7.Bölüm


Birisi Hz. Peygamber (S.A.V.)'i rüyâsında görmüş, ona buyurmuşlar ki; " - Bir kimsenin dünü bu güne müsâvî ise yazıklar olsun. Eğer akşamı gündüzünden şerse o kimse mahrûmdur."

Cüneyd-i Bağdâdî'yi rüyâda görmüşler ve sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş: "Dünyâdaki ilimlerimiz, iyi sözlerimiz, hepsi yok oldu. Ancak vakt-i seherde kalkıp, kıldığımız namazlar kaldı."

78 - "Allâh'ın kuluna imdâdı, kulun kabiliyetine göre gelir. Yani senin Allâh'a olan muhabbet ve bağlılığına göre zuhûr eder."

Demek oluyor ki, vârid'in gelmesi zikre bağlıdır. O halde vakitleri boş işlerle geçirmemek lâzımdır.

79 - "Ey tevhîd'den gâfil kişi, uykudan kalktığın vakit, yapacağın şeyi düşünürsün. Çünkü her harekâtını nefsinden bilirsin. Ârif ise, yaptığı îşi Allâh'dan bildiği için, sabah kalkınca Allâh bana neyi nasip edecek, diye düşünur."

Gerçi görünüşte fiil kulun ancak, takdir Allâh'ındır. Şu halde uyanınca, "Bismillah, Elhamdülillâh, Allâh'ım beni kaldırdın, öldürmedin" demeli. Ne iş olursa olsun tedbîrinde kusûr etmemeli. Fakat tedbîre güvenmemeli. Her işinde Allâh'a sığınmalı ve güvenmelidir.

80 - "Bir âbid veya zâhid işlerinden kalmamak için mahlûkattan çekinirler, kaçarlar. Çünkü onlar, Hak için uğraşıyorlar. Fakat Hakk'ı göremiyorlar. Eğer her şeyde Hakk'ı görebilseydiler hiçbir şeyden korkmayacaklardı. Çünkü her şeyin varlığı Hak'tandır. Her şeyde olan güzelliği, Hak'tan görmek lâzımdır."

Ârifler, hiçbir şeyi Hakk'dan gayri görmezler. Kendileri dahî ortadan kalkmış, yok olmuşlardır. Her eserde, bu eserin müessiri olan Allâh'ı görürler. Hak'tan başka hiçbir şeyi görmezler. Zâhit ve âbîd, seni Hakk'ın eseri olarak görürler. Fakat Hakk'ı hatırlayamazlar. Arif ise, eseri değil, müessiri olan Allâh'ı görürler. Tıpkı Güneşe bakıp da, biraz sonra eşyaya baktığımız zaman o anda eşyâya gözümüz kamaştığı için göremediğimiz gibi. Arifler dâimâ Allah'a bakıp, daima Allâh'ı gördükleri için eşyayı göremezler. Eğer zâhid ve âbidler Allâh'ı görselerdi, hiçbir şeyden kaçınmayacaklardı.

81 - "Her eserde Allâh görülür. Allâh: "Ey Habîbim söyle; semâvâta, arza baksınlar. Hiç birisi birbirine uymuyor, benzemiyor. Baksınlar da onda benim azamet-i kibriyâmı, kudretimi görüp, öğrensinler. Zevk duysunlar" buyuruyor. Ey âşıklar size Allâh, eserlerine bakıp, Allâh'ı ve O'nun kudretini görmenizi emrediyor."

Bir eserin bir müessiri, yâni yapıcısı olduğunu dâima hatırla. Bütün eşyaya iyi bak ki, Allâh'ın kudretini, azametini ve kibriyâsını iyi anlıyasın . Böylece ebedî âlemde Allâh'ın zâtını görebilesin.

Makâm-ı nübüvvet'e sâhip velîler Hakk'ı Hakk ile Hakk'a götürürler. Makâm-ı velâyet zevklidir, amma makâm-ı nübüvvetten küçüktür.

Allâh'ı bilmek çok tatlıdır. Allâh: "Ben, insanlar ve cinleri bana ibâdet etsinler diye yarattım. İbâdetle marifet veririm." diye buyuruyor.

Hz. Mûsâ (A.S.) Tûr-i Sînâ'ya geldi. Hakk'ın sesini duydu ve müstağrak oldu ve Hakk'ı görmek istedi. Hak Teâlâ:"Beni göremezsin, şu Tûr'a bak, beni gör" dedi. Hz. Mûsâ (A.S.) dağa baktı, bu esnâda Allâh'ın tecellîsine mazhar olan dağ çatladı ve parçalandı. Hz. Mûsâ (A.S.)'a haşyet gelip bayıldı ve Allâh'ı Allâh'ın verdiği göz ile gördü. Hz. Mûsâ (A.S.) uyandığında dedi ki: "Allâh'ım seni baş gözüyle görmek mümkün değildir. Ancak kâlp gözüyle görülürsün".

