"Hidrojen", tıpkı
Arapça'daki karşılığı "mûvellidü'l-ma" (su meydana getiren) gibi
Yunanca'da da "su oluşturan" mânâsına gelir ("su" mânâsını karşılayan
"hydro", ve "oluşturan" anlamındaki "genes"). İlk defa 1776'da Henry
Cavendish tarafından izole edilen, 1784'te su buharını kızdırılmış
metal üzerinden geçirerek hidrojen ve oksijenine ayıran Antoine
Laurent de Lavoisier tarafından isimlendirilen hidrojen Kâinat'ta en
fazla ve en yaygın bulunan elementtir. Diğer bütün elementler
başlangıçtaki hidrojenin üzerine bina edilen diğer elementlerden
yaratılmıştır. Bugünkü bilgilerimize göre, hidrojen Kâinat'taki bütün
atomların % 90'dan fazlasını, ve toplam kütlenin dörtte üçünü teşkil
eder. Yıldızları oluşturan temel elementtir. Güneş'teki füzyon
prosesiyle birleşerek helyum atomlarının çekirdeklerini oluşturan
hidrojen atomları büyük miktarda enerji açığa çıkarır.
Fakat hidrojen,
Kâinat'ta bilinen en hafif gaz olduğundan, çekim kuvvetinden az
etkilenir, ve Dünya Atmosferi'nde çok az, sadece hacimde 1 ppm'den
(milyonda bir) daha az miktarda serbest element olarak bulunur. O
kadar hafiftir ki, diğer gazlarla çarpıştığında büyük bir hız kazanır
ve süratle Atmosfer'den dışarı fırlar.
Havanın en dış
tabakasını teşkil eden ve santimetre küpte sadece birkaç yüz atom
ihtiva edecek kadar seyrek bir özellik gösteren eksozferin aynı
şekilde ince olan Güneş'in en dış atmosferi içine karışıp kaybolduğu,
ve hidrojen atomu kaybının Güneş'ten hidrojen akışıyla dengelendiği
sanılmaktadır. Bir başka deyişle, Güneş'in etrafında döndüğü için,
Dünya sadece boş uzayda değil, Güneş'teki nükleer proseslerden ileri
gelen başlıca hidrojen ve helyuma dayalı ince bir Güneş atmosferi
içinde de hareket etmektedir (Lovelock, 1987).
Hidrojen, Jüpiter'in
ve diğer dev gaz gezegenlerin ana unsurudur. Jüpiter'in
derinliklerinde basınç o kadar büyüktür ki, katı moleküler hidrojenin
katı metalik hidrojene dönüştüğü sanılmaktadır. 1973'te, bir grup Rus
bilim adamı 2,8 Mbar basınç altında metalik hidrojen elde etmişlerdir.
Metalik hidrojenin oda sıcaklığında bir süperiletken hususiyeti
gösterebileceği tahmin edilmiştir. Sıvı hidrojen de, ergime noktası,
mutlak sıfırın sadece 20 derece üstünde (-253 °C) olduğu için,
kriyojeniklerde (çok düşük sıcaklık malzemelerinde) ve süperiletken
araştırmalarında önemlidir.
Hidrojen bize hem çok
yakın, hem çok uzaktır. Yakındır: çünkü vücudumuzda çeşitli bileşikler
içinde bulunur; hergün içtiğimiz suyun, aldığımız gıdaların, canlı
bitkilerin, artık hayatımızın birer vazgeçilmezi hâline gelmiş olan
petrol, kömür ve tabiî gaz gibi fosil yakıtların yapısında yeralır.
Uzaktır: çünkü yeryüzünde serbest halde bulunmaz (Yerin
derinliklerinde basınç altında bulunur.). Bu yüzden onu izole halde
elde etmek için çeşitli ayırma işlemleri uygulamak gerekir; hemen
ulaşmak kolay değildir.
Hidrojenin izotopları
Hidrojenin olağan izotopu (H) Prosyum olarak bilinir. Diğer ikisi,
Döteryum (bir proton ve bir nötron) ve Trisyum'dur (bir proton ve iki
nötron). İzotoplarına farklı isimler verilmiş olan tek element
Hidrojen'dir. Döteryum ve Trisyum'un her ikisi de nükleer füzyon
reaktörlerinde yakıt olarak kullanılır. Tabiatta yaklaşık 6.000 olağan
hidrojen atomuna karşılık bir Döteryum atomu bulunur. Döteryum
reaktörlerde nötronları yavaşlatan bir moderatör olarak da
kullanılmaktadır. Trisyum atom-ları ise çok daha küçük oranlarda
mevcuttur. Trisyum, nükleer reak-törlerde kolayca meydana gelir, ve
hidrojen (füzyon) bombasının hazırlanmasında kullanılır. Işık yayan
boyalarda radyoaktif bir eleman, ve ayrıca su araştırmalarında
izleyici olarak da kullanılır.
