Göbek
kordonu bebek için yaşamsal bir önem taşıyor. Çünkü bebeğin
anneyle olan tek bağlantısı olma özelliğine sahip. R ahim içi
yaşantıda bebeğin göbeği ile plesanta arasındaki bağlantıyı o
sağlıyor. Sindirilen besinleri o anneden alıp bebeğe ulaştıran
bir besin köprüsü olmanın yanında, fetusun solunum yolu ile
oksijen alıp ve karbondioksit atabilmesi ve yine onun sayesinde
mümkün oluyor. Yani göbek kordonu bir anlamda dalgıç ile tekne
arasındaki bağlantıyı sağlayan hortuma benziyor.
Bebeğin yaşaması sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesinde bu
denli yaşamsal bir öneme sahip olan göbek kordonu kimi zaman
bazı sorunlara yol açabiliyor. Kordona bağlı olarak
gelişebilecek bu sorunlar; kordon dolanması, kordon
düğümlenmesi, kordon sarkması, kordon kistleri, kordonun uzun
yada kısa olması, kordonunun plesantaya anormal bağlanması
olarak özetleniyor... Fakat güzel olan bir şey var...Doğanın
koruma mekanizmaları çoğu zaman işi şansa bırakmıyor.Bu nedenle
dalgıç ile karşılaştırıldığında bebeği koruyan pek çok faktör
var.
Kordon Dolanması
Kordonun anne karnındayken veya doğum sırasında bebeğin boynuna
veya değişik bölgelerine dolanması ‘kordon dolanması olarak
adlandırılıyor.Bu sorun genellikle ‘uzun kordon’ sorunu ile
birlikte görülüyor ve göbek kordonu ile ilgili sorunlar arasında
ilk sırada yer alıyor.Kordonun boyna dolanması canlı doğumların
%25 inde (bunların %21 inda kordon boyna bir kez dolanmış
oluyor) görülüyor.Kordonun vücudun diğer organlarına dolanmasına
ise % 1-2 civarında rastlanıyor.
Kordon dolanmasının doğuma hiçbir zararı yok.Ayrıca sezaryen
müdahelesi de gerekmiyor.Ancak bazı durumlarda; örneğin, bebeğin
kalp atışlarında tehlikeli düşüşlere neden olduğunda ya da
doğumun gecikmesine yol açtığında sezaryen için bir neden teşkil
edebiliyor.
Diğer yandan, kordon iki yada üç kez dolanmışsa bu bebeğin
aşağıya inişiyle birlikte klordonun sıkışmasına ya da kan
akımının durmasına neden olabiliyor ve bu durum bebeğin hayatını
sıkıntıya sokabiliyor. Fakat altını çizmekte yarar var; tüm bu
durumlar son derece ender görülüyor. Endişe edilenin aksine
göbek kordonunun boynuna dolanması bebek ölümlerine nedenolmuyor.
Aksine bebeğin doğmadan ölümüne neden olan durumlar arasında en
alt sırada yer alıyor. Bu arada istatistiki bilgilerde “boyuna
dokuz kez dolanmış kolona rağmen sağlıklı doğmuş bebek “ olayı
bile var.
Kordon dolanması gebeliğin genellikle son üç ayında fark
ediliyor. Ancak detaylı bir ultrasonla bazen ilk üç ayda da
anlamak mümkün. En çok da doğum eylemi sırasında anlaşılabilen
bu sorun; bebek doğum kanalında ilerlerken, doğum ağrılarıyla,
kasılmalarla birlikte bebeğin kalp atışlarında azalmaya (ancak
bu ağtı ve kasılmalar geçince yeniden düzelir) neden oluyor.
Ancak bu durum çoğunlukla bebekte kalıcı bir hasara yol açmıyor.
Kordon Düğümlenmesi
Göbek kordonunu, boşlukta sıvı içersinde sallanan elastik bir
boru gibi hareket ediyor.Bebeğin hareketiyle bu kordonun
herhangi bir yerinden düğümlenmesi ise “kordonda gerçek düğüm”
olarak adlandırılıyor. Bazı bebekler göbek kordonlarında gerçek
bir düğüm ile doğabiliyorlar. Ortalama %1 oranında rastlanan bu
durum sonucu kordondaki kan akımının azalması bebeğin yaşamını
tehlikeye sokabiliyor.
Bir de “kordonda yalancı düğüm” denen bir durum var ki; bu durum
kordon içindeki damarların varis benzeri genişlemelerine
deniyor. Burada, kordon belirli bir bölgede o kadar çok
kıvrılmış oluyor ki, adeta bir düğüm gibi görülüyor. Bunun
nedeni damarlardan birinin daha uzun olması olarak açıklanıyor.
