Sürekli ve yüksek oranlı fiyat artışları olarak tanımlanan enflasyon, ekonomide makro ve mikro etkiler yaratır. Makro düzeyde ekonomi çarklarını aksatan enflasyon, mikro düzeyde de toplumsal sonuçlar doğurmaktadır.

Türkiye’de enflasyon, petrol fiyatlarından kaynaklanan dış şoklarla başlamış ve önlenemeyen bütçe açıkları ile yüksek düzeye çıkmıştır. Enflasyon ülkemizde birçok kaynaktan beslenmektedir. Bunlardan ilki, bütçe açıklarıdır (kamu gelir-gider dengesizliği).Hızlı nüfus artışı ile hızlı kalkınma ihtiyacının yarattığı alt yapı yatırımları, sürekli artan enflasyon beklentisi ve TL’nin yabancı paralarla ikamesi (yabancı paraların TL. yerine kullanılıyor olması. Örneğin, dolarla ödenen kiralar.) enflasyonu besleyen etkenlerdendir. Ayrıca, devletin ekonomi içindeki üretici rolünün hâlâ büyük olması, bir başka deyişle özelleştirmenin hızlandırılamaması, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ve kilit bürokratik kadrolardaki sık değişiklikler enflasyonun yapı taşlarını oluşturmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde %3-5’ in üzerinde bir enflasyon rakamına izin verilmemektedir. Çünkü enflasyonun sadece ekonomik değil; sosyal, politik  ve kültürel yönleri vardır. En önemli etkisi gelir ve servet dağılımını değiştirmesidir. Refah, bir sosyal tabakadan diğerine kaymakta, sosyal tepkilere neden olmaktadır. Alternatif yatırım alanlarının cazip hale gelmesiyle gerileyen yatırımlar işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Örneğin, faizle para kazanmanın tercih edilmesi gibi. Oluşan belirsiz ortam nedeniyle yabancı sermaye girişi düşük kalmaktadır. Bütçenin açık vermesi sonucu olarak borçlanma giderek artmaktadır. Para basımı ile zaten fazla olan para arzı (piyasada dolaşımda olan para miktarı) artırılmaktadır. Bunun nedeni ise ekonominin katma değer özelliğinin azalmasıdır. Yani kaynak meydana getirilmeden harcamaların sürdürülmeye çalışılması, piyasadaki para miktarının ekonominin fiziksel büyümesinden (gerçek büyüme) daha hızlı artması sonucunu doğurmaktadır.

Enflasyon aynı zamanda dış ödemeler dengesini (uluslar arası ticari ilişkiler dengesi) olumsuz yönde etkilemektedir. Enflasyon hızı yabancı ülkelerden fazla olduğunda devalüasyon yapılmadığı taktirde tüketici, fiyatının aynı ya da daha düşük olması nedeniyle ithal malları tercih etmektedir. Verimlilik ve kalite, spekülasyon (dengesiz anlık gelirler) kazançların daha cazip hale gelmesi nedeniyle düşmektedir. Esnaf ve sanatkarların satmak üzere aldıkları malların, sattıklarından daha hızlı fiyat artışı göstermesi, bu kesimin sattıklarının yerine yenisini koyamamalarına neden olmakta, yani sermaye erimesi oluşmaktadır.

Meslek gurupları açısından bakıldığında en büyük zararı işçiler, emekliler ve memurlar görmektedir. Ticari araçlar ve tüketiciye doğrudan doğruya mal ve hizmet sunanlar en az etkilenenlerdir. Çünkü enflasyonun asıl kurbanları, enflasyon karşısında reel olarak ( enflasyon, faiz vs. etkilerden sıyrılmış olarak) gelir kaybeden sabit ve dar gelirlilerdir. Bununla beraber yine araştırmalara göre gelir düzeyi yükseldikçe, enflasyondan olumsuz olarak etkilenme oranı belirgin bir biçimde düşmektedir.

Enflasyonist ortamda tasarruflar büyük oranda dövize çevrilerek saklanmaktadır. Bankalar ise, önceki yıllara oranla, ikinci sıraya gerilemiştir.

Enflasyonist ortamdaki önlemlere bakıldığında,  aileler ilk tepki olarak tasarruflarını azaltıp tüketimini kısmaktadır. Ancak enflasyonun etkilerini azaltamayan aile harcama kısıntılarına gider. Araştırmalara göre en yüksek kısıntıyı giyim masraflarında yapar.  Bunu sırasıyla mutfak, tatil, eğlence ve kitap-gazete vb. harcamalar takip eder. Fazla çalışma ve diğer aile fertlerinin de çalışması başka bir çözüm yoludur. Aile, son olarak da servetin çözülmesi (altın vb. ziynet eşyalarının satılması) ve borç alma yollarına başvurur.

