İstenilen özellikte
organizma yaratmak amacıyla istenilen genleri kromozomlara
ekleme yöntemlerini kapsayan uğraşların tümü, genetik mühendisliği
çatısı altında toplanmaktadır. Gregor Mendel’in özellikle
bezelye bitkileri üzerinde yaptığı çaprazlama çalışmalarının
amacı temel genetik kurallarını keşfetmekti. Elde edilecek
bulgularla doğanın imkan verdiği en üstün kalitedeki ürünü
çok sayıda elde fikrine de hizmet ediyordu. Fakat yapılan çalışmalar
aynı tür içindeki bitkiler ile kısıtlı kalmaktaydı.
Yıllar boyunca
organizmalar da istenilen niteliklerin elde edilmesi çalışmaları
tür içinde kısıtlı kalmış ve büyük ölçüde rastlantıya
dayanmıştır Bu kısıtlamanın bilincine varan araştırmacılar
çalışmalarını tür engelini kırma yolunda çabalara yöneltmiştir.
Genetik mühendisliği diye bir terimin kullanılmadığı ve
bugünkü anlamda çalışmaların henüz yapılmadığı yıllarda
özellikle bitki ıslahcıları çeşitli teknikler geliştirerek
doğal olarak eşleşmeyen türlere ait organizmalar arasında
gen aktarımları (yapay tozlaştırma) gerçekleştirmişlerdir.
Elde ettikleri rekombinant bireyleri eşeyli üreme(çiftleşme)
yöntemi ile üretmeyi başarmışlardır. Bu şekilde doğal
olarak meydana gelemeyen gen kombinasyonları elde etmeye yönelik
uğraşlar, bir anlamda genetik mühendisliğinin başlangıcı
olarak kabul edilebilir.
1960’lı yıllarda
somatik (2n kromozoma sahip vücut hücreleri=diploid) hücrelerin
birbirleriyle kaynaşabildiği (Füzyon yöntemi) ortaya konulmuş
ve genetiğin biliminin bir alt birimi olan somatik hücre
genetiğine dayanarak, gen aktarım çalışmaları somatik hücre
düzeyine indirilmiştir. Bu çalışmalar eşeyli üremenin dışındaki
yollardan yararlanılan ilk çalışmalardı.
1970’lı yılların
başında ise, o yıllara kadar oluşan temel ve teknik
bilgilerin birikiminin yardımıyla, amaçlanan genetik yapıya
uygun gen kombinasyonu yaratılmasına yönelik çalışmalar
moleküler düzeye inmiştir. DNA nın üç boyutlu moleküler
yapısının keşfi, replikasyon, rekombinasyon yeteneklerinin
aydınlatılması, genin işlevsel tanımının yapılması, gen
anlatımının ve düzenlenmesi işlevlerini açıklığa kavuşturmuş,
böylelikle rekombinant DNA teknolojisinin gelişimine de ön
ayak olmuştur.
Rekombinant DNA
teknolojisi, gen klonlaması, DNA klonlaması, genetik manipülasyon
ve en popüler olarak da genetik mühendisliği terimleri bir çok
bilim adamı tarafında çoğunlukla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Genetik Mühendisliği;
genetik analiz yapmak ya da istenilen özellikte organizma geliştirmek
amacıyla, bir tür içinde veya farklı türlere ait
organizmaların genleri üzerinde, planlı yürütülen çalışmalardır.
Bu teknolojinin uygulama alanları, temelde, ekonomik bakımdan
önemli organizmaların ve onların özelliklerinin geliştirilmesini
kapsamaktadır.
Genetik mühendisliğinin
etkilediği uygulama alanlarının başında endüstri
gelmektedir. Çeşitli endüstriyel ürünlerin (ilaç,besin
vb.) istenilen nitelikte ve bol miktarda elde edilmesine yönelik
çalışmalar endüstri sektörünün bu teknolojiye büyük yatırımlar
yapmasına yol açmıştır. Tıpta ,özellikle kalıtsal hastalıkların
tanısının konmasına olanak sağlamakta ve bu hastalıkların
tedavisi açısından da ileriye yönelik ümit vermektedir. Tarım
ve hayvancılıkta da istenilen niteliklere sahip bitki ve
hayvanların yetiştirilmesinde büyük ölçüde kullanılmaktadır.
Bunlara ek olarak, çevre kirlenmesinin önlenmesi, madencilik
vb. daha bir çok alanda genetik mühendisliğinden yararlanılmaktadır.
Bir Amerikan
firması, mısır yada daha başka tahılların köklerinde yaşayan
Pseudomonas fluorescens türü bakteriye, normalde
toprakta yaşamayan, ama böcek öldürücü bir zehir
sentezleyebilen Bacillus thuringiensis adlı bakterinin
zehir kodlayan gen bölgesini eklemiştir. Genetik yapısı değiştirilerek
tarlalara bırakılan Pseudomonas fluorescens, tahılların
köklerine zarar veren mayısböcekleriyle mücadelede çiftçilerin
en büyük yardımcısı olmuştur.
Tarımcılıkta
etkin başarıların elde edilmesinde büyük katkısı olan
genetik mühendisliği, aynı başarıyı hayvancılık sektöründe
henüz sağlayamamıştır. Bunun nedeni genetik araştırmacıları,
henüz naklettikleri genin kromozomda nereye girdiğini kontrol
edememeleri dolayısıyla da yanlış proteinlerin sentez
edilmesidir. Yanlış proteinler, üretilen hayvanların
fizyolojilerinde ve morfolojilerinde istenmeyen olumsuz sonuçların
görülmesine sebep olur.