Bu damar kendi boyunu kordonun boyuna uydurmak için kıvrılıyor
ve düğüm şeklinde bir görüntü alıyor.
Yalancı düğümler genellikle bir sorun yaratmazken, kordonda
gerçek düğüm %6 ya varan bebek kayıplarına neden olabiliyor.
Özellikle tek amniotik kese içinde olan tek yumurta ikizlerinde
gerçek düğümlere daha çok rastlanıyor.
Gerçek düğümler çoğu zaman ultrasonda saptanamıyor. Ultrasaon
sırasında bebeğin kalp atım hızında azalma saptandığında, kordon
düğümlenmesi olasılığı düşünülmekle beraber (kordonla ilgili
diğer anomaliler de benzeri bulgulara neden olabildiği için)
kesin tanı konamıyor. Kesin tanı genelde doğum sırasında
konuyor. Buna rağmen ultrasonda kordonda düğüm olasılığı
saptandığında, doğumun mutlaka sezaryenle gerçekleştirilmesi
gerekiyor.
Kordon Sarkması
Su kesesi açıldığında kordonun bebekten daha önce dışarı çıkması
durumuna kordon sarkması deniyor.. %0.5 oranında karşımıza çıkan
kordon sarkması en sık fetal geliş bozukluklarında görülüyor.
Makat geliş ve yan geliş, önemli risk faktörleri arasında yer
alıyor. Bu anomaliye erken doğumlarda ya da bebeğin çok küçük
olduğu durumlarda da daha sık rastlanıyor. Annenin çok doğum
yapmış olması, çoğul gebelik, su kesesinin erken açılması,
kordonun normalden uzun olması ya da amniyon sıvısının fazlalığı
da risk yaratıcı faktörler arasında yer alıyor. Tanı muayene
sırasında kordonun elle hissedilmesi ile ya da vajina dışında
gözle görülmesi ile konuyor. Kordon sarktığında rahim
kasılmaları ile birlikte kordondaki dolaşım bozulabiliyor ve bu
bebeğin ölümüne yol açabiliyor. Durum anlaşıldığında bebek canlı
ise derhal sezaryenle doğuma gidilmesi gerekiyor.
Kordon Sıkışması
Göbek kordonunun bebeğin kol ve bacakları arasına ya da bebekle
plasenta arasında sıkışması ve rahatça hareket edememesi, kordon
sıkışması olarak adlandırılıyor. Bu duruma normal durumlarda sık
rastlanıyor. Özellikle kordonun kısa olduğu boyuna dolandığı
yada üzerinde gerçek düğüm olan olgularda daha sık görülüyor.
Amniyon sıvısının az olması ya da bebeğin iri olması da kordon
sıkışması açısından risk grubu oluşturuyor.
Normalde bebeğin kalp atım hızı dakikada 120-160 arasında
değişiyor. Hızın dakikada 100 atımın altına düştüğü ve birkaç
dakika içinde normale dönmediği durumlarda bazı önlemler almak
gerekiyor. Anne adayının sol yanına döndürülüp oksijen verilmesi
bunlardan biri. Genelde bebekler bu durumdan kolayca kurtuluyor.
Ama yine de bebeği riske atmamak işçin sezaryen en uygun doğum
yöntemi olarak görülüyor.
Kısa Kordon
Göbek kordonunun boyu 35 cm den kısa ise “kordon kısalığı” söz
konusu oluyor. Bu durum bebeğin doğum kanalına inişini
engelleyebildiği gibi doğum kanalından geçişini de
geciktirebiliyor. Kısa kordon, doğumun gecikmesine yol açarak
bebeğin yaşamını tehlikeye sokabildiğinden çoğu doğumda acil
sezaryene gidiliyor. Göbek kordonu kısalığı, ayrıca plasentanın
erken ayrılmasına da neden olabiliyor ki; bu erken doğum riskini
yükselttiği anlamına geliyor.
Kordonun plasentaya girişinde görülen anomaliler
Göbek kordonu genellikle plesantaya ortadan bağlıdır. Eğer
plesantaya ortadan bağlı değilse marjinal plesantadan söz
ediliyor. Bu tekiz gebeliklerde% 1 oranında görülürken, çoğul
gebeliklerde daha sık rastlanıyor. Su kesesi açıldığında
başlayan ani kanama ile belirti verebilen bu sorunla
karşılaşıldığında, kanın fetus kaynaklı olduğu saptanırsa acil
doğuma