Bizler
Müslüman olarak Bahâîleri ne doğru dürüst tanıyoruz,
ne de biliyoruz, ama dünyâ onları İbrâhimî dinler arasında,
hattâ sonuncusu sayıyor. Şecere şöyle: Hz. İbrâhim
-> Hz. Musa ve Yahudilik -> Krişna -> Buda ->
Zoroaster -> Hz. İsa ve Hristiyanlık -> Hz. Muhammed
ve Müslümanlık -> Hz. Bahâullah ve Bahâîlik (sırada
bâzı karışıklıklar var gibi). Yâni
son peygamber Hz. Muhammed değil, Hz. Bahâullah onlara göre.
Türkiye’de bu din tanınmıyor ve nüfus kâğıdına İslâm
yazılıyor. Biz gene insaflıyız; mollalar, kendi anlayışlarına
göre gerçekleştirdikleri İslâm Devrimi’nden beri İran’da
yakaladıkları Bahâî’yi öldürüyor, çünkü tâ Humeynî
döneminden beri onlar hükûmeti ve şeriatı tanımıyorlar!
Web
mekânlarına 12 Mayıs 2002 tarihi itibarıyla http://www.bahai.org
adresinden ulaştığım Bahâîler (Bahá'ís) kendilerini şöyle
tanımlıyorlar: «Biz Bahâîler Bahâî inancının tâkipçileriyiz.
Dünyâdaki bağımsız dinlerden en yaygın olan ikincisi
olan [ne demekse
] Bahâîlik 235 ülke ve bölgede bütün dünyâya yayılmıştır.
2100 etnik, ırkî ve tribal gruptan geliyoruz. Bahâullah’ın
dediğine göre “dünyâ tek bir ülkedir ve insanlar da
onun vatandaşlarıdır” ». ABD’li Bahâîler’e de http://www.us.bahai.org
adresinden ulaşabiliyor, meşhur mâbedlerinin resmini
indirebiliyorsunuz:
Tahran’da
dünyâya gelen Bahâullah (esas ismiyle
Mizra Hüseyin-Ali) 1817 ilâ 1892 arasında yaşamış.
Her türlü ırk, etnisite ve ulus ayrımına karşı çıkmış;
“herkes birdir ve eşittir” demiş ve zamanla 5 milyondan
fazla Bahâî dünyânın dört bir tarafına yayılmış.
Bu
dinin kısa târihçesi şöyle: 1844’de Seyid
Ali Muhammed isimli bir Şiî Müslüman kendisinin
“Bâb” olduğunu (“Gizli İmamlar’ın On İkincisi’ne
ulaşabilen kapı” demek) iddia ediyor ve bu sebeple de
hapse atılıp, 1850’de katlediliyor. Türk Bahâîler’in
kendi web mekânlarında bu hâdise şöyle anlatılıyor (Türkçe
tashihler bana âittir):
«”Bâb”,
kelime anlamı kapıdır.
Doğum yeri İran’ın Güneyi’nde Şiraz şehridir. Gerçek
adı Ali Muhammed olup Hz. Muhammed’in sülâlesinden gelmektedir. Hz. Bâb, insanlara
Hz. Bahaullah’ın geleceğini haber veren bir Tanrı
peygamberidir. 23 Mayıs 1844’te kendisini Tanrı Peygamberi
olarak ilan etmiş ve yaşamının geri kalan kısmını
genellikle hapishanelerde geçirmiştir. Kendine inananlarına
Bâbî
denilmektedir. Öldürülmesine karar verildiğinde Hz. Bab,
henüz 31 yaşında idi. 9 Temmuz 1850’
de şehit edildi. Bütün eserlerinde asıl geliş nedeninin,
çağlar boyunca bütün dinler tarafından geleceği beklenen
kişiyi müjdelemek olduğunu belirtmişti. Duâlarında Hz.
Bahâullah’ın Emri’ni belirtmiş ve şöyle demiştir:
“Hz. Bahâullah’ı tâkip edenlere ne mutlu!”
Hz.