Evet, sen Hakk'ın mârifet-i ilâhîsine dayanamazsın ve eserine bakarak, müessiri ile ünsiyet peyda edersin. Bunun üzerine Allâh da sana kurbiyet zevki verir.

82 - "Namaz insanı günâh ve kirlerden temizler. Namaz, Allâh ile kulu arasında bir niyaz mevkîîdir. Aynı zamanda, Allâh ile kulu arasında muhabbeti uyandırır. O namazla kalpte sır meydanları açılır, genişlik meydana gelir ve nûr pırıltıları görülür."

Kul namaz kılmaya kalkınca, Allâh oradaki perdeyi kaldırır. Başından arşa kadar bir nûr peyda olur, rahmet melâikeleri arş-ı ilâhîye kadar yükselir ve namaz kılarlar. Namaz kılanın da duâsına âmin derler. O kimsenin üzerine rahmet-i İlâhî'ye yağar.

Bir veli diyor ki: "Mümin namaza dururken nereye durduğunu ve ne için durduğunu bilmelidir. Allâhû ekber deyince, melek o adamın kalbine bakar. Eğer Allâh'ın ekber olduğunu, kalbi tasdik ediyorsa -saddak- dermiş. "Allâhü ekber" kelâmı şeytanla kul arasında bir perde olur. Şeytan o perdenin nûruna bile bakamaz.

Eğer namaz kılacak olan kişi gâfil ise, abdest alırken, şeytanlar sineklerin bala uçuştuklan gibi uçuşurlar ve onu oynatırlar. Namaza başladığı zaman "Allâhü ekber" deyince, melek bu kelimenin, o kişinin kalbinde tasdik olunmadığını anlar ve -yalancı- der. Şeytanlar uçuşur, kalbinden bir duman semâya çıkar. Namazı da kabul olunmaz."

83 - "Ey kul, yaptığın ibadet ve taattan bir bedel bekleme. Bedel, seni huzûrundan kaldırmamasıdır."

Hakîki mü'min, ibadetini mukâbil bir şey için yapmaz. Amelini, ancak Allâh rızâsı için ve Allâh'ın emri olduğunu bilerek yap. Çünkü ibâdet ve taatı sana nasip eden Allâh'a karşı bir karşılık isteyen mü'min olamaz. İbâdet ve taatin için, şunu bunu beklemeden af dile (estağfirullâh de).

84 - "Sen, seni görmekliğinle dâimâ kötülükten kurtulamazsın. Bu en büyük kabahattir. Halbuki, sen kendinden geçerken, her hâlin iyi olur. Çünkü Allâh sende her şeyi iyi kılar. Sende olan bu kemâlât O'ndandır. Kendinden bilme."

85 - "Sen, Rabbi'nin o güzel vasıflarıyla vasıflan. Senin vasfın yokluk ve iflâstır. Eğer sen efendinin vasıflarına sarılırsan aziz olursun. Eğer bu azizli-ği, kendinden görür ve bilirsen, Allah'ın sıfatıyla muttasıf olamazsın."

Sendeki her şeyi ondan bil. Sen bir kanalsın, su geçmeyince kanal ne işe yarar? Kul, nefsini yoklukta görürse, Allâh'ını bilmiş olur. Allâhü Teâla buyuruyor ki: "Ey kullarım, imânın icâbı, Allâh'ın ahlâkıyla ahlâklanmaktır."

Nasıl ki, başkasının malını alamıyorsan, sendeki kemâlâtında kendinden olduğunu zannetme. Eğer kendinden bilir ve zannedersen, Allâh senden râzı olmaz. Zirâ Allâh'ın sende zuhur eden lütuflannı kendi kuvvetinin eseri bilmiş olursun. Halbuki sen acz üzere yaratıldın.

86 - "Ey âşık, sen Hak'tan başkasından ümitli olma. Kimseye meyletme, bütün eserler evsâf-ı ilâhîye'ye sahiptir. Her şeyi Hak'tan gör, mahlûkatından görme. Sen teşebbüs et, fakat işin olmasında ısrâr etme. Allâh'a teslim ol. Allâh yaptı ise olur. Binaenaleyh O'na şükret. İşin olmazsa işini yapmayana kızma. Şükret, sabret. Hiçbir şeye tamah etme, kanaat sahiplerinden ol."

87 - "Ey âşık, kendini vehimden koru. Yâni, her hâl ve işinde Allâh'a sığın. Sinek dahi Allâh'ın emri ve müsâadesi olmadan uçamaz."

