Genetik
Mühendislik ürünleri teknolojisi, yaşayan organizmaların genetik ana
yapısını değiştirmeyi ve elde edilen yeni ürünleri kar amaçlı olarak
satmayı hedefleyen bir çalışma koludur.Bu teknoloji bazı milletler
arası “yaşam bilimi” firmaları tarafından sürdürülmektedir.
Bu
firmalar çalışmalarının dünyadaki açlığı azaltacağını,hastalıkları
tedavi edeceğini,insan sağlığını olumlu etkileyeceğini, tarımda
sürekliliğin sağlanabileceğini iddia etmektedirler.Oysa, gerçekte
yapılan çalışmalara bakıldığında esas amacın dünyadaki tohum, gıda,
tıbbi ürünler, lifli besinler sektörlerini kontrol altına almak ve
monopol oluşturmak olduğu görülmektedir.
Genetik
Mühendisliği devrim yapan yeni bir teknolojidir.
Bu
mühendislik dalı halen gelişme açamasındadır. Sözkonusu teknoloji o
kadar güçlüdür ki sadece türler arasındaki değil insanlar, hayvanlar
ve bitkiler arasındaki genetik koruma duvarlarını dahi yıkabilir.
Çeşitli virüsleri, antibiyotiğe dirençli genleri, bakterileri vektör,
işaretleyici ve promoter olarak kullanarak genetik kodları kalıcı
olarak değiştirir ve daha sonra genleri değiştirilmiş organizmalar bu
genetik değişimleri kendilerinden sonraki nesillere kalıtım yoluyla
aktarırlar.
Dünya
üzerindeki bütün genetik mühendisleri genetik malzemeye ilaveler
yapmak, yeniden düzenlemek, düzeltmek, programlamak gibi işlerler
meşgul olmaktadırlar. Bitki, balık ve bazı hayvanların kromozomlarına
hayvan genleri ve hatta insan genleri enjekte edilerek hayal
edilemeyecek transgenic (farklı canlıların genleri arasında yapılan
transferlerden) yaşam biçimleri elde etmektedirler.Tarihte boyunca ilk
defa uluslarası bioteknoloji şirketleri yaşamın mimarları ve sahibi
konumu durumuna gelmişlerdir.
Kanuni
kısıtlamalar ve kurallar, isimlendirme şartları veya bilimsel
protokollar çok az olduğu için bio mühendisler yüzlerce yeni
‘’Franken foods’’ (yapay, farklı türler arası birleştirilmiş genlerden
oluşan besinler) ve tahıl türleri yetiştirmeye başladılar. Bunlar
gerçekten insana ve çevreye zarar verici niteliktedir ve ayrıca
dünyadaki milyarlarca çiftçi ve köylü içinde negatif sosyo ekonomik
etkileri vardır.
Gün
geçtikçe artan sayıda bilim adamı kullanılan gen ayırma
teknolojilerinin tam gelişmemiş, yanlış ve sonuçlarının
öngörülemediğini söyleyerek ikazda bulunmaktadır. Ancak, ABD nin
liderliğindeki bio teknoloji taraftarı hükümetler ve düzenleyici
kurumlar tüm Genetik Mühendiliği ürünü yiyeceklerin geleneksel
yiyeceklerle aynı olduğunu ve özel bir şekilde etiketlenmesine veya
pazarlama öncesi bir zararı olup olmadığının anlaşılabilmesi için bir
teste tabi tutulmalarına gerek olmadığını söylemektedir. Yeni cesur
dünyanın üretip kabul ettiği bu yapay yiyecekleri korkutucudur.
Şu anda
ABD’de dört düzineden fazla genetiği değiştirilmiş besin ve tahıllar
oldukça yaygın olarak satılmaktadır. 70 milyon acre (1acre=4046.9 m2)
tarım alanı üzerinde genetiği değiştirilmiş ürünler alanı ekili
durumdadır. Buna ilaveten bir firmanın ürettiği Bovine Büyüme
Hormonu (rBGH) düzenli olarak 500.000 süt ineğine enjekte
edilmektedir.
Süpermarketlerde ki işlemden geçmiş besinlerin çoğunda genetik katkı
maddeleri vardır ve testlerde bunu doğrulamaktadır. Buna ek olarak
düzinelerle genetiği değişmiş tarım ürünü geliştirilmektedir ve
bunlarda kısa bir zaman sonra piyasaya sürülmüş olacaklardır. Gelecek
5-10 yıl içinde ABD’ deki besin ve lifli gıdaların tamamının
genetiği değiştirilmiş olacaktır. Bunların arasında soya fasulyesi,
mısır, patates, canola yağı, pamuk tohumu yağı, papaya, domates ve
süt ürünleri sayılabilir.
