız,
bölünmesi parçalanması, cüzlere ayrılması mümkün olmayan
Tek..
Hiçbir şeye
ihtiyacı yoktur, ihtiyaçtan beridir. O, ancak Mahlûkatın ihtiyacını
karşılar.
Resûlullah
Efendimiz, bazı sahabelere, kimseden bir şey almamasını tenbih
etmiştir. Bir gün bir sahabi, deve üzerindeyken yere mendilini düşürür,
yerdeki ona yardım amacıyla mendili uzatır. Sahabi onu yere bırakmasını
ve ancak kendisinin alabileceğini söyler. Zatiyyun mertebesinde
bulunan Velilerin davranışları böyledir, Zatta da ihtiyaçtan
bahsedilmez.. Anlatıların Samediyet vasfıyla bilinmesi gerekiyor.
Doğmamıştır,
herhangi bir varlık O'nu doğurmamıştır. O da herhangi bir şeyi
doğurmamıştır. Allah'ın benzeri ve misli yoktur, çünkü O; VAHİDÜ'L-AHAD olan varlıktır.
Gelelim
Kelime-i Tevhid'in diğer yönlerine; Birinci mânâda "la
ilahe" "tanrı yoktur ", ikinci mânâda ise, var olduğunu
kabullendiğin varlıklar ancak Allah'ın vücuduyla kâimdir. Ayrı
ayrı varlıklar görüyorsân sana bir ikaz var . "Ayrı ayrı
varlıklar yok, Allah var!.." demektir.
Eğer bu mânâ
sende oturmuş, yani birimsel varlık anlayışı kalkmışsa, ikinci
mânânın bulunması gerekir. Ayrı ayrı varlıklar vardır, ancak
dikkat edin, bu varlıklar Allah'ın varlığı ile kâim varlıklar
olsalar da birer ilah değildirler. Bu müşahede Tekvin sıfatının
Zuhuruyla algılanabilir hale gelir.
İşte bizim
atladığımız nokta budur. İnsanda terkip hükmünün tabi bir
sonucu olan acziyet duygusuyla, kendisinden üstün olana tapınarak,
özünde mevcut olan varlığı ötelere atma ve onu Tanrı edinme
anlayışı, Allah'a ait vasıf ve mânâların yoğunlaşması, somut
kavramların algılanması, yaşadığımız boyutu meydana
getirecektir. Burada bir bölünme ve parçalanma yoktur. Taban sınırındaki
birimleşme Kuran'ın birçok ayetinde değişik şekillerle anlatılmaktadır.
Bir örnek verelim; "..Ve iz kale rabbiküm lil melaiketi inniy
cailun fil ard halife.." (Bakara 30) (Ben yeryüzünde bir halife
meydana getireceğim).
Halife olan
varlık, vasfını ötede bir tanrıdan almamaktadır. Bu idrak, O'nun
özünden gelmektedir. Esma-ül Hüsna'nın yoğunlaşması ve zuhura
çıkması ile ‘Halife’ adını almıştır. Halifenin müstakil
bir varlığı yoktur. Bundan ötürü, aslında mevcut olan tüm özellikler
onda mevcuttur. Bu âyeti ve yapılan yorumları Et-Tin Suresindeki
bir bölüm âyetle özdeşleştirebiliriz. Şöyle ki; "Lekad
halaknel insane fiy ahseni takvim sümme redetnahü esfele
safiliyn" (95/4-5) (Biz insanı en güzel biçimde yarattık,
sonra onu aşağıların aşağısına indirdik).
Esma'nın ilk
zuhura çıkışı ile var olan; mükemmel şekilde yaratılan varlık,
Ruh'tur. Ruhu Azam, diğer adıyla İnsan-ı Kâmil'dir. Bizim bildiğimiz
mânâda, bir suretle var olan ve ‘beşer’ ismini alan insan değildir.
Öz Ruh'un, (İnsan-ı Kâmil'in) yoğunlaşmasıyla birimlilik âlemi
ve insan meydana gelmiştir. Bilinen anlamdaki insanın, bu Ruhu tüm
kemâlâtı ile algılaması, "Halife" adını almasına
neden olmuştur. Tanımlanan bilgilerin ışığında, Kelime-i
Tevhid'i bu anlayışla, asgari olarak ikinci teklifle kabul
ediyorsan, "Eşhedu" "şehadet ederim ki" diyerek
yaşadığın, gözünle gördüğün bir şeye şehadet edersin ve
‘Allah’ın varlığından başka bir varlık yoktur.' dersin.
Buradaki şehadeti, klâsik ve dar mânâda algılanan "şehitlik"
ile karıştırmayalım. Düşman tarafından öldürülen Müslüman,
vazife başında şehit düşen polis gibi.. Anlatılanların Kelime-i
Tevhid'in başındaki şehadetle en ufak bir yakınlığı yoktur.
Şehadet edene
Kuran-ı Kerim'in mesajı şöyle; "şehidallahu enne hu la ilâhe
illâ hu ve vel melâiketü ve ulul ilmi" (Ali imran 18) (şahit
Allah ki, Tanrı yok, yalnız Zatiyuna işaretle Hu'viyeti vardır..
Ve Allah dilediği birim isimleri altında "melekler, ilim
sahipleri" bu şahitliği izhar eder.)
Eğer şehadet,
Hu'ya bağlanırsa, tecelli söz konusu olmaksızın Zat'ta başlar,
Zatta biter. Zat'ta olan biten şeye de yorum getiremezsiniz.
Bir Hadis-i Şerif
bu konuya açıklık getiriyor ; "Allah'ın Zatını tefekkür
etmeyin günaha girersiniz, varlıklannı tezekkür edin." Varlığın
olmadığı yerde şehadet nasıl olabilir ki! Melaike'nin ve ilim
sahiplerinin şehadeti Efal aleminde, ‘Mutlak Benlik’ ve ‘Mânâ’
boyutlarının idraki ile vardır.
Ve şehadet
olmadan "ikan" yani yakiyn hali oluşmaz. Yakiyn'e ermeyenin
Allah iIe arasında bir perde olur ve Velayet hasıl olmaz. Siz siz
olun, bilinçsiz bir şekilde ilah'lık sendromunu yaşamayın. Bizim
öğrendiğimiz, bildiğimiz gerçek Kelime-i Tevhid anlayışı
budur...
Ahmet F. Yüksel
|