Detone, performans,
Size (sana) tekrar döneceğim, Bana geri döner misin? insert, mood
sözleri üzerine.
Detone
Kanal D’nin düzenlediği “Popstar” yarışmasında jüri üyelerinin sık sık
kullandığı kelimelerden biri detone idi. Jüri üyesi, şarkısını
yeterince iyi söyleyemeyen yarışmacıya detore oldun diyerek eleştiride
bulunuyordu. Detone ve detone olmak bu yarışmayla dilde sıklık
kazandı.
Detone sözünün Fransızcadan Türkçeye geçişi yakın dönemde olmuştur.
Şemseddin Sami’nin 1900’de yayımlamış olduğu sözlüğünde detone yoktur.
Bir müzik terimi olan detone 1988 yılında Türk Dil Kurumunca
çıkarılmış olan Türkçe Sözlük’te de yer almamaktadır. 1995’te Millî
Eğitim Bakanlığınca yayımlanmış dört ciltlik Örnekleriyle Türkçe
Sözlük adlı çalışmada da rastlanmayan bu terim daha çok alanın
uzmanlarınca kullanılmaktadır. Bunların yanında Nijat Özön tarafından
hazırlanan ve 1995’te Yapı Kredi yayınları arasında çıkan Büyük Dil
Kılavuzu adlı çalışmada da detone bulunmamaktadır. Detone terimi
2002’de beşinci baskısını yapan Dil Derneğinin Yazım Kılavuzu’na
alınmamıştır.
Detone kelimesi Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük’üne 1998 yılında,
İmlâ Kılavuzu’na ise 2000 yılında girmiştir. Türkçe Sözlük’te bu sözün
detonner biçiminde Fransızca olduğu “yanlış ve kusurlu” anlamına
geldiği belirtilmekte, aynı madde içinde geçen detone olmak fiili ise
“yanlış çalmak veya söylemek” diye kısaca tanımlanmaktadır.
“Popstar” yarışmasında olmak fiiliyle kullanılan detone olmak sözü,
izleyebildiğim kadarıyla ses tonunun ayarsızlığı, notalara uyum
sağlanamaması durumlarında kullanılıyor.
Detone bu program sayesinde bir müzik terimi olmanın sınırlarını aşıp
yediden yetmişe Türk halkının söz varlığına girdi. Tahmin ederim ki
genç yaştaki yarışmacılar da detone terimini bu programda öğrendiler.
Bu durum, televizyonun topluma kazandırdıkları yanında yol açtığı
olumsuzluklara, dildeki yozlaşmaya bir örnek olarak gösterilebilir.
Televizyonun dil üzerindeki bu tür etkileri nedense ilgililerin
dikkatini hiç çekmiyor. Oluşmuş bir gelenek veya konmuş bir yasa da
bulunmadığı için televizyon aracılığı ile bu tür yüzlerce kelimenin
imlâsı ve telâffuzu aynen korunarak dile mal oluyor. Sözlük yazarı
ise, kullanımdaki sıklığa bakıp böyle bir sözü sözlüklere katmak
zorunda kalıyor.
Bir an için “Türk Dil Kurumu bu tür sözlere neden karşılık bulmuyor?”
diye bir soru akla gelebilir. Aslında bu iş öncelikle alan uzmanlarını
ilgilendirmelidir. Onların duyarlık gösterip Türk Dil Kurumu ile iş
birliği kurması gerekir. Ancak durum böyle olmuyor, televizyondaki
ilgililer, alan uzmanları ve öğretim elemanları batıdan gelen
terimleri dile yerleştirmek için âdeta yarışıyorlar. Türk Dil Kurumu
ise, bu gelişmeleri takip edip karşılıklar öneriyor ama bu önerileri,
herhangi bir yaptırım olmadığından tutunmuyor, ilgililer ileri sürülen
karşılıklara burun kıvırırken kendileri de zahmete girip, kafa yorup
bir başka karşılık türetmiyorlar.
Gencecik yarışmacıları acımasızca eleştiren, onları hâlden hâle sokan
sayın jüri üyeleri, kullandıkları detone, popstar, konsept, performans
gibi sözlerin karşılıklarının ne olduğunu hiç düşünmezler mi? Türk
dilinin içine sürüklendiği bu duruma bakıp onları uyaranlar da yok.
Televizyon veya gazete aracılığı ile dile giren bu yabancı sözler Türk
insanının söz dağarcığına bu arada yerleşiyor. Şimdi sokaktaki
vatandaşa “Detone olmak nedir?” diye sorulsa, muhtemelen söz konusu
kişi, bir açıklama yapacak ve detone olmak’ı bilecek.