Bâb’ın vaadi yerine geldi. Hz. Bahâullah, geçmiş Tanrı
Peygamberleri tarafından geleceği önceden haber verilen Vaat
Edilen’in
kendisi olduğunu, Hz. Bab’ın
açıklamasından 19 yıl sonra açıkça ilân etti.»
Onun
izinden gidenlere Babîler
deniyor ve gerçekten peygamber olup olmadığı hususunda
Farslar da birbirlerine düşüyorlar ama, ölümünden önce,
“Bütün Çağların En Vaad Edilmiş Olanı” diye tavsif
ettiği, kendisinden çok daha büyük birisinin geleceğini müjdeliyor.
İki sene sonra, Bab’ın tâkipçisi iki kişi Şah’ı öldürme
teşebbüsünden dolayı hapse atılıyor. Bunlardan Mizra Hüseyin-Ali aslında eylemde faâl rol almıyor ama
grubun rûhânî lideri olduğu için cezaevine koyuluyor.
İşte, ileride müritlerince Bahâullah
diye anılacak olan Mizra Hüseyin-Ali ilk vahyini 1852’de hapisteyken alıyor,
vaad edilen kişinin kendisi olduğunu anlıyor ama bunu ifşâ
etmek için 3 Mayıs 1963’e kadar bekliyor. Daha sonra Bağdat’tan
İstanbul’a geliyor, oradan Edirne’ye (Adrianople) göçüyor.
Bâb’ın bahsettiği Vaat
Edilmiş Olan olduğunu iyice ifşâ etmeğe devam edince,
Türk otoriteler kendisini Suriye’nin Akra isimli liman şehrine
sürgün ediyor ve orada gerek kendisine, gerekse müritlerine,
İslâm’a ters düşen inançları sebebiyle epey zulüm
yapılıyor. Fakat, öğretisi de bütün dünyâya yayılıyor.
1892’deki ölümünü müteâkip, yerini oğlu Abbas
Efendi alıyor, torunu Şogi
Efendi de Bahâî cemaatinin “gardiyanı” oluyor.
Bahâîler’in
en kutsal kitabı Kitâb-ı
Akbas, kanunlar kitabı. Bu ve diğer Bahâî metinlerine
çeşitli internet adreslerinden ulaşılabiliyor. Bahâî
inançları arasında her türlü peşin hükmün terk
edilmesi, kadınların ve erkeklerin tam fırsat eşitliği içerisinde
olmalarının tesisi, bütün dinî inanç ve hakikâtlerin
vahdeti, fukaralığın ve aşırı zenginliğin bertaraf
edilmesi, evrensel eğitimin gerçekleştirilmesi, her kişinin
bağımsızca hakikâti arama hürriyetinin tanınması, bütün
milletlerin refâha kavuşması, gerçek dinin bilimsel
bilgiyle ve sebeplerle âhenk içinde olduğunun fark edilmesi
sayılabilir. Bahâullah’ın
mesajlarının telkin ettiği şeyler, hem toplumsal hem de
ruhânî olduğuna göre, öğretisi din kavramını yeniden
şekillendirecektir. Alışılagelmiş anlamda bir dinin
kurucusu değil, medeniyetin ve topluca istihâlenin
(transformasyonun) peygamberidir; yâni, insanlık târihinde
“yeni bir evrensel döngünün” menşeidir.
Türk
Bahâîleri de boş durur mu! Web mekânları çiçeklerle açılıyor:
http://www.tr.bahai.org.
Orada, kendilerini şöyle tanımlıyorlar: Bahâullah’tan
bir hadisle açılıyor sayfa “HEPİNİZ
BİR AĞACIN MEYVELERİ BİR DALIN YAPRAKLARISINIZ” ve devam
ediyor:
«Yüz
elli yıl önce kurulan Bahai Dini, bugün en hızlı yayılan
dünya dinleri arasında sayılmaktadır. Yaklaşık 232 ülke
ve bunlara bağlı bölgelerde yaşayan inananlarıyla, coğrafi
yayılımı açısından Hıristiyanlık’tan sonra en yaygın
ikinci dindir. Bahailer 116.000 yerleşim biriminde yaşamakta
ve böylece dünya vatandaşlığı ideallerine bağlılıklarını
yansıtmaktadırlar.