Besin
ve lifli ürünlere uygulanan genetik mühendisliğinin sonuçları
belirsiz olduğu kadar hayvanlar, insanlar, çevre ve organik tarımın
geleceği için tehlikelidirde. İngiliz moleküler bilimci Dr.Michael
Antoniu’nun belirttiğine göre gen ayrıştırılması beklenmedik bir
şekilde toksik maddelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toksik
maddeler özellikle genetik mühendisliğin uygulandığı bakteriler,
mayalar, bitki ve hayvanlarda görülmektedir. Ancak, büyük bir sağlık
sorunu ortaya çıkana kadar bu sorun pek dikkati çekmeyecektir.
Bu
besin maddelerinin zararları :
Toksinler ve Zehirler
Genetik
mühendisliği uygulanmış ürünler potansiyel olarak toksik olup insan
sağlığını tehdit edici bir konumdadır. 1989 yılında L-tryptophan
isimli çok bilinen bir maddenin genetik mühendisliği uygulanmış bir
türü 37 Amerikalı’nın ölümüne ve 5000 kişininde sakatlanıp ölümcül ve
ızdıraplı bir kan hastalığına yakalanmasına (eosinophilia myalgia
syndrome ‘’EMS’’) sebep olmuştur.
Japonya’nın üçüncü büyük kimyasal şirketi olan Showa-Denko ilk defa
1988-89 yıllarında serbestçe satılan bileşimde genetik mühendisliği
uygulanmış bakteriler kullanmıştır. Düşünülen odur ki DNA nakli
işlemi sırrasında bakteriler bir şekilde kirlenmiş ve de bu
insanların hastalanmasına neden olmuştur. Bu yüzden Showa Denko
şirketi ilaçdan zarar görüp EMS hastağına yakalanan kişilere 2 milyar
dolar tazminat ödemiştir.
1999
yılında İngiliz basını Rowett Enstitüsün’den bilim adamı Dr.Arpad
Pusztai’nin yaptığı detaylı araştırma genetiği değiştirilmiş
patateslerin de zararlarını ortaya koymuştur.
Laboratuar testlerinde snowdrop çiçeğinin (kardelen çiçeği,
Avrupa’da yetişir ve daha kar kalkmadan çiçek açar) DNA sı ile
bilinen bir viral promoter olan Cauliflower Mosaic Virus (CaMv)
kullanılarak genetik yapısı değiştirilmiş patateslerin memeliler için
zehirli olduğu tesbit edilmiştir. Kimyasal kompozisyonu normal
patateslerden oldukça farklı olan bu patatesler farelerin hayati önemi
olan organlarına ve bağışıklık sistemlerine zarar vermiştir. En
tehlikelisi ise farelerin midelerinin iç yüzeyinde son derece ciddi
bir viral enfeksiyon ortaya çıkmıştır ki bunun da nedeninin CaMv
denilen viral promoter olduğu kesindir ve de bu madde bütün genetik
mühendisliğinin yarattığı ürünlerde kullanılmaktadır.
Dünyada
her geçen gün artan sayıda bilim adamı genetik manipülasyonun
besinlerde doğal olarak bulunan bitki toksinlerinin seviyesini
arttıracağını veya yeni toksinler yaratacağı konusunda ikazlarda
bulunmaktadırlar.
Bütün
bunlara rağmen yeterli denetim olmadığı için tüketiciler kobay olarak
kullanılmak durumundadırlar.
Artan
kanser riski
1994
yılında FDA, bir firmanın Büyüme Hormonu satmasını ve süt veren
ineklere bu hormonun enjekte edilmesini bilim adamlarının tüm
itirazlarına rağmen onaylamıştır. Bu ineklerin sütünden elde edilen
besinleri tüketen insanlarda göğüs, prostat ve kolon kanserine
yakalanma riski oldukça fazladır.
1998
yılında Kanada’da hükümetin görevlendirdiği bilim adamları farelerde
yaptıkları deneylerde prostat kanseri ve tiroid kistleri
olasılıklarına rastlamışlardır. Sonuç olarak 1999 yılı başlarında
Kanada hükümeti süt veren ineklerde bu hormonun kullanılmasını
yasaklamıştır.
Yiyecek allerjileri
Yiyecek
allerjisi olan kişiler de (ki Amerikalı çocukların %8 inde bu sorun
vardır) semptomlar hafif huzursuzluktan ani ölüme kadar değişkenlik
gösterir. Dolayısıyla bu kişiler günlük besin maddelerine eklenen
yabancı proteinlerden zarar görebilirler, çünkü söz konusu proteinler
insanlar tarafından şimdiye kadar hiç tüketilmemişlerdir. Gelecekte
olası bir kamu sağlığı felaketini önleyebilmek için pazarlama
aşamasından önce hayvanlarda ve gönüllü insanlarda uzun dönemli
testler yapılması gereklidir.
Ayrıca,
bu besin maddelerinin etiketlerine gerekli uyarıların yazılması da
besin allerjisi olan kişileri korumak açısından şarttır.
Ne
yazık ki FDA veya dünyadaki diğer kontrol mekanizmaları pazarlama
öncesi hayvan ve insanlarda testler yapılmasını rutin olarak talep
etmemektedirler. İngiliz bilim adamı Dr.Mae-Wan Ho’nın belirttiği
gibi genetiği değiştirilmiş besinlerin allerji yapma potansiyelini
kestirebilmek mümkün değildir, çünkü allerjik reaksiyonlar kişinin
allergenle temasından ancak bir müddet sonra ortaya çıkmaktadır.