Türk Dil Kurumu Yabancı Kelimelere Karşılıklar adlı kitapta detone’ye
perdesiz sözünü karşılık olarak önermiş, detone olmak kullanımı
içinse, perdesizleşmek, perdesi bozulmak sözlerinin karşılık
olabileceğini yüksek perdeden konuşmak, yüksek perdeden söylemek gibi
kullanımlara bakarak önermiş ve şu açıklamayı yapmıştır:
“...Bizde daha çok müzik alanında kullanılan bu kelime için önerimiz
perdesizleşmek veya perdesi bozulmak’tır. İsim olarak bu söz patlama,
falso yapma, aykırı düşme” anlamındadır. Bu kullanım için perdesiz
karşılığı uygun görülmüştür. Örnekler: Son zamanlarda ünlü tenor
Pavarotti’nin bazı aryaları söylerken sesinin perdesizleştiği
gözleniyor. Sanatçının sesi bu hafta kelimenin tam anlamıyla
perdesizdi.”
İletişimin bu kadar kuvvetli olduğu bir dönemde yeni bir söz kısa
zamanda yayılıyor. Böyle bir söze ilgililer duyarsız olup, vaktinde
bir karşılık bularak kullanmadıklarından dildeki yozlaşmanın
yabancılaşmanın önü alınamıyor.
Performans
“Popstar” adlı yarışmanın yaygınlaştırdığı bir başka yabancı isim de
performans’tır. 1980’li yıllardan beri sözlüklerde yer alan performans
önceleri sporcuların gösterdiği dayanıklılığı anlatmak için
kullanılırdı. Fransızcadan dilimize giren bu söz 1983 tarihinde
basılan Türkçe Sözlük’te şöyle tanımlanmıştır:
“1. Herhangi bir başarı. 2. Bir sporcunun yapabileceği en iyi derece,
takat, takat sınırı”
Giderek anlamı ve kullanım alanı genişleyen bu söz, Millî Eğitim
Bakanlığınca yayımlanan Örnekleriyle Türkçe Sözlük’te ise şöyle
açıklanmıştır:
“1. Bir atletizm veya at yarışında sonucun (zaman ve mesafe olarak)
ilânı. 2. Teniste, daha iyi bir oyuncuya karşı kazanılan zafer. 3.
Herhangi bir başarı, takat sınırı, yarışma gücü.”
1999 yılında Türk Dil Kurumu Yabancı Kelimelere Karşılıklar
Komisyonunda ele alınan bu söze başarım sözü uygun bir karşılık olarak
kabul edilmiştir. Biraz eskimiş olmakla beraber Arapça kökenli takat
sözü de yerine göre bu performans kavramı için kullanılmıştır. Şimdi
dilimizde dayanıklılık gösterdi, büyük bir dayanma gücü gösterdi, iyi
bir yarışma gücü gösterdi gibi kolaylıkla hatırlayabileceğimiz sözler
varken bunların yerine performans gösterdi diyerek yabancı bir
kelimenin yaygınlaşmasını sağlamaktayız. Bu söz, kaynaklarda görüldüğü
gibi artık yalnızca spor dallarında değil, müzik yarışmalarında,
sınavlarda, kısaca yarışılan her alanda başvurulan bir söz hâline
geldi.
Size (sana) tekrar döneceğim, Bana geri döner misin?
Bu ara özellikle telefon konuşmalarında Size (sana) tekrar döneceğim
veya Bana geri döner misin? biçiminde cümleler kullanılıyor. Özellikle
ticarethanelerde veya çeşitli kuruluşların sekreterliklerinde haber
almak veya haber vermek, bir bilgiyi doğrulamak üzere bu söze sık sık
başvuruluyor. Bu söz anlaşılan son yıllarda çeviri yoluyla dilimize
giren cümlelerden biridir. I call back biçiminde İngilizcede sık geçen
bu cümlenin Türkçeye çevrilmiş biçimi olan Size (sana) tekrar
döneceğim veya Bana geri döner misin? biçimleri çeşitli kanallardan
bilgi almak veya bir bilgiyi tamamlamak amacıyla telefondaki
konuşmacılar arasında geçmektedir. Bundan önce de bu tür kalıp sözler
Kendine iyi bak, Bizi izlemeye devam ediniz gibi tercüme yoluyla
Türkçeye aktarılmıştı.
