Dinlerin
Evrenin yaratılışı ile ilgili söyledikleri de en az bilimin söylediği
kadar ilginç.
Örneğin
Tevrat şöyle başlar:
"
Tanrı ilk önce gökleri ve
yeri yarattı. Yer biçimlenmemişti ve boşluktaydı ve derinliklerin
üzerinde karanlık kol geziyordu ve Tanrı'nın ruhu suların yüzeyinde
hareket ediyordu."
Yuhanna'ya
göre İncil'in başlangıcı da en az bunun kadar ilginçtir:
"Her
şeyin başlangıcında söz vardı, söz Tanrı'yla birlikteydi ve
Tanrı neyse söz oydu."
Hinduların
kutsal kitabı olan Rig
Veda'nın 10'uncu cildindeki 129'uncu ilahi daha da çarpıcı
ve düşündürücü.
Ne
varlık vardı o sırada, ne de yokluk.
Ne hava vardı, ne de onun ötesinde toprak.
Bir kımıltı mı? Nerede? Hangi örtü altında?
Dipsiz suların sonsuz derinliğinde mi yoksa?
Ne
ölüm vardı, ne ölümsüz olan bir şey,
Ne de gündüzü geceden ayıran bir işaret.
Ama Bir O vardı, nefes üflenmeden nefes alıp veren kendince,
Başka bir şey yoktu işte.
Karanlıklar
içinde karanlıklar dururdu,
Boyutları olmayan bir deniz gibi,
Mümkün olanı hâlâ biçimlendirmemiş bir boşluk,
Ta ki sıcaklığın gücü Tek olanı yaratana dek.
O
zaman, o Tek olanda, Arzu kıpırtıları dönüştü varlığa,
Ruhun ilk tohumudur Arzu.
Kalplerini bilgelikle soruşturmaya vermiş kişiler
Varlığın yoklukla nasıl akraba olduğunu gördüler.
Çizgilerini boşlukta uzatıp giderken soruyorlardı:
Bunun üstünde ne olmalı, altında ne olmalı ?
Tohumu verenler ve güçler oradaydı,
Altta serbest enerji, üstte hızlı eylem.
Kim
gerçekten biliyor ve açıklayabilir ki,
O ne zaman doğdu ve dünya nasıl yaratıldı ?
Tanrılar, dünya yaratıldıktan sonra geldiler:
O halde dünyanın nereden çıktığını kim bilebilir ?
Dünya
yaratıldı mı, yoksa kendince mi oluştu,
Bunu gerçekten sadece o bilebilir;
Göklerin en yücesinde kollayıp gözeten bilebilir,
Gerçekten bilir, ama bakarsınız, o bile bilemez belki !
İstanbul
- 04.02.2003
http://sufizmveinsan.com
|