Hafıza
Molekülü adlı yazımda protein adı verilen moleküllerin,
genetik şifrenin etkinlik kazanması ile varolduğunu belirtmiştim.
Protein sentezi adı verilen bu işlem, kendi içinde komplike
ayrıntıları barındıran bir işlemdir. Konunun ayrıntılarıyla
sizleri yormak yerine temel noktalarından bahsetmek istiyorum.
Hücresel
yaşamın kontrolü ve dolayısıyla tüm canlılardaki hayatsal
faaliyetler, genlere bağlıdır. Deoksiribo Nükleik Asitte
(DNA) belli sayı ve sıralarda nükleotid bazlarının oluşturduğu
diziler gen birimlerini oluşturur. Genetik şifre,
metabolizmada bulunan amino asitler ile proteinler arasındaki
iletişimi sağlar. Hayvansal ve bitkisel besinlerden aldığımız
proteinler neden hücrelerimizde direk kullanılmıyor da, bu
proteinlerin yıkımı ile elde edilen amino asitlerden yeni baştan
protein sentezi yapılıyor?
Her
canlının çekirdeğinde yapısal tüm proteinlerin şifresi
bulunmaktadır. Yapısal proteinler, bir hücrenin yapısını
oluşturan tüm organel ve birimlerin yapılarına katılan
moleküllerdir. Dolayısıyla evrimsel süreç içinde şekillenen
hücrelerin yapıları da birbirlerinden çok büyük farklar içermektedir.
Genetik şifrede meydana gelen mutasyonlar şifrenin yapısında
değişiklikler meydana getirmiş ve bunun sonucunda da farklı
genler ve farklı proteinler oluşmuştur.
Geniş
yelpazede çeşitlilik gösteren proteinlerin en alt birimi
amino asitler tüm canlılar da sadece 20 çeşittir. İnsanlarda
20 çeşidi kullanılırken, evrimin daha alt sıralarında yer
alan canlılarda bu sayı giderek
azalır.
Amino
asitlerin kimyasal yapıları, adından da
anlaşılacağı üzere bir amino (NH3), birde karboksil
asit (COOH) grubundan oluşur. Amino asitler arasında farkı
ortaya koyan faktör bu ana yapıya benzen halkası, alkali
grubu gibi kimyasal moleküllerin eklenmesidir.
1966
yılında Marshall Nirenberg tarafından nükleotidler ile amino
asitler arasındaki bağlantıyı sağlayan genetik şifre belirlenmiş oldu. Buna göre
genetik şifre, üçlü nükleotid dizilerden oluşur. Amino
asitleri kodlayan ve kodon adı verilen üçlü nükleotid
dizisi vardır.( AUU, GCG, UUG, UAA vb.)
Kodon
sayısı 4 nükleotid arasında üçlü kombinasyonla 64
(=4*4*4) ihtimal gerçekleşebilir. Oysa protein sentezi için
20 amino asit kullanılır. Genetik şifreyi oluşturan 64
kodondan 61 tanesinin amino
asit karşılığı olduğu bilinmektedir. Amino asit sayısının
kodonlardan düşük olması, aynı anlamı veren birden fazla
kodonun olduğunu gösterir Amino asitleri şifreleyen kodonlara
anlamlı kodon denir. Üç tane kodonun ise (UAA;
UAG; UGA) amino asit karşılığı yoktur, fakat protein
sentezini sonlandırıcı (Terminatör) işaret görevini yerine
getirirler. Bu kodonlara anlamsız kodon adı
verilir. AUG kodonu ise protein sentezini başlatıcı işareti
veren kodondur. Bu kodon aynı zamanda bir amino aside karşılık
anlam içerdiği için anlamlı kodon sınıfında değerlendirilir.
Şifre
evrenseldir. Virüsten insana
kadar tüm canlılarda tüm kodların anlamları aynıdır.
Genin evrenselliği, genetik mühendisliği tekniklerinin geliştirilmesine
paralel olarak, günümüzde çok değişik organizma grupları
arasında gen aktarımları yapılmakta ve genlerin ürünlerini
yabancı konaklarda elde etmek mümkün olmaktadır.
Hücreler,
sitoplazmalarında belli bir enzime ihtiyaç duyduğunda,
genlerinde depolanmış olan şifreyi çözmeye başlar. Tüm bu
işlemler iki ana basamakta gerçekleşir. Mesajın protein
molekülüne çevrilebilmesi için öncelikle çekirdekten dışarıya
taşınması gereklidir. Bunun için, mesaj RNA molekülü şeklinde
kopyalanır (Transkripsiyon). Mesaj taşıyıcı RNA anlamında
mRNA adı verilen molekül, bir geni oluşturan nükleotid
dizisinin kopyasıdır. Çift zincirli DNA molekülünün sadece
anlatım yapılması istenen bölümünün çift zincirli bölümü
açılarak tek zincirinin kopyası çıkarılır. Orijinalinden
tek farkı Timin (T) nükleotidinin yerine Urasil (U) nükleotidinin
yer almasıdır.
