Kayıt için burayı tıklayın

aşamın her boyutunda yanılgılar olabilir.
Çoklukta,
Mânâda,
Benlik anlayışında...
Hatta Evliya arasında bile...
Böyle
birinin karşısına çıkıp “neden yanıldın?” demenin pek izah edilecek yanı yoktur.
Ancak doğal olarak insan, yanılışının pahasını ödemek zorundadır

En önemli yanılgılar, mistik alanda, şayet belirli bir sisteme oturamıyorsa, yukarıda da belirtildiği üzere, çokluk boyutunda geçer.

Çalışıp hedefe ulaşmak, bir yerlere vardığını kabul etmek, yanılgının ilk adımı sayılabilir.
Hadislerde, “çalışmakla bir yere varılamaz “/ “ancak çalışmadan da bu sistemin varoluş gayesi anlaşılamaz “ denirken, ilk basamakta insanların yanılgı içinde bulundukları belirtilmektedir.
Bireyin yanılması her halükârda devam eder,
yaşam boyu...

Varoluş gayesini bilmeyen, kimin ne için yaratıldığını derin bir düşünce anlayışı ile çözemeyen, hatalar zincirine yeni bir halkayı eklemeyi ihmal etmez.
En belirgin konumlar da, Masiyet (pişmanlık) ile yaptığı kulluk çalışmalarıdır...
Düşüncelerde-ideoloji farklı olabilir;
Ancak, düşünce biçimi yanlıştır.
Çünkü, onun bir Tanrısı vardır.....
O güç, tapınanlar için her zemin ve koşulda biriciktir, kutsaldır. O’nun egemenliği altına giren, kendisinin de güçlendiğini sanır.
Böyle düşünenler, belirli bir obje olmaktan fazlasını hak etmiyor.

Ta ki gücü sallanıp, imanı sarsılana,
ya da başka tapınanlar onları bastırana dek... İşte o zaman her şey bir başka türlü gelişir.
Güçten ayrı kalmak, tapınma hevesinde olanlar için bir ölümdür.
Onlar asla algılayamadıkları ve tam bir adanmışlıkla kabul ettikleri gücü, zaman sınırları içinde sorgulamaya da koyulurlar.
Zira bu aksiyonları, tapınmanın alternatif yönleridir.
Bir anlamda ona tapar, kâh zevk alır, haz duyar; kâh beğenmedikleri bir şey olduğunda taptığını cezalandırma yoluna giderler.
Varlık alemi bir bütünse, ibadetten, Tanrı’ya yönelmekten veya onu cezalandırmaktan geri kalmayan bir anlayışın gerçekliğinden söz edilebilir mi?
Yine de mutlaka tapınmak fikrini anlamak ya da beğenmek zorunda olmasak bile saygı duymak zorundayız. Aksi davranışlar, kendimizi o hale düşürür.

Yanılgı, türlü yollarla örneğin niyetle de varlığını hissettirir.
Bu nedenle Hz. Resûlullah, “Müminin niyeti amelinden, münafığın ameli niyetinden hayırlıdır” demiştir.
Demek ki, kimi birey niyetinde, kimi de amelinde yanılmaktadır.

Bir başka yanılgı ise, kimlik arayışları içinde, arınma zorunluluğunun reddedilmesi şeklinde tezahür etmektedir.
Bu illet “kendilerini, kendi yarattıkları kurallar” la hapseden zihniyetlerde görülür.
“Bu budur!” anlayışı ile ...
Sadece farzlara riayet etme ile o işlevin gerçekleşeceğini kabul edenler sınıfı, tahmin edilemeyecek derecede kabarıktır.
Hele inkâra sebebiyet veren, algılanamayan şeyler, büyük yanılgılar şeklinde kendini gösterir bazı birimlerde...
Hz.Resûlullah, İsra hadisesini, Mekke’ den Kudüs’e gittiğini anlattığında
kendisine yakin bilinen insanların İslam dinini nasıl inkâr edip imanlarını kaybettiklerini, dinden nasıl ayrıldıklarını bir düşünün...
Hata, Kur’ansal tabirle, arınma işlevini yürürlüğe koymamadaki inattır.
Bu düşünce yapısındaki bireyler için aynel yakin, hakkel yakin ölümlerin varlığı dahi kabul edilemez.

Yanılgının faaliyet gösterdiği bir başka alan da, zanna tabi olmada gösterilen marifettir.
Öyle ki, her birim gördüğünün tesiri altında kalarak yorumda bulunur. Gördüklerinin alt boyutlarına girmeye zahmet etmeden, yanılgı dairesinde kendini bulur.

İdol olmak veya bunu arzu etmeyi de büyük yanılgılar içinde gösterebiliriz.
Bunun telafisi asla mümkün değildir.

Gerçekte kim olduğumuzu, yanlışlıklar,bayağılıklar ve sahteliklerle nasıl kuşatıldığımızı, sonucunun ne olduğunu düşünmek zorundayız.

İstanbul - 09.3.2000
http://afyuksel.com


Üst Ana sayfa e-mail