Besinlerin kalitesi ve beslenmeye verilen zarar
1999
yılında Dr.Marc Lappe’nin Journal of Medicinal food dergisinde
yayınlanan makalesinde genetiği değiştirilmiş soya fasulyesinde
insanları kalp hastalıkları ve kansere karşı korumakta yararlı
phytoestrogen bileşimlerinin geleneksel soya fasulyelerine göre daha
az olduğu belirtilmiştir.
Antibiyotik Direnci
Gen
mühendisleri bir bitki veya mikroba yabancı bir gen ilave ettikleri
zaman onu başka bir gene bağlarlar ve bu da antibiyotik direnç simgesi
(antibiotic resistance marker-ARM) olarak isimlendirilir. Bu sayede
ilk verilen genin ev sahibi organizmada başarılı bir şekilde kalıp
kalmadığı tesbit edilir.
Bazı
araştırmacılar bu ARM genlerinin beklenmedik bir şekilde hastalık
yapan bakteriler veya mikroplarla birleşebileceği ikazını yapmakta ve
geleneksel antibiyotiklerle tedavisi mümkün olamayacak hastalıkların
ortaya çıkabileceğini belirtmektedirler. Örneğin salmonella’nın yeni
tipleri,e-coli, kampilobakter bunlardan bazılarıdır. Avrupa Birliği
yetkilileri bütün genetiği değişmiş ve ARM taşıyan besinlerin
yasaklanmasını öngörmektedirler.
TOPRAKTA VE ÜRÜNLERDE DAHA FAZLA TARIM İLACI KALINTISI
Yapılan
çalışmalarda genetiği değiştirilmiş ürünler yetiştiren Amerikalı
çiftçilerin geleneksel tarım yapan çiftçilere göre daha fazla tarım
ilacı kullandıkları tesbit edilmiştir, çünkü bu bitkiler tarım
ilaclarına karşıda dirençlidir.
İlaca
karşı dirençli olan bu bitkilerin özelliği tarım ilaçlarından zarar
görmemeleridir. Dolayısıya çiftçiler bitkilerdeki haşeratı öldürmek
için tarım ilaçlarını fazla miktarlarda kullanabilmekte ve bitkide
bundan zarar görmemektedir:
Bio
teknolojide lider olan şirketler aynı zamanda toksik tarım
ilaçlarınıda üretip satmaktadırlar, dolayısıyla bu şirketler
bitkileri özellikle genetik olarak ilaca karşı dirençli olarak dizayn
etmekte ve böylece çiftçilere daha fazla tarım ilacı satma imkanı
bulmaktadırlar:
GENETİK KİRLİLİK
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekili olduğu alanlardan genetiği
değiştirilmiş polenler rüzgar, yağmur, kuşlar, arılar ve polen
taşıyıcı böcekler tarafından hem organik hem de normal tarımın
yapıldığı alanlara taşınmakta ve buradaki ekinlerin DNA sını
kirletmektedir.
Organik
tarımla uğraşan çifçiler genetik kirliliğin kontrol edilemeyeceğini
savunmakta ve bunların yaşayan canlılar oldukları için
çoğalabileceklerini, göç edebileceklerini, mutasyona
uğrayabileceklerini belirtmektedirler.
Faydalı
Böceklerin ve Toprak verimliliğinin zarar görmesi
Bu
yılın başlarında Cornell Üniversitesinden bazı araştırmacılar
şaşırtıcı bir keşifte bulundular. Genetik olarak değiştirilmiş
mısırların polenleri Monarch kelebeklerini zehirlenmesine sebep
olmaktaydı. Araştırmalar bu tür ürünlerin yararlı böceklere ve
topraktaki yararlı mikroorganizmalara belki de kuşlara bile zarar
verdiğini tesbit etmiştir.
Yeni
virüs ve bakterilerin yaratılması
Yıllar
önce Michigan State Üniversitesinde yapılan deneyler bitkilerin
genetiğini değiştirmenin ve onları virüslere karşı dirençli yapmanın
söz konusu virüslerin mutasyonla daha etkin bir hale gelmesine yol
açtığını belirlemiştir.
Sosyo
ekonomik Zararlar
Genetiği değiştirilmiş yiyecekler ve bio teknoloji ürünü gıdaların
kullanımı 12.000 yıldan beri devam edegelen geleneksel tarım üretimine
sekte vurmakta, kullanılmakta olan Terminatör Teknolojisi gibi
metodlar tohumların kısırlaşmasına sebep olmaktadır. Böylece dolaylı
bir şekilde zorlanan çiftçiler çok daha pahalı olan genetik
mühendisliği ürünü tohumları bir avuç global monopolden almak zorunda
kalmaktadırlar.
Ms.Cummins makalesinden özet
İstanbul - 18.08.2005
http://sufizmveinsan.com
|