Hidrojenin üretilmesi
Hidrojenin üretilmesi için birçok metot mevcuttur. Hâlen kullanılan
iki proses, su-gaz değişim reaksiyonunda kok kömürünü veya metan gibi
hidrokarbonları buharla ısıtma şeklindedir. Fakat bu metotlarda
gezegenin ısınmasına yolaçan sera gazı durumundaki karbon dioksid
(CO2) de açığa çıktığından temiz bir proses değildir, ve zâten sadece
lâboratuar ölçeğinde uygulanmaktadır.
Ticarî (sınaî) olarak
hidrojen, elektrik kullanılarak su molekülünün bünyesindeki hidrojeni
oksijenden ayırmaya dayanan elektroliz metoduyla sudan üretilebilir.
Burada kullanılan elektriğin de temiz enerji kaynaklarından üretilmesi
önemlidir. Rüzgâr ve güneş gibi kesikli olanlar da dahil, jeotermal ve
hidrolik gibi temiz enerji kaynakları bu konuda önemli seçeneklerdir
(Böylece, bu kaynaklardan üretilen elektriğin depolanamama problemi de
çözülmüş olur. Üretilen hidrojen depolanır, istenen yere
konteynırlarla veya boru hatlarıyla iletilir ve istendiği zaman
kullanılır.).
Elektroliz dışında iki
yaklaşım araştırılmıştır. Birincisi, tabiîgazdan hidrojen üretimine
yardımcı olacak nükleer ısıyı kullanmaktır. Tabiîgazın buhar
oluşturması enerji-yoğun bir prosesdir ve 900 °C sıcaklık gerektirir.
Bu prosesin atık ürünü CO2'dir. Alternatif olarak, birçok doğrudan
termokimya prosesi sudan hidrojen üretmek için geliştirilmektedir.
Ekonomik bir üretimde (küçük tesis, küçük sermaye), hızlı işlemler ve
yüksek çevrim verimi elde etmek açısından yüksek sıcaklıklar
gerekmektedir. Gelecekte yüksek-sıcaklık reaktörlerinde nükleer enerji
elektrolitik metotla hidrojen üretiminde ısı kaynağı olarak
kullanılabilecektir.
Hidrojen üretim
ekonomisi kullanılan metodun verimliliğine bağlıdır, ve H2'deki enerji
çıktısının girdiye oranı olarak ifade edilebilir. Elektroliz yoluyla
hidrojen üretimi sadece elektrik düşünüldüğünde % 80 verimliliktedir.
Fakat bu elektrik üretiminin ısı verimliliği hafif su reaktörlerinde
yaklaşık % 34'ten, gelişmiş sistemlerde % 50'ye kadar değişir.
Elektrolitik hücreler önemli bir yatırım gerektirmektedir. Bunun
yan-ürünü olan oksijen de kullanılmaktadır. Hem H2 hem de elektrik
üreten kombine çevrim tesisleri % 60 verimliliğe ulaşabilir (UIC,
2002).
Hidrojenin
kullanılması
Bazı amonyak proseslerinde havadan azot tutmak için, azot gübrelerinin
üretiminde, katı ve sıvı yağların hidrojenasyonunda, metanol
üretiminde, hidrodealkilasyonda, ham petrolden yakıt üretiminde,
petroldeki diğer ayırma proseslerinde, düşük dereceli ham petrolün
araç yakıtına dönüştürülmesinde, hidrodesülfürizasyonda,
kaynakçılıkta, hidroklorik asit üretiminde, metalik cevherlerin
indirgenmesinde (metal rafinasyonu), roket yakıtında, atıkları metan
ve etilene dönüştürmede ve en önemlisi, yakıt olarak hidrojen
kullanılmaktadır. Hâlen yıllık dünya tüketimi 50 milyon ton civarında
olan hidrojen, basınçlı tanklarda ticarîleştirilmiştir. Ayrıca havadan
hafif balonlarda taşımacılık amaçlı kullanılabilir (1 feet küb
hidrojen gazının kaldırma gücü 0 ºC'de ve 760 mm'de yaklaşık 32
gramdır.).
Hidrojenin yakıt
olarak kullanılması
Hidrojenin yakılması sadece su buharı çıkarır; karbon dioksid ve
karbon monoksid meydana gelmez. Dünya üzerinde en temiz ve en verimli
yanma enerjisine sahip tek yakıt durumundaki hidrojen, normal bir
içten yanmalı motorda yakıt olarak hâl-i hazırda kullanılıyor ve
verimi belli ölçüde artırıyor. Uçaklarda da bunun denemesi
yapılmıştır. Fakat esas kullanımı, hidrojenin oksidasyonunu nispeten
düşük sıcaklıklarda doğrudan elektriğe katalizleyen ve kimyevî
enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürmede iki kat verimli olan yakıt
hücrelerinde olmaktadır. "Hidrojen yakıt hücresi", hidrojen gazı
kullanılarak büyük miktarlarda elektrik elde edilmesine imkân veren
bir teknolojidir.
Hidrojen çok düşük
sıcaklıklarda, yüksek basınçta, veya kimyasal olarak (hidridlerde)
depolanabilir. Sonuncusu en fazla potansiyele sahip gözükmektedir.
Çünkü hem sıcaklığı -253 °C'ye düşürmek, hem de yüksek basınç
oluşturmak oldukça mâliyetlidir. Gelecek vâdeden bir hidrid depolama
sisteminde, yüksek enerji yoğunluğuna sahip bir enerji taşıyıcısı olan
sodyum borohidrid (NaBH4) kullanılacaktr. Bu madde, hidrojenini
verecek şekilde kataliz edilir ve bu arada yeniden proses edilecek
olan bir borat bırakır (NaBO2). Dünya Bor rezervlerinin % 65 kadarının
bulunduğu Türkiye'de yakın zamanda faaliyete geçen Millî Bor
Enstitüsü'nün çalışma konularından birisi bu olacaktır. Birleşmiş
Milletler'e bağlı Milletlerarası Hidrojen Teknolojileri Araştırma
Merkezi'nin İstanbul'da kurulacak olmasının da bu konudaki çalışmaları
hızlandırması beklenmektedir. Türkiye ilk defa yeni bir teknoloji
yarışına diğer gelişmiş ülkelerle eşit şartlarda başlamaktadır. Ümit
edilir ki, bu bir dönüm noktası olsun.
Hidrojen geleceğin tek
temiz, güvenilir, pratik ve yaygın yakıtıdır. Bugün ilgilenen
ülkelerde güneş ve nükleer enerji kullanılarak üretilen hidrojene
dayalı bir ekonomiye önem verilmektedir. Kamuoyunun bu konuda henüz
tam bilgilendirilmiş olmaması, yüksek sermaye yatırımı ve mevcut
yakıtlara oranla hidrojenin yüksek mâliyeti böyle bir ekonominin karşı
karşıya olduğu problemlerdir.
Büyük ölçekli
kullanımda büyük bir tecrübe birikimi vardır. Hidrojen fiilen
tabiîgazdan üretilmektedir ve bu esnada büyük miktarlarda karbon
dioksid emisyonu olmaktadır. Eğer tabiîgaz pahalanırsa, veya karbon
dioksid emisyonlarından dolayı sınırlamalar getirilirse, hidrojenin
fosil-dışı kaynaklardan, özellikle sudan üretilmesi zorunlu hale
gelecektir. Hızla artan hidrojen talebi, hidrojenin nükleer
reaktörlerle üretimine de uygundur. Sonuçta, hidrojen araç yakıtı
olarak ve diğer uygulamalarda petrolün yerini alabilecektir. Bu
gelişme, yakıt hücreleri geliştikçe daha da fazla uygulama imkânı
bulacak, hidrojen de tercih edilen yakıt olacaktır.
Hidrojenin ekonomisi
Yaklaşık otuz yıldan beri hidrojen üretiminin gelişmesiyle, dünya
genelinde kimya ve petrol sanayiine bağlı olan ve giderek büyüyen bir
hidrojen ekonomisi sözkonusudur artık. Hidrojen; petrol, kömür ve
tabiîgazın gelecekte yaygın-laşabilecek tek alternatifidir.
Hidrojenle çalışan ilk
yakıt hücreli elektrikli otomobillerin 2004'te piyasaya çıkması,
2010'da da seri üretimle yaygınlaşmaya başlaması bekleniyor (Mevcut
elektrikli otomobil teknolojisi ağır depo pillerine dayanıyor, yeniden
şarj etme işlemi uzun sürüyor, ve bu piller oldukça sınırlı bir
süreyle enerji sağlıyor).
Hidrojen, depolanma
probleminin daha az olduğu yerlerde, yakıt hücreleri kullanarak
elektrik üreten küçük ölçekli müstakil santrallerde de
kullanılabiliyor. Hâlen Tokyo'da bu şekilde çalışan ve şehir
elektriğinin bir kısmını üreten bir santral mevcuttur.
Almanya, Kanada gibi
ülkeler denizaltılarını hidrojenle çalışır hâle getirmektedirler.
Gelecekte, bütün
elektrikli ev aletlerinin, enerjisini hidrojenden üreten yakıt
hücreleriyle çalışmasına yönelik araştırma-geliştirme faaliyetleri de
devam etmektedir.
