Başımıza gelen her olay, bizler tarafından her ne kadar hayır yada şer olarak algılansa da, esasında beyinde bulunan sonsuzluğa açılacak kapıları açmaya vesile olarak değerlendirilmelidir.

İnsan beyni atalarından gelen genetik datalar ve toplumdan, şartlanmalar yoluyla gelen bilgiler ile kayıt altına sokularak belli sınırlar içinde hareket etmeye zorlanmıştır.

Bu sınırlar, evrimin ve evrenin doğal sonucu olarak zorlanmaya başlandığı anda insan zihninde kilitlenmeler baş göstermiş. Kişiler ister istemez derin kaygı ve korkulara kendilerini sürüklemişlerdir.

Hatta bazı kişilerde bu durum çok derin noktalara ulaşmış.  Depresyon ve  paranoya gibi vücutta ve zihinde derin yaralar açma noktasına kadar varmıştır.

Bu söylediklerimizi örneklerle açmaya çalışalım. Yaşanan bir deprem sonrası doğaya oluşan güvensizlik kendisini daha sonrasında kaygı ve korkulara bırakmıştır. Bunu devam ettiren süreçte ise oluşan ekonomik deprem, sisteme ve siyasete olan güveni yıkmış tabiri caizse insan bilinci adeta boşalmıştır.

Yaşanan her yıkımın aslında daha büyük ve gelişmiş bir sistemin temeli olacağı akıllardan çıkmaması gereken bir noktadır. Nitekim depremden sonra çıkan yapı-denetim kararları ve ekonomik krizden sonra çıkan ekonomik reformlar bu dediklerimize açık birer örnektir.

Gelelim insan beynine, yaşanılan her olayın beynin gelişimine olumlu katkılar yapabileceği unutulmamalıdır. Bunu her ne kadar hayır yada şer olarak adlandırsak dahi... Beyin karşılaştığı yeni yıkımlarda karşımıza sürekli yeni imajlarla gelecek ve böylelikle gelişim sürecine devam edecektir.

Bu dediklerimiz göz önüne alındığında, arabanızın marj dişlisi bozulduğunda sakın üzülmeyin, çünkü bu sizinle arabanız arasındaki iletişimi artıracak böylelikle arabanızı daha iyi tanıyabilme imkanı bulacaksınız.

Çok sevmiş olduğunuz bir DOST’unuzdan ayrıldığınızda bundan sonra ne yaparım diye derin bir kaygıya düşmeyin. Beyin kendine yeni çevreler bulacak ve açığa çıkaramadığı manalarını, yeni girdiği bu ortamlar sayesinde açığa çıkarabilecektir.

Bu işten çıkarılmak zorunda kalırsam ne yaparım diye korkuya kapılmayın. Zira beyin yeni iş çevrelerine kendini yöneltecek belki de yeni işler öğrenecek böylelikle kendini bu olay vesilesi ile geliştirme imkanı bulacaktır.

Böylelikle başımıza gelen her olayın aslında beynin yada bilincin sonsuzluğuna olan süreci olarak değerlendirmemiz ve sürekli gelişmeye açık olan yanlarımız ile kaygı ve korkular yerine mutluluk ve huzur duymalıyız.

Kaygısız hoşça günler geçirmemiz dileğiyle....

İstanbul - 02.5.2001
http://afyuksel.com

 


Üst Ana sayfa e-mail