Sentezlenen
mRNA molekülü, çekirdeği terk ederek sitoplazmaya geçer.
Hedef, ribozoma varmaktır. Şifre çözümünün ikinci evresi
mRNA nın mevcut kodonlarına denk gelen amino asitlerin
dizilimini gerçekleştirmektir (Translasyon). mRNA, protein
sentezinin gerçekleştiği organel olan ribozomlarla ilişkiye girer.
Ribozomların biyokimyasal mekanizması, mRNAdaki şifreleri
çözebilen taşıyıcı RNA (tRNA) moleküllerini harekete geçirir.
Taşıyıcı RNA molekülleri, mRNA molekülündeki kodonlara göre,
uygun amino asitleri uç uca ekler. tRNA nın şekli
aynen küçük t harfi şeklindedir. Alttaki uzun sapın ucunda
bir amino asit bağlıdır. Üst taraftaki kısa uçta ise üçlü
nükleotid baz vardır ve bu bölüme antikodon adı
verilir mRNA daki kodonların bilgisine karşılık 61 çeşit
tRNA mevcuttur. Her kodona bir antikodon karşılık gelir. Tüm
mekanizma anahtar kilit sistemine uygun olarak işlerliğini sürdürmektedir.
Taşıyıcı
RNA molekülleri, mRNA molekülündeki kodonlara göre, uygun
amino asitleri peptit bağları ile uç uca ekler.
İki
evrede işleyen protein sentezi, prokaryotik(çekirdeği olan hücreler;hayvan
ve bitki hücreleri)
ve ökaryotik(çekirdeği olmayan hücreler; bakteriler) hücrelerde
gerçekleşir. Ökaryotik hücrelerde genetik bilginin şifrelenmesi
ve şifrenin işleyişi prokaryotlara oranla biraz daha karmaşıktır.
Çünkü ökaryot genlerde kodlayıcı (eksonlar) ve kodlayıcı
olmayan (intronlar) bölgeler mevcuttur. Birinci evrenin sonunda
ekson ve intron bölgelere sahip öncü bir mRNA sentezlenmiş
olur. Daha sonra bu
moleküldeki intron bölgeler özel enzimler tarafından kesilip
atılır. Ancak bu işlemin akabinde ribozomda işlemler sürdürülebilir
.Protein sentezinin yürütülmesinde bir çok enzim ve protein
faktörleri rol oynar.
Protein
sentezi sırasında meydana gelebilecek mutasyonlara karşı bir
tamir mekanizması yoktur. Replikasyon(DNA nın kendini eşlemesi)
işlemi sırasında meydana gelebilecek hataları onarıcı, onarım
sistemlerinin olması yanında DNA nın çift zincirli yapısı,
hataları minimuma indirmiştir. RNA da onarım sisteminin yokluğu
ve tek zincirli yapısı bir çok dezavantajları da beraberinde
getirir. Karşılaşılan en tipik problem mRNA’daki nükleotidlerden
birinin aradan çıkmasıdır. Bu durumda tüm kodonlar değişecektir.
Bu durumu örnek ile açıklayalım;
AUG-UGC-GAU-GCC-GAA-UCG-CUA-GCC-UGA
bir mRNA molekülü kırmızı
renk başlatıcı mavi renk bitirici kodondur.
Guanin
(G) nükleotidi mutasyon ile aradan çıkarsa tüm kodonlar değişecektir.
AUG-UGC-GAU-GCC-AAU-CGC-UAG-CCU-GA
molekülü oluşur.
Bu
durumda sentez sonucunda istenmeyen bir protein elde edilebilir
yada sentez yarıda kesilmiş olur. Eğer mutasyon, başlatıcı
kodonda meydana gelirse bu defa sentez ribozomlarda başlatılamaz
ve mRNA 20 dakikalık süre içinde parçalanır.
Çeşitli
varyetelerde meydana gelebilen mutasyonlar evrimsel sürecin işlemesinde
rol oynamaktadırlar. Günümüzde AIDS virüsü olarak bilinen
HIV virüsünün kalıtım materyali RNA molekülüdür. Tedavi
yöntemlerinin başarısızlığa uğramasının en temel nedeni
HIV in kendini sürekli değiştirmesidir. RNA da meydana gelen
mutasyonlar gün geçtikçe yeni tiplerde virüslerin oluşumuna
sebep olmaktadır. Bu yöndeki değişimler, yürütülen tüm
çalışmaların yeni baştan başlatılmasına neden olmaktadır.
Evrensel
şifrelerimiz her an mutasyona uğrayıp değişimler ortaya
koyması yanında değişmez kuralların hüküm sürdüğü bir
sistemde işlerliğini sürdürmektedir.
İstanbul
- 06.06.2001
http://afyuksel.com
Kaynak:
Moleküler
Genetik 2
Prof. Dr. Güler Temizkan
|