Ocak
ayında Time
dergisinde Michael D. Lemonick imzalı bir makale yayımlandı;
Bilinciniz ve Bedeniniz başlıklı.
Makale, bilinç ve beden konusunda bilimin son yaklaşımlarını
kısaca değerlendirmiş. İlginizi çekeceğini düşünerek
sizinle de bu makaleyi paylaşmak istedim:
“Yüzyıllardır
filozofların yaptığı gibi siz de eğer gözlerinizi kapatıp
bir süre tefekküre dalarsanız, bilincin dünyası
bedenlerimizinkinden çok farklı gözükür. Kafamızın içindeki
manevi dünyamız sonsuz ve semavidir, bu da açıkça gösteriyor
ki, onun diğer
organlardan farklı bir hammaddeden yapıldığını… Bir
bedeni kesince kan fışkırır. Ancak beyni dilimlesek düşünceler
ve duygular ameliyat masasına dökülmez. Ölçmek veya tartmak
için aşk ve nefret kimya analizi tüpüne de konulamaz.
17. yüzyılın büyük
matematik ve felsefe ustası Rene Descartes, bu metafiziksel bölümü
bir nevi kutsal kabul etmiştir. Bu batı felsefesinde bilinç
ve beden ikilemi olarak tanınmıştır. Aynı iç dünyayı
tefekkür eden birçok geleneksel doğu mistik kaynakları ise
tam tersi bir sonuca varmışlardır. Onların öğretisinde
bilinç ve beden bölünmez bir sınırsız-sonsuza aittir. Geçmişte
tıp ilim adamları ve bilim adamları bu görüşü boş laf
olarak ele almışlardır, fakat bilincin çalışma sistemi
hakkında öğrendikleri arttıkça bu açıdan fark etiler ki,
mistik yaklaşımlar doğru ve Descartes tamamen yanlış imiş.
Günümüzde psikologlar ve
nörologlar bilinç ve bedenin o kadar da farklı olmadığında
hem fikirler. Beyin başka bir organ, diğerlerinden çok daha
kompleks olmasına rağmen. Bizim gerçeğimizi renklendiren düşünceler
ve duygular sinir hücreleri içinde ve arasındaki karışık
elektrokimyasal etkileşimlerin sonucudur. Şizofreniklerin
duyduğu sesler, değersizlik hisleri, depresyona sürükleyen
kendinden nefret duygusu, bir gerçeğe dayanıyor gibi gözükmesine
rağmen beynin elektrokimyasındaki bozulmalardan başka bir şey
değil. Araştırmacılar şimdi bu bozulmaların nasıl meydana
geldiğini ve zararlarını nasıl asgari düzeye indirebiliriz
ve bazı durumlarda nasıl düzeltebilirizi öğrenmeye çalışıyorlar.
Bilim adamları başka bir
şey daha öğreniyorlar. Sadece bilincin vücudun diğer kısımları
gibi olduğu ve aynı
zamanda birinin iyi olmasının birbiriyle çok yakın örülü
olduğudur. Bu mantıklı, çünkü hepsi aynı sistemleri paylaşıyor,
bunlar sinir, dolaşım, iç hormon salgı ve bağışıklık
sistemleri. Pankreasta
veya ciğerlerde olan bir olay direkt olarak beyin
fonksiyonlarını etkileyebiliyor. Diğer taraftan beyindeki
bozukluklar vücudun diğer kısımlarını rahatsız edecek
biyokimyasal şok dalgaları gönderebilir.”
Aslında
günümüzde sufizm bu konuda çok daha net açıklamalar
yapmaktadır. Son yıllarda sufizmin bilinç, beden, ruh ve diğer
unsurlar (yapılar) konularını nerdeyse laboratuara taşıtacak
kadar net açıklamaları vardır. Ne var ki bu idrak düzeyi günümüz
bilimi için hala soyut kalmaktadır. Ancak yazının da tespit
ettiği gibi, olayların karmaşıklığı bir kutsallık sonucu
değil, henüz çözemediğimiz bir sistem ve düzen sonucudur.
Zaman zaman insanlar içinde bulunduğu devrin biliminin veri
tabanıyla çözemediği konulara bir kutsallık atfetmiştir.
Bunu Big Bang’in genel anlaşılan biçiminde de görebiliriz.
Turhan Doğan
turhandogan@yahoo.com
Tokyo - 04.02.2003
http://sufizmveinsan.com
|