ÖNSÖZ
: Bu kitap İmam-ı Şazeli (K.S.) Hazretlerinin
halifesinin halifesi;Kutbul Arifîn, Gavsu'l vâsilin Ahmed B. Atâullâh
el-İskenderî (k.s.a.) hazretlerinin yazdığı "HİKEM-İ ATAİYYE"
adlı kitabının Beşiktaşta Yahya Efendi Dergâhı Camii imamı merhum Türabü
Akdem; el-Kadirîyyul Nakşîbendiyyul-Uveysîyyul-Huseynî Abdulhay Ali Öztoprak
(k.s.a.) Efendi hazretleri tarafından, tedris edildiği
sırada tutulmuş notlardan derlenmiştir.
Allâh
(c.c.) Kur'an'da: "Hakîkat şu, (Tevhid ve İslam dini) bir tek din
olarak sizin dininizdir. Ben de, sizin Allâh'ınızım. O halde (başkasına
değil) bana kulluk ediniz." buyuruyor.
Bu
ayetten anlıyoruz ki, İslâmın esası "Tevhîd"dir.
Yani, sâliklerine Allâh'ı görür gibi ibadet etmeyi, veyahut, Allâh'ın
bütün insanların her türlü hareketini görüp bildirdiğine inanmak ve
bu inanışla amel etmek gerektiğini öğretir.
"Tevhîd"in
aksi "şirk"tir. Şirk olduğu müddetçe, tevhid yolunda yürünemez.
Tevhid'de: insanların her yerde Allâh'ı (C.C.) görmesi ve her işin Allâh'ın
(C.C.) kudreti ile yapıldığına inanması esastır. Eğer böyle yapılmazsa,
şirk olmuş olur. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Ben ümmetimin
şirk-i hafî yapmasından korkarım." buyuruyor. İnsan haberi
olmadan şirk (şirk-i hafî, gizli şirk) yapar da tevhîd'deyim zanneder.
Halk,
tevhîd'i iyi kavramadığı için, bâtın uleması (Allâh'ın (C.C.)
velileri), müslümanları tevhîd yolunda yürütme işini üzerlerine almış
bulunuyorlar. Tevhid yolunda yürümek pek zordur. Zira gizli şirkten
kendimizi kurtaramıyoruz. Bâyezid-i Bestâmî (k.s.a.) hazretleri bile,
hayatının bir anında kendini gizli şirkten kurtaramamıştır.
Bâyezid-i
Bestâmî (k.s.a.) hazretleri ahirete teşrif ettiği gün, Allâh (C.C.)
"Yâ Bâyezid! Bana ne getirdin?" diyor. Bâyezid de "Tevhid'i
getirdim" diyor. Tekrar Allâh (C.C.) "Yâ Bâyezid! Bana
ne getirdin?" sorusunu tekrarlıyor.
Bâyezid de yine "Tevhid'i getirdim" diyor. Allâh
(C.C.) üçüncü olarak Allâh (C.C.) "Yâ Bâyezid! Bana ne
getirdin?" sorusunu sorunca Bâyezid hazretlerin (k.s.a.) sağlığında
şirk yapıp yapmadığını öğrenmek için, geçen ömrünü gözden geçiriyor
ve: "Tevhid, tevhid, tevhid getirdim." cevabını veriyor.
Bunun üzerine Allâh (C.C.) "Filan zaman ağzımı süt yaktı demiştin.
Senin ağzını Ben mi yaktım, süt mü yaktı?" diye buyurmuştur.
Görüyoruz
ki her ân ve her zerrede fâil-i
mutlak Allâh'dır (C.C.). İşte bunu bilmek her yerde Allâh'ı (C.C.) ve
Azamet-i Kibriyâ'sını görmek Tevhîddir... Gaflete düşüp de:
"ben yaptım, ben ettim, veyahut filan yaptı" dersek gizli şirk
yapmış oluruz.
Ahmed
ibni Atâullâh (k.s.) Hazretleri; "Hikem-i Atâiyye" adlı
kitabında, tamamen tevhidden bahsetmektedir. Bu kitaptaki hikmetleri Türkçeye
çevirip açıklayn Abdulhay Ali Efendi (k.s.) Hazretleri vahdet yolunun büyük
sultanlarından idi. Abdulhay Ali Efendi (k.s.) Hazretleri, Hikem-i Atâiyye'yi
okuturken tevhidden gayrı konuşmadı. Zira bir gün yine derse oturmuştuk
ki: adeti vechi ile derse başladı. On-onbeş dakika konuştu ve sonunda:
"Vermiyorlar, vermiyorlar. Lillâhil Fatihâ" deyip, dersi
kesti. O, tevhid sultanlarından biri idi. Her kelamı tevhide işaret
ederdi. Tevhid yolunda, daima kendisine ilham edileni söylerdi. Bir gün
huzurunda idim. Mevzu yine tevhid idi. Şöyle buyurdular:
"Karşılaştığın
hadiseleri mizan-ı şeriata vur. Uyarsa amel et, uymazsa amel etme.
Fakat uymadı diye de hemen reddetme. Uyan, Cemalinden ise, uymayan
Celalindendir."
Bu
muazzam kelamla her şeyin Allâh'dan (C.C.) geldiğini, gelenlerin bazısının
Celâlden, bazısının da Cemâlden olduğunu anlıyoruz. Fakat biz, Cenâb-ı
Hakkın, Cemâlinden, Celâline sığınmayı
kendimize düstur edineceğiz.
Bir
mektubunda şöyle yazıyordu:
"Kahır
ile lütfu bir yerde görmedikçe insan şirk-i hâfiden kurtulamaz."
"Kahr-ı lütfu şey-i vahid bilmeyen çekti azâp, Ol azâpdan
kurtulup sultan olan anlar bizi." (Niyazî-i
Nısrî)
Abdulhay
Ali Efendi (k.s.) Hazretlerinin tercüme ve açıklamalarından derlenmiş
olan bu kitap, tamamen insanlara kendilerinin âcizliğini öğretmek için
kaleme alındı. Böylece vahdet yolunda yürümemize yardımcı olur.
"Hikem'ler
tırnak içine alınmış ve numaralandırılmıştır. Bunun dışındaki
yazılar Abdulhay Ali Efendi (k.s.) Hazretlerinin izahlarıdır. Bazı
hikemler izaha lüzum görülmeden geçilmiştir. Tutulan notlar karıştığı
için tertipte aslının tertibine uyulamamıştır."
Bu
kitabı alan ve okuyan mü'min kardeşlerimden en büyük ricam, kitabı
tekrar tekrar okuması ve mü'min kardeşine tavsiye etmesidir. Her okunuşta
insan kendisinde bir eksiklik görecek ve kurtulmak için Allâh'a (C.C.)
yalvaracaktır. Allâh (C.C.), ümmet-i Muhammed'i tevhîd nûrundan ayırmasın.
Şirk-i hâfîye düşmekten kurtarsın. Bicâhî Muhammedin sallallâhu Teâlâ
aleyhi ve sellem ve âlih.
İbrahim
Beğen
(Emekli Öğretmen, Albay)
1-"Dünyanın
faniliğinin (boşluğunu) anlamak için ilim lâzımdır."
Burada
bahsedilen ilim, sahibine faydalı ilimdir. Bu da "mari'fetullâh"dır.
Çünkü ilim olmayınca insan, bir şeyin fayda ve zararını anlayamaz. İlim,
sahibinin kalbini parlatır, kalpten perdeleri kaldırır. Böylece o kimse
de yolunu ve yürüyüşünü tayin eder. İlim, insanı Allâh'a yaklaştırır.
Allâh'tan uzaklaşmak da ilimsizlikten olur.
Hz.
Peygamber (s.a.v.): "Evde nasıl ki kandil karanlığı yırtar ve
aydınlatıp eşyayı gösterir ise faydalı ilim de kalbi aydınlatacağından,
perdeleri kaldırıp insanı mâsivâ (Allâh'dan başka her şey) dan
uzaklaştırarak, Allâh'a yaklaştırır." buyurmuşlardır.
İlim
insana kendisinin mahluk ve hiç olduğunu hatırlatır. Faydalı ilim
nekadar kuvvetli olursa, imân da o derece kuvvetli olur. Böylece insan,
bir vehimden ibaret olan varlığından uzaklaşır ve Allâh'a yaklaşır.
Hz.
Peygamber (s.a.v.):"Yâ Rabbî, menfaati olmayan ilimden sana sığınırım."
buyuruyor.
Hayırlı
ilim, kalbde Allâh korkusu uyandıran ilimdir. Böyle ilme sahip olan
kimsede Allâh korkusu uyanınca, o kimse sahip olduğu ilimden fayda görür.
En büyük menfaat Allâh sevgisinin bulunmasıdır. Bu sebeple insan,
kendisinde Allâh korkusu ve sevgisi uyandıran ilimden menfaat sağlayabilir.
Allâh sevgisi olmayan insan, insan dâhi değildir.
Allâhu
Teâlâ buyuruyor:"Onlar ki gözleri bakar görmez; kulakları var işitmez;
bunlar hayvandır."
2-
"Ey aşık, neyi seversen onun kulu ve esiri olursun. Böylece o
şeyin esaretine girersin. Sevilen şey seveni âmâ ve sağır kılar. Bir
kimse Allâh'dan gayrıyı severse o kimse Allâh'dan gâfil, O'nun her şeyine
sağır ve neticede Allâh'ı göremez olur."
Anlaşılıyor
ki, hakiki sevilecek olan Allâh'dır. Eğer sen Allâh'ı seversen, Allâh'ın
yardımı da gayrıyı sevmene mani olur.
Hz.
Peygamber (s.a.v.) Hz. Hasan (r.a.)'ın ağzından, Hz. Hüseyin'in de
boynundan öpmüştü. Allâh derhal Cibril-i Emin-i gönderdi. Cibril
(A.S.) Allâh'dan Resûlullâh'a selâm getirdi:
"Benim
karşımda torunlarını öper değil mi? İzzetim, Celâlim hakkı için
birini zehirle, birini de boynundan şehit edeceğim." buyurdu.
3-
"Ey mü'min, senin taatın (ibadetin) Allâh'a bir menfaat, maasiyetin
(günah ve kusurun) de O'na zarar vermez. O'nun emrinin ve nehyinin sana
menfaatı vardır."
Allâh'ın
izzetini (Celal ve Cemal sıfatlarının bütününü) senin taatın artırmaz.
Allâh'dan yüz çevirmen de onun izzetinden bir şey noksanlaştırmaz. Allâh'ın
emirlerini tutup nehiylerinden sakınmaklığın. Sana menfaat sağlar.
4-
"Allâh'a vuslat cismin cisme vuslatı gibi değildir. Bir kimsenin Allâh'ın
birliğine, kudret, kuvvet ve azametine kalbiyle inanıp bilmesi, onun
kalbinde ilim peyda eder. Buna müşâhede derler ki, bu da kalp gözüyle görmektir."
Müşahede,
ilm-i yakîndir. Bu bir tecelli ilâhidir.
Bazı
kullar da Allâh'ın fiilleri tecelli ederek meydana getirir. Buna "müşahede-i
ef'al (fiillerin görünmesi) denir. Tecelli-i ef'al'de
her fiili Allâh'dan görürsün (tokadı vuranla, ekmeği vereni bir
görürsün).
Ortada
bir tek fiil vardır. Bu da kâinat olup, Allâh'ın ilminin aynıdır,
kudretinin aynıdır. Allâh bu dünyayı yaratmak istedi, bunun için
derhal Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ruhunu halk etti. Ondan bütün mevcudâtı
(varlıkları) yarattı. İşte bu "Tecelli-i
ef'âl" ile kâimdir.
Tecelli-i
ef'â'den sonra, "Tecelli-i Sıfât", bundan sonra da
"Tecelli-i Zât" gelir. Tecelli-i Zât durumunda, sıfât'ı
Zât'tan ayırarak, "Zât" kalıyor. Bu durumda bütün eşyayı
ve kendini görmüyor, yalnız Zât'ı İlâhî'yi görüyorsun. Aşkın
fazlalaşıyor ve letâfet kesbederek, balon gibi hafifleyerek, uçacak gibi
oluyorsun. Sonucu Allâh'a vuslat, Allâh'a ilim peyda etmekle noktalanıyor.
Çünkü cisim, Allâh'ın letâfetine eremez.
<Devam
Edecek>
Derleyen
: İbrahim
Beğen
Pamuk Yayıncılık
http://sufizmveinsan.com
19.11.2001
|