88 - "Ey derviş, tama'a düştüğün zaman, tamah ettiğin şeyin kölesi olursun. Elindekine kanaat edersen, hür olursun. Binâenaleyh kanaat et ki, temizlenesin. Zirâ, seni en çok kirleten tamahdır. "

89 - "Bir kimse Allâh'ın lütufları ile Allâh'a dönmezse, Allâh onu imtihân zincirlerine bağlar (Hastalık, fakirlik, sıkıntı verir). O halde Allâh'ı unutma, Allâh'a hamd ve şükr et."

90 - "Nimete şükür o nimetin bekâsına; nimete küfür ise onun zevaline ve fakirliğe sahiptir."

Allâh ne verdi ise, onu hiç tenkitsiz olarak ye. Tenkit etme, küfür olur. Her öğün Allâh ne verdi ise, onu şükürle ye.

Âyet: "Ey mü'min Rabbi'nin nimetine şükret."

Hadis: "- Allâh'ın size verdikleri nimetleri düşünün. Düşünme, bir şükürdür. Birine teşekkür edersen, Allâh'a şükretmiş olursun."

Hadis: "Nâs'a teşekkür et. Allâh için vasıtaya teşekkür etmeyen, Allâh'a şükretmemiş olur."

Şu halde, vasıtayı da unutmamak lâzım geliyor.

91 - "Kudret, kuvvet, bütün irâde Allâh'ındır. Kulun müstakilen bir kudreti yoktur. Allâh, bazı kullarını hizmetinde kullanır. Yani o kimse şeriat-ı Muhammediyeyi yapmada gayret eder. Bunlar Allâh'dandır, mirâsı ise Cennettir."

Bütün aradığın güzellikler, Allâh'dandır. Eşyayı men etme, onu Allâh ile gör. Bütün varlıklar, hep O'nun varlık deryasındandır. O halde tek seveceğin Allâh'dır. Her şeyi Allâh ile seveceksin. Allâh sevdiği kullannın kalplerine vâridât verir. Bu bir'den gelir. Bir amel akabinde vermez. "Ben bunu yaptım da geldi" deme. Çünkü Allâh meccânen verir.

92 - "Allâh, mü'min olan kullarının cezâ ve mükâfatını dünyada vermiyor, ahirette veriyor. Çünkü bu âlemde vereceği şeyler âhirette vereceğinin karşılığı olamaz. Çok küçüktür. Dünya bâkî olmadığı için, verilenler de bâkî olmayacaktır. O halde ey mü'min, mükâfatını ahirette alacağın için, Allâh vermedi deme. Hiçbir şey zâyî olmaz."

Allâh'ın dünyadaki mükâfâtı seni huzûrunda tutmasıdır.

93 - "Ey mü'min, Allâh indindeki kıymetini bilmek istersen, Allâh'ın seni hangi işte kullandığına bak. Eğer hayırda isen iyisin, şerde kullanıyorsa fenâsın. Sakın ha! Kendinden çıkan ameline güvenme, bu hal varlıktır. Hep Allâh'dan geldiğini gör."

Ey sâlik, Allâh seni rızâsına muvâfık amellerde kullanıyor (Namaz, oruç, zikir gibi) ve bu yaptırdığı amelleri hatırına getirtmiyorsa, iyisin. Amelini değil, amelin sahibi olan Allâh'ı görmek lâzım.

Âyet: "Ey mü'minler, sizi yaratan Allâh'dır. Amelinizin sâhibi de Allâh'dır." O halde kendini görme, böbürlenme. Namaz kıldım diye böbürlenmiyeceğin gibi, namaz kılmayanı da ayıplama.

Âyet: " Ey mü'min, amelinle sevinme. Amelini değil, amelini sana yaptıranı gör."

Amel yapmayı nasip etti ve yaptığın ameli hatırlamayı senden kaldırdı ise, anla ki Allâh sana (zâhir ve bâtın) bol nimet veriyor. Çünkü Allâh'a güvenmek, amelini görmekten çok daha hayırlıdır. Kendini değil, Allâh'ın fazlını, keremini ve Allâh'ı görmek lâzım. Ancak Allâh'ın fazlına, keremine güveneceksin, kendine güvenmeyeceksin. Dâima "elhamdülillâh alâ külli hâl" demelisin.

94 - "Ey kul, Allâh senin her şeyini biliyor. O'nun sana her yaptığı, senin için hayırlıdır. Eğer muhakkak bir şey istiyorsan, Allâh'ın senden istediğini iste. Yani ubûdiyette istikâmet iste. "-Yâ Rabbî! Senden ubudiyette istikâmet dilerim" de.

Hadis: "Benden istikamet istendiği zaman sakalım ağardı,"

Âyet: "Ey Habîbim! Emrolunduğun istikamette yürü." (Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.)

Para, pul ve Cennet istemez de, yalnız Allâh'ı istersen her istediğin olur.

<Devam Edecek>

Derleyen : İbrahim Beğen
Pamuk Yayıncılık

http://sufizmveinsan.com

01.01.2002

 


Üst Ana sayfa e-mail