Türkiye’de yirmi yılı  aşkın süredir devam eden enflasyon sorunu, çeşitli zamanlarda çözülmeye çalışılmış, fakat başarılı olunamamıştır. Anti-enflasyonist politikalar kısa dönemde ekonomide önce daralma ortamı yaratacaktır. Üretimin düşmesi,  reel  kârların gerilemesi ve işsizliğin artması sonucu ekonomideki tüm birimlerin bedel ödemesi gerekmektedir. Taraflar bu yükü üstlenmek istemektedir. Reel faizlerin yükselmesi ve kısa vadeli, kısmi ve yüzeysel anti-enflasyonist politikalar uygulanması bir diğer başarısızlık nedeni olmuştur. Hızlı nüfus artışı, tüketim beklentileri yüksek genç ve dinamik nüfus, Türkiye’nin doğal enflasyon oranının yükselmesine yol açmıştır. Enflasyonun uzun yıllar devam etmesi, ekonomik birimlerin uyum mekanizması geliştirmesine neden olmuştur. Bu da anti-enflasyonist politikaları olumsuz etkilemiştir.

Türkiye Enflasyonla Mücadelede Nasıl bir Politika Uygulamalıdır?

Bu soru çözüme giden yolda bir başlangıç noktasıdır. Öncelikle, artık duymaya alıştığımız gibi halkın desteğinin sağlanması için enflasyonla mücadelede samimiyetin gösterilmesi gerekmektedir. Bunun göstergesi ise kamu gelirleri artarken kamu giderlerinin azalmasıdır. Kamuoyu bilgilendirilmelidir. Dış kaynak girişi sağlanmalı, iç borçlar temizlenmelidir. Bütçe açıkları zamlarla değil, özelleştirme gelirleri ve dış kaynak girişi ile sağlanmalıdır. Tekelci piyasa yapıları düzeltilmelidir. Sıkı para ve maliye politikası uygulanmalı, kayıt dışı ekonomi engellenmelidir. Seçimler sıklıkla yapılmamalıdır. İç piyasadaki daralma, ihracat artışı ile ikame edilmeli ve bu amaçla ihracat teşvik edilmelidir. Döviz tasarruf aracı olmaktan çıkarılmalı, faizler olması gereken reel değerin altına düşmeye zorlanmamalıdır. Çünkü, finansal yatırımlar faizden sonra borsa yerine dövize yönelebilir. Dış ticaret açığının boyutları ve turizm gelirlerinde beklenen artışın olmaması, dövizde hızlı artış beklentisi yaratır. Dolayısıyla, enflasyon-faiz-kur dengesinde yaratılacak suni değişiklikler ,bugün yaşadığımız gibi, krize yol açar. Tüketici bilinçlenmeli, aşırı fiyat artışı yapan ve kalitesiz mal satan firmaların ürünlerini talep etmemelidir. Kısa (1 yıl), orta (2-3 yıl) ve uzun (4-5 yıl) vadeli bir istikrar programı uygulanmalı ve anlık çözümler yaratılmamalıdır.

Bugün dünyada enflasyonla yaşayan üç ülke kalmıştır. Türkiye, Sudan ve Venezüella. Bu mücadeleyi kazanmış devletlerden olan Kazakistan iyi bir örnek oluşturmaktadır. 1991 yılında %137 olan enflasyon %11.2’ye kadar düşürüldü. IMF ile beraber oluşturulan program doğrultusunda ilerlenirken hükümetin yaptığı iyi niyetli bir uygulama sonucu her şey yeniden rayından çıktı. Fakat, sonradan sürdürülen kararlılıkla tekrar istedikleri noktaya geldiler. Bir diğer örnek model ise Polonya’dır. 1996 başında parasından dört  sıfır atarak yeni bir para birimine geçmiştir.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi enflasyon çözümsüz değildir. Kararlı bir uygulama ile Türkiye enflasyonu yenebilir. Zaman zaman görülen düşüşler ( Kazakistan örneğinde olduğu gibi) her şeyin bittiği anlamına gelmez. Bu zor bir yoldur ve herkese görev düşmektedir. Toplumun görevi ise inanmaktır.

Feray Canbay
http://afyuksel.com
25.04.2001

Kaynakça:
İzmir Ticaret Borsası Yayımı
İktisat Dergisi  İsmail Bircan (Anadolu Üniversitesi öğretim üyesi, D.P.T. Danışman-Uzmanı
İTO (İstanbul Ticaret Odası) istatistik

 


Üst Ana sayfa e-mail