Rekombinant DNA
teknolojisinde izlenen olaylar dizisi genelde,bir organizmadan
elde edilen ve içinde istenilen geni taşıyan DNA parçalarının,
taşıyıcı özellikte bir DNA molekülüne bağlanarak
rekombinant DNA oluşturulması, rekombinant DNA moleküllerinin
uygun bir konak hücreye sokularak orada çoğaltılmasıdır.
Çoğaltılan genler (DNA parçalar) ile kitaplıklar oluşturulmaktadır.
Bu olaylar dizisine genel olarak gen klonlaması adı verilir ve
neticede çeşitli genlere ait bir kitaplık oluşturulur.
Genetik Mühendisliğinde yürütülen çalışmaların aşamaları
sırasıyla şöyledir:
Gen
izolasyonu:
İstenilen geni
taşıyan DNA parçalarının elde edilmesidir. Bu amaç için
çeşitli yollar kullanılır. Bunlardan biri izole edilip saflaştırılmış
DNA moleküllerini çift zincirli yapılarını bozmadan parçalamaktır.
Bunun için özel enzimler kullanılmaktadır. Bu enzimler DNA
molekülünde özel nükleotid dizilerini tanır ve orada
kesmeler yapar.
Rekombinant
DNA moleküllerinin oluşturulması:
İzole edilen
geni taşıyan DNA parçalarının çoğaltılmasını sağlamak
üzere onlara taşıyıcılık görevi yapacak uygun DNA moleküllerine
bağlanmasıyla elde edilen moleküllere rekombinant DNA adı
verilmektedir. Buna göre, genetik mühendisliğinde rekombinant
DNA kavramı doğal olarak birlikte bulunmayan (farklı kökenli)
DNA molekülleri arasında ,laboratuar koşullarında yaratılmış,
yeni bir düzenlemeyi (birliği) ifade eder. Geni taşıyacak
DNA molekülleri virüs DNAları, plazmidler ve cosmidlerdir.
Uygun bir hücreye
sokulması:
Rekombinant DNA
moleküllerinin konak hücreye sokulmasında vesiküller veya küçük
ve suda erimeyen lipit(yağ) yapısında cisimler olan
lipozomlar kullanılır. Lipozomlar hücrelerle(özellikle
hayvan hücresi) kolaylıkla kaynaşır ve DNA hücre içinde
serbest duruma geçer.
Son yıllarda
mikroinjeksiyon tekniği başarıyla kullanılmaktadır. Genin
konak hücre içine çok ince iğne ile enjekte edilmesidir.
Bakteriyofajların
(Virüs) konak hücrelere de kendini eşleyebilmesi esasına
dayanarak genin, virüs içine yerleştirilip rekombinant DNA
molekülünün oluşturulması ve istediğimiz geni taşıyan
fajın, konak hücreye girmesi ile sağlanır. Bu yönteme
Transfeksiyon adı verilmektedir.
Çoğaltılan
genlerin seleksiyonu:
Konak hücrede
istenilen genin bir çok kopyası oluşturulmasından sonra bu
genlerin izole edilmesi gerekmektedir. Bunun için daha önceden
radyoaktif olarak işaretlenmiş genler(marker) kullanılmaktadır.
Bu işaret geni U.V. ışığının altında kendini belli edeceğinden
kolaylıkla yeri saptanabilmektedir. Saptanan gen özel enzimler
yardımı ile yabancı genden arıtılır ve saf olarak elde
edilir.
Bir diğer yöntem
ise genin anlatım yapması ile konak hücrede fenotipik (gözlemlenebilen
özellikler Ör:hücrede mavi renk plakları oluşturması) değişikliler
oluşturması ile klonlanan hücreler ile klonlanmayanlar
birbirlerinden ayrılabilir.
Bütün bu işlemlerden
sonra gen bankaları (genom kitaplığı) oluşturulur. Kitaplık
bir organizmanın tüm genotipini DNA dizilerinin tümünü yada
bir kısmını içeren DNA klonları topluluğudur.
1997 Şubat ayında
kuzu Dolly’i ortaya çıkaran klonlama teknolojisi ve ertesi yıl
insana ait embriyonik kök hücresi kültürü oluşturulması
genetik mühendisliğinde iki büyük atılımı gerçekleştirmiştir.
Özellikle embriyonik kök hücreleri blastosistlerden, kişiye
özel organ ve dokuların üretilmesi ile organ bağışında sürekli
olarak sorun yaratan doku uyuşmazlığı sorununun ortadan
kalkması, bu beklentiye temel oluşturuyor. Tedavi amaçlı
klonlama fikrinden tam uyum içindeki yeni dokuların yaratılması
düşüncesine geçiş ile yeni umutlar doğmuştur. Bu yöndeki
çalışmaların neticeye ermesi ile bireyin kendi hücrelerinden
üretilmiş organların nakli ile hasarlı organların değişimi
mümkün olacaktır.
Farklı
histolojik karakterleri sergileyen hücrelerimizin aslında
ortak bir DNA programına sahip olması, klonlama tekniklerine
gerek kalmaksızın, nükleotid dizilerde yapılacak değişikliklerle
arzu edilen tipte hücrelerin elde edilebilmesi mümkün olacaktır.
İstanbul
- 19.06.2001
http://sufizmveinsan.com
Kaynak:
Genetik mühendisliği notları
Bilim
Teknik Haziran 2001
|