Türkçe kelimeler içermesi ve Türkçenin kurallarına göre yapılmış
cümleler olması bakımından dilimiz için fazlaca zararlı olmayan bu
gelişmede beni düşündüren husus, sanki Türkçede böyle bir anlatımı
karşılayacak sözler yokmuş gibi çeviri sözlere gidilmesidir. Bu
anlatım Sizi tekrar arayacağım diyerek pek iyi karşılanabilir. Böyle
bir cümle kullanmakta bir eksiklik mi var? Bu cümleyi rahatlıkla
kurabilen bir Türk, neden böyle bir çeviri söze başvurur? Bu gelişmede
teknolojinin, haberleşme ağlarının genişlemesinin büyük rolü olduğu
bir gerçektir. Yabancı dil bilenlerin ve kendi dilinin inceliklerini
yeterince bilmeden körü körüne bildiği yabancı dilin sözlerini
Türkçeye çevirerek konuşanların artması bu olumsuz gelişmeye sebep
olarak gösterilebilir. Anlaşılan işin temelinde yabancı dil
hayranlığı, yabancı dillerin söz kalıplarına özenme bulunmaktadır.
İnsert
“İngilizce insert kelimesi de mi dilimize girdi ?” diye hayrete
kapılabilirsiniz. Hem de okunuşu inzört ile birlikte. Gazetelerin
arasına konan çoğu resimli reklâm sayfalarını içeren ve birkaç
sayfadan oluşan dergiciklerin adı artık ek değil, insert’tir.
Başlığında “Vatan Computer çok çeşitli çok hesaplı Hiperstore” yazan
bu ilân dergiciğindeki tarih 23.11.2003 tarihini taşımaktadır. Söz
konusu bu ilân ekinin ilk sayfasının altında ise insert sözü şöyle
geçmektedir:
“Sadece bu insertteki ürünler için geçerli olan 9 ay vadeli
kampanyamızda, ürünler banka faizi düşülerek faturalandırılacaktır...”
Yıllardır önce ilâve daha sonra Türkçe ifade etme kaygısıyla ek diye
adlandırdığımız bu dergiciklerin veya sayfaların yeni adı insert oldu.
Konuyu bilen ilgililere sorduğumuzda “Efendim bu, gazetelerin verdiği
ek veya ilâve değil, bütün dünya buna insert diyor. Bunlar reklâm
amacıyla hazırlanmış gazete sayfaları arasına konan ilânlardır.
Çeşitli ürünlerin renkli resimlerini içermektedir.”
İngilizce sözlüklerde hem isim hem de fiil olarak kullanılan ve
okunuşu inzört olan bu kelimenin anlamları şöyledir:
Fiil olarak: “l. Eklemek, ilâve etmek, içine veya arasına koymak,
sıkıştırmak, yerleştirmek. 2. Derç etmek, gazeteye ve benzeri dergi
gibi nesnelere koymak, geçirmek”
İsim olarak: 3. “Ek, ilâve, araya sokulan, eklenen nesne. 4. (Gazete,
dergi vb.) ilâve, ek, kitab vb. eklenen sayfa” (Hâmit Atalay,
İngilizce - Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu yayını, Ankara 1999).
Bu durumda söz konusu kelimeyi ek veya ilâve ile karşılamamız mümkün
değilse, oturup sıcağı sıcağına buna uygun, kurallı bir karşılık
önermek zorundayız. Bu örnek üzerinde durarak Türkçe bir karşılık
önerisinde bulunacak okuyucularımıza şimdiden teşekkür ederim.
Mood
“Dokunma bana, bu ara keyfim yerinde değil. Günümde değilim.” veya
biraz daha samimî olduğumuz kimselere “Havam yerinde değil.” derdik.
Şimdi ise “Hiç modumda (veya mudumda) değilim. Bir türlü çalışma
moduna giremedim” deniyor. Gençler arasında sık sık duyduğum bu
İngilizce kökenli kelimenin hangi yolla gelip dile girdiğini,
gençlerin bunu neden benimsediklerini doğrusu çıkaramadım. Muhtemelen
çeviri eserler veya diziler aracılığı ile dilde kullanılmaya başlandı.
Bu kavram eskiden keyif kelimesiyle ifade edilirdi. Aslı Arapça
kökenli keyf olan ve Türkçede keyif biçimini alan bu söz bin yıl
içinde Türkçede geniş bir kullanım alanı bulmuş ve anlamca
dallanmıştır. Ayrıca bu kelimeden keyif çatmak, keyif sürmek, keyfi
kaçmak, keyfine bakmak, keyfini kaçırmak, keyfi yerinde, keyifsizlik,
keyiflenmek, keyifsiz olmak, keyifsizlenmek gibi pek çok da türev
yapılmış veya deyim oluşmuştur. Mood sözüne Türkçenin ihtiyacı yoktur.
Edebî eserlerini okumayan, dilin belli başlı kaynaklarını kullanmayan,
yalnızca televizyonlardaki programlarla yetinen genç kuşağın içine
düştüğü bu durum sanıldığı gibi bir gelişme değil, açıkça görülen ve
acı veren bir gerilemedir.
Kaynak;
http://www.tdk.gov.tr/turkdili/subat2004
İstanbul - 22.05.2004
http://sufizmveinsan.com
|