Bahai
Dini’nin küresel kapsamı, yarattığı toplumun bileşiminde
de görülmektedir. İnsanlığın bir kesitini temsil eden
Bahailer, her ulus, etnik grup, kültür, meslek, sosyal ve
ekonomik sınıftan gelmektedir. Hizipleşme ve ayrılıklardan
arınmış tek bir toplum oluşturduğu için de, Bahai Dini dünya
üzerinde belki de en çeşitli, geniş ve örgütlü bir
topluluktur.
Bahai
Dini’nin kurucusu Hz. Bahaullah (1817-1892), İran’ın
soylu bir ailesinden gelmekteydi. Ancak, eziyet ve yokluk dolu
bir yaşamı, rahat ve güvenli bir prens yaşamına tercih
etti. Hz. Bahaullah, Allah’ın yeni ve bağımsız bir elçisi
olduğunu belirtti. Yaşamı, yaptığı işler ve yarattığı
etki, Hz. İbrâhim, Hz. Krişna, Hz. Zerdüşt, Hz. Buda, Hz.
İsa ve Hz. Muhammed ile benzerlik göstermektedir. Bahailerin
inancına göre, Hz. Bahaullah, İlahi Elçiler zincirinin
yeni bir halkasıdır.
Hz.
Bahaullah’ın temel mesajı birliktir. Tek bir Tanrı ve tek
bir insan ırkı olduğunu ve tüm dünya dinlerinin de Allah'ın
insanlık için amacının açıklanmasındaki aşamalar olduğunu
öğretmiştir. Hz. Bahaullah bugün insanlığın bir bütün
olarak rüşdüne ulaştığını söylemiştir. Tüm kutsal
kitaplarda belirttiği gibi, tüm insanları barış içinde,
birleşik bir dünya toplumu olarak biraraya getirme zamanı
gelmiştir. Hz. Bahaullah, Allah’ın ırk, sınıf, inanç
ve ulus gibi geleneksel engelleri ortadan kaldıran tarihi güçleri
harekete geçirdiğini ve zaman içinde evrensel bir uygarlığın
doğacağını belirtmiştir. Hz. Bahaullah “Dünya tek bir
vatan ve insanlar onun vatandaşlarıdır” diye buyurmaktadır.
Dünya insanlarının sorumluluğu da, bu gerçeği kabul
etmek ve birleşme süreçlerine yardımcı olmaktır.
Bahai
Dini, diğer dinlerden birçok konuda farklılık göstermektedir.
Ruhban sınıfı olmayan Bahai Dini, 18.000’den fazla yerleşim
birimindeki seçilmiş yönetim kurullarıyla, evrensel bir yönetim
sistemine sahiptir.
Bahai
Dini, günümüz toplumsal sorunlarına tümüyle farklı,
bazen de radikal bir biçimde yaklaşmaktadır. Kutsal
eserleri ve çok çeşitli etkinlikleriyle, kültürel çeşitlilikten
çevrenin korunmasına, kararlar alınmasında merkeziyetçilikten
kaçınılmasından aile yaşamına, ahlak eğitiminden
“Yeni Dünya Düzeni”’ne kadar dünyada mevcut her önemli
eğilime hitap etmektedir.
Bahai
Dini'nin en seçkin başarısı birliğidir. Sosyal ve politik
hareketlerin yanı sıra hemen her dinin aksine, Bahai Dini
mezhep ve gruplara bölünme çabalarına başarıyla karşı
koymuştur. Geçmiş dinlerin geçirdiği karmaşaları yaşamasına
rağmen, birliğini koruyabilmiştir.
Hz.
