Be hey bre zalim deniz! Ne kudurup durursun?!
Bir beddua ederim, kasem billâh kurursun!
Hem zaten ayrı kaldım “Dil-u Sultaniyem”den...
Fark zuhur etmez oldu yılım ve saniyemden...
Mesafelere inat, hatırlar yâd ederim,
Senin kıyına gelip sırlı feryâd ederim..
Bendeki mevcut ahvâl, “derd-i Mecnûn” eder ya,
Anlamazsın halimi, sen dahî koca derya!
Hiç sormazsın derdimi –bu da tabiîdir gayet-
İçim dökerim sana, ederim bin şikayet...
Buna rağmen kalkıp da, üstüme ne kükrersin!?
Sen de ol (!) bana hasım, eller murâda ersin...
Bilir misin dün gece mehtap terk etti beni...
Sen de gidersin gayrı, gönül fark etti seni....
Ne ağlarım ardından, ne de yasın tutarım!
Sen kendine etme dert, ben bunu da yutarım...
Kurusun şu kalemim, yarıda kalsın yazım,
Ne nesir söyler beni, ne birkaç mısra nazım...
İhanete uğramış martı gibi giderim!
Ne bükerim boynumu, ne eyvallah ederim...
Haydi kal sağlıcakla, en son ve yüce dostum...
Gördüğüm kadarıyla, benden de cüce dostum!
İşte yine ben kaldım, hüzünlü... sessiz... yalnız....
Sen de gittin ya deniz, oldum “kimsesiz yalnız”...
Elvedâ deniz, mehtap; elvedâ zalim dünya!
Erersin murâdına, Hafız’ı öldürdün ya!....