Hidrojenin farkı
Hidrojen, fizikî alemde kendisinden herşeyin yaratıldığı bir cüzdür.
İlk yıldızlar tamamen hidrojenden oluşuyordu. Bunların bağrında füzyon
prosesiyle hidrojenden demire doğru elementlerin yaratılmasını,
yıldızın içine doğru çökmesi, bunu da patlaması takip etti (nova ve
süpernova) ve diğer elementler bu şekilde teşekkül etti. Böylece, 92
tabiî elementten müteşekkil bir Yerküre yaratıldı; bir başka deyişle,
insana evsahipliği yapacak, insan için donatılacak, ilâhî kudretin
tezahür ve ilâhî isimlerin tecelli odağı olacağı için, çok çeşitli
yaratılışlara beşiklik edecek bir gezegen.
İnsanlık dünya
üzerinde her zaman enerjiye ihtiyaç duydu. Kas gücünü at ve sığır gibi
hayvanların sağladığı taşıma gücü takip etti. Sonra odun, daha sonra
kömür, 19. yüzyıldan itibaren ise sırayla petrol, tabiîgaz gibi fosil
yakıtlar ve nihayet nükleer enerji devreye girdi. Fakat, güneş
enerjisinin milyonlarca yıl boyunca yavaş yavaş depolanmış hâli olan
fosil yakıtların tüketilmeleri çok süratli oldu. Yaklaşık 50-60 yıl
yetecek petrol ve doğalgaz, 200 yıl kadar kullanılabilecek kömür
rezervinin kaldığı tahmin ediliyor. Dünya atmosferini ve yeryüzünü
kirleten fosil yakıtlar insanlık için artık büyük bir problem teşkil
ediyor.
Fosil yakıtlar esas
olarak hidrojen ve karbondan oluşur. Yanma sırasında hidrojen
fonksiyon görürken, karbon ise oksijenle birleşerek karbon monoksid ve
karbon diokside dönüşür. CO2 gazı dünyadan yansıyan güneş ışığını
aşağı atmosferde tutarak uzaya kaçmasını önler, ve böylece tıpkı bir
serada olduğu gibi, havanın ısınmasına yolaçar. Buna bağlı olarak
yeryüzünün bazı yerlerinde daha fazla buharlaşma, dolayısıyla aşırı
yağış ve seller, bazı yerlerde de aşırı kuraklıklar meydana gelmekte,
kısacası dünya bir iklim değişikliği süreci yaşamaktadır. Atmosferin
aşırı ısınmasıyla kutup buzulları da erimekte, deniz seviyesi
yükselmekte, yoğun nüfusun ve verimli tarım alanlarının bulunduğu kıyı
ovaları su altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.
Fosil yakıtların
yerini alacak, temiz, pratik ve verimli tek alter- natif bugün için
hidrojen olarak gözükmektedir. Hidrojenin yeryüzünden içinde bulunduğu
maddelerden izole edilmesi, geniş ölçekte üretilip, depolanması,
dağıtılması ve yakıt olarak kullanılması hem belli bir bilgi ve
teknoloji birikimi gerektirdiğinden, hem de dünyanın kirlenme
problemine çözüm getirdiğinden ilâhî takdir hidrojeni insanlığın son
zamanlarına saklamış olsa gerek. Ve, en hafif elemente, zâhirî
cüssesinin çok üzerinde mühim vazifelerin yüklenmiş olması, hakiki
kudretin ve tesirin Müsebbibü'l Esbab olan Zât-ı Zü'l-Celâl'de
olduğunu bir kere daha gösteriyor.
Eğer, para gücüne
sahip petrol, kömür ve tabiîgaz üreticileri başta olmak üzere, zengin
ülkeler, ayrıca bor-hidrojen konusunda kararlılık gösteren Türkiye
gibi ülkeler hidrojen üretimine büyük meblağlar ayırıp bunu
yaygınlaştırabilirlerse, yukarıda sözü edilen global çevre
problemlerinin önüne geçilebilir. Aksi takdirde, kısa günün karını
düşünürken insanlığın sonunu hazırlayan hırs sahibi çevrelerin
yeryüzüne ihaneti devam eder ki, bunun neticelerini tahmin etmek bugün
artık zor değildir.
Dr. Ömer Said GÖNÜLLÜ
Kaynaklar
-Lovelock, J.E., 1987 - Gaia: A New Look at
Life on Earth. Oxford University Press.
- UIC, 2002 - Hydrogen Economy, UIC Nuclear Issues Briefing Paper #
73, November.
www.sizinti.com.tr/konular/03/ekim/birseyden.htm’
den alınmıştır.
İstanbul - 21.10.2003
http://gulizk.com
|