Bahaullah, evrensel bir toplumun gelişimi için bazı temel
prensiplerin gerektiğini belirtmiştir. Bunların en önemlileri,
her tür bağnazlıktan vazgeçilmesi; erkek ve kadın arasında
tam eşitlik; dünya dinlerinin birliğinin kabul edilmesi; aşırı
zenginlik ve fakirliğin giderilmesi; evrensel ve zorunlu eğitim;
bilim ve din arasında uyum; doğa ve teknoloji arasında sürdürülebilir
denge; ortak güvenlik ve insanlığın birliğine dayalı dünya
federal sisteminin kurulmasıdır.
Bahailer,
bu ilkelere bağlılıklarını öncelikle bireysel ve toplum
olarak değişim yoluyla ifade etmektedirler. Bu bağlılığın
bir yansıması küçük ölçekte sosyo-ekonomik gelişim
projelerinde görülmektedir.
Bahai
Dini’nin amaç ve öğretilerini “Call to the Nations”
isimli bir derlemeden aldığımız şu bölümlerle biraz
daha ayrıntılı olarak sizlerle paylaşmak istiyoruz:
“Hz.
Bahaullah tarafından ilan edilen temel ilkeye göre, dinsel
gerçek mutlak değil, izafidir; İlahi Vahiy sürekli ve gelişim
içinde olan bir süreçtir; dünyadaki tüm büyük dinler İlahi
kaynaklıdır; temel prensipleri tam bir uyum içindedir,
hedef ve amaçları tek ve aynıdır, öğretileri tek bir gerçeğin
yönleridir, işlevleri birbirini tamamlayıcıdır,
doktrinlerinin esas olmayan yönleri açısından farklılık
gösterirler ve görevleri insan toplumunun ruhani evriminde
birbiri ardına gelen aşamaları temsil etmektedir.”
“Hz.
Bahaullah’ın amacı, geçmiş Dinleri yok etmek değil,
onları gerçekleştirmektir; günümüz toplumunu parçalayan,
birbirleriyle çatışan inançlar arasındaki farklılıkları
şiddetlendirmek değil, onları barıştırmaktır.”
“Hz.
Bahaullah’ın amacı, Kendisinden önce gelen peygamberlerin
makamlarını küçümsemek veya öğretilerinin önemini
giderek azaltmak değil, bu öğretilerin içerdiği temel gerçekleri,
içinde yaşadığımız çağın ihtiyaçları ve
kapasitesiyle uyum içinde, sorunlarına, hastalıklarına ve
karışıklıklarına uygulanabilir bir biçimde yeniden ifade
etmektir. Hz. Bahaullah’ın görevi, insan ırkının
bebeklik ve çocukluk çağlarının geride kaldığını, günümüzdeki
ergenlik aşamasına ilişkin sarsıntıların, insanlığı
yavaş ve sıkıntılı bir biçimde olgunluk dönemine hazırlamakta
olduğunu ilan etmektir.”
“Bahai
Dini, Allah’ın birliğini savunur, Allah’ın
Peygamberlerinin birliğini kabul eder ve tüm insan ırkının
birlik ve bütünlüğü ilkesini öğretir. İnsanlığın
birleşmesinin gerekliliği ve kaçınılmazlığını ilan
eder ve bunun giderek yaklaşmakta olduğunu savunur. İnananlarına
gerçeği bağımsızca araştırmaları görevini verir, her
biçimdeki bağnazlık ve batıl inancı kınar, dinin amacının
dostluk ve uyumun yayılması olduğunu bildirir, dinin
bilimle uyum içinde olduğunu beyan eder ve dini, insan
toplumunda barışın sağlanması ve düzenli ilerleyişi için
en önde gelen vasıta olarak görür. Erkekler ve kadınlar
arasında eşit haklar, fırsatlar ve olanaklar ilkesini
savunur, zorunlu eğitimde ısrar eder, zenginlik ve fakirliğin
aşırısını giderir, din adamlığı kurumunu kaldırır,
tek eşliliği emreder, boşanmayı kınar, bireyin hükümetine
kayıtsız şartsız itaatinin gerekliliğini vurgular, hizmet
ruhuyla yapılan her türlü işi ibadet seviyesine çıkartır,
uluslararası yardımcı bir dilin yaratılması veya seçilmesini
ister ve insanlığın genel barışını tesis edecek ve sürdürecek
kurumların çerçevesini çizer.”
