Hay Allah râzı olsun, henüz vefat etmeden evvel onun hayatını anlatan enfes bir VCD hazırlamışlar. Kim mi o? Üstâd Bekir Sıdkı Sezgin. Bir musıkî âbidesi, nûru, pîri. Seyredip dinlerken her seferinde gözlerim doluyor, gizlemeye gayret ediyordum ki, meğer can kızım Ayşe Cânan zâten keşfetmiş hâlet-i rûhiyemi! “Babacığım” diyor cin gibi ve hassas gözleriyle beni süzerek, “biliyorum ki sen duygulandın gene”...

Ne garip, hemen aynı teessürü Japon viyolonist Midori’nin Carnegy Hall’daki muhteşem konserinin laser-disc’ini her seyredişimde de yaşarım. Chopin’in Rubinstein transkripsiyonunu müteâkip Ravel’in “Tzigan”’ını (Çigan) bitirdiğinde de hep gözlerim dolar. Tıpkı büyük üstâd Andres Segovia’nın Alhambra Sarayı’ndaki hârikulâde resitalini her seyredişimde olduğu gibi.

Musıkî... Evrensel, ilâhî, mistik, beşerî ve insanî musıkî...

Hakikat musıkîdir, bilgi değil. Bilgi musıkîyi süsler ancak!

Kendime bakıyorum şöyle bir: Giriftzen Âsım Bey’in torunuyum, Musa Süreyya Bey dayım, Nihâl Erkutun teyzem ve anne tarafım silme san’atçı dolu. Fakire de bulaşmış, biri Adana tarihinin ilk klâsik gitar resitali olmak üzere dört konser vermişim, iki sene Adana Musıkî Cemiyeti’ne devam edip korist olarak konserlere iştirak etmişim. Şark’ı da, Garb’ı da özümsemişim.

Bana bu ufku açan, sağlayan, teşvik eden rahmetli babama, emânet anama ve kadere şükrediyorum. Hem millî hem de cihanşümûl olmayı bana temin ettikleri, imkân bahşettikleri için.

Ve... Yaş 45, özlüyorum pederi. Hayatta olsaydı da, şu fâni âlemin mes’elelerini konuşsaydık biraz. Ulusaldan evrensele uzanarak, yedi âlemi kucaklayarak....

Üstâd Bekir Sıdkı, VCD’sinde şunları söylüyor: “Vahdeti hissetmeden musıkî meşk edilebilir mi ki! Ben hep aşk ile yaşadım”. Gözlerindeki o vakur ama mistik duygulanışla...

Ve sessizce göçüp gidiyor ebedî Şark’a, tevâzu ile, sessizce!

Nice kayıp giden yıldızlar gibi, onlar aslâ ölmezler, sâdece sönerler ama gören gözler için nur bâki kalır.

İstanbul - 25.04.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail