Bu mektubu,
gecenin bir yarısı, hani ışıkların tamamen sönmesinin ardından,
bildik nedenle birer birer (ama asla hem-ân değil) yakılan
şemlerin (mum demek zorunda mıyım?!!) aydınlığının pencerelerden
firar edip yıldızların ışığına değdiği bir anda, benzi soluk,
ağzı açık, göğsü inip kalkmayan kardeşimin kalbini - sağ elimi
kuşku ve korkunun doruğa ulaştığı ruhumun bütün çaresizliğiyle
dokundurup - dinledikten sonra, şükrün en anlamlısını ederken,
nedense hayatı ve bir parça da seni düşünerek yazıyorum,
Sevgili!
Âh! Bu kadar
uzun olmamalı girizgâh. Şöyle demeliyim meselâ: "N'asılsın?"...
Aslında senin "ne asıl" olduğun beni neden ilgilendirsin
ki?!!! Yoksa, "aslımız" "Bir" olduğu için mi? "N'asılsın?"a
"iyiyim" diye cevap vermek de aslımız "iyi"den geldiği için mi
âdet olmuş?
Sevgili! "Terk
ettiğini sandığın" andan itibaren mürekkebe küslüğüm sona
erdi ve artık hicran, hasret, vuslat, ye's, neşve, hüzün ve
saîreden mürekkep kalbimin ruhuma duyumsatamadıklarını kâğıda
döker oldum. Oysa "biz"in "tesniye" anlamından mütevellid
oluşan yumruk büyüklüğündeki düğümü (kör değil) boğazımda
taşıyorken, keyfimden değildi yeniden yazıyor olmuşluğum.
...ve sen hep
"tahammül edemediklerimi"* okudun risâleler boyunca.
Katlandıklarım? Ebediyyen sır... Ben sana "vefâsız yâr"
yaftasını yapıştırırken sol yanım sızladı gülüm. Bundan işte
hâlâ ağlıyor oluşum. Sitem hakkım olsa da,
"Vefasız
yâre sitem nefsi müdafaa olur
Lâkin bu alçak nefsi
ne müdafaa edeyim?!"
çıkmazında
kaldım hep.
"Hâlâ ışımadı
mı?" Öyle oldum ki Sevgili, vaktiyle uğruna katlettiğim güllere
şehitlik atfederken öte yandan kendimi mâsum göstermenin
telâşına düştüm:
"Aşk
şehidi olanda güller ne kadar masum
Gördün mü dayanamaz
kalbin hüzün yakası
Ben de masumum ben de vicdan her an kâbusum
İçinden çıkamadım sanki cemel vak'ası..."
Anlayacağın
Sevgili, sende sen olmaya hasret bir ben'i, bende bir hiç
eyleyecek kadar zalim (aslında lâtif) olabildin. Fenâ da olmadı
hani... "Fenâ" dedim de aklıma geldi: Fenâ fillâh
olmasa da, fenâ fî aşkıl-beşer olmaya hazır birinin
dudaklarından dökülecek şey miydi şunlar?:
"Murâd-ı
dîl yanmağ idi pervânece sende
Ne var ki şem-i
beyzâm sönüp gitmişsin"
"Hâlâ
ışımadı mı?"
Eşkişehir - 12.07.2005
kalebend@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com
|