“Bahai
Dini, meşru herhangi bir bağlılıkla ters düşmez, gerekli
sadakatleri zayıflatmaz. Amacı, insanların kalplerindeki
makul ve akılcı milliyetçilik alevini bastırmak veya
ulusal egemenlik sistemini kaldırmak değildir. Dünya
uluslarının insanlarını birbirinden farklı kılan etnik kökenlerin,
iklimlerin, tarihin, dil ve geleneklerin, düşünce ve
adetlerin çeşitliliğini yadsımaz veya bunları ortadan
kaldırmaya çalışmaz. Daha geniş bir bağlılık, insan ırkını
geçmişte canlandıranlardan daha büyük bir özlem ister.
Ulusal dürtü ve menfaatlerin, birleşik bir dünyanın
zorunlu taleplerinden daha az önemli olduğunda ısrar
eder.”
“İslam'ın
“Allah inancının bir unsuru” olarak aşıladığı ve
vurguladığı, insanın ülkesine olan sevgisi Hz.
Bahaullah’ın çağrısıyla ne kınanmakta ne de küçümsenmektedir.
Toplumun ekonomik yaşamında oluşan temel değişimler,
ulusların birbirlerine olan bağlılıkları ve ulaşım ve
haberleşme araçlarındaki devrim nedeniyle dünyanın küçülmesinin
bir sonucu olarak, milliyetçiliğin yetersiz kaldığı
kastedilmektedir. Geniş kapsamı nedeniyle, insanın kendi ülkesine
sevgisini dışlamayan, fakat onu da içeren bir sevgi aşılamaktadır.”
“Hz.
Bahaullah'ın tüm öğretilerinin eksenini oluşturan İnsanlığın
Birliği ilkesi, bilgisizce bir duygusallığın patlaması
veya müphem ve dindarlıkla ilişkili bir umudun ifadesi değildir.
Bu ilkenin çağrısı, sadece insanlar arasında kardeşlik
ve iyi niyet ruhunun yeniden canlandırılması veya halklar
veya uluslar arasında uyumlu işbirliğini teşvik etmek de
değildir. Bu çağrının anlamı daha derin, iddiaları ise
geçmiş Peygamberlerin ortaya koymalarına izin verilenlerden
daha büyüktür. Mesajı sadece bireye uygulanabilmekle
kalmaz, tüm devletleri ve ulusları tek bir insan ailesinin
üyeleri olarak birleştirmesi gereken ilişkilerin doğası
ile ilgilidir. Günümüz toplumunun yapısında organik ve dünyanın
bu güne kadar yaşamadığı bir değişimi kastetmektedir.
Yaşamının, politik çarkının, ruhani özleminin, ticaret
ve maliyesinin, yazı ve dilinin tüm temel yönleri açısından
organik bir biçimde birleşik, fakat federal birimlerinin
ulusal özellikleri açısından sonsuz sayıda çeşitli bir
uygar dünyanın yeniden yapılanmasını ve silahsızlanmasını
istemektedir.”
“İnsanlığın
Birliği ilkesi, insanlığın, aile yaşamının doğuşu ile
başlayan ve daha sonra sırasıyla kabile dayanışması,
kent-devlet kurulması ve bunların da büyüyerek bağımsız
ve egemen uluslara dönüşmesi evriminde son aşamayı temsil
etmektedir.”
“Hz.
Bahaullah’ın öğretilerinden biri de dil birliğidir.
Yani, milletler arasında özel bir konferans toplansın ve
her millet dil uzmanı olan delegelerini oraya göndersin.
Bunlar bir dili resmen yardımcı genel dil olarak kabul
etsinler ve bu dil dünya okullarında çocuklara öğretilsin.
Böylece her öğrenci iki dile sahip olur. O zaman dünya bir
vatan olur. Çünkü genel yardımcı dil, insan aleminin
birlik sebeplerinden birisidir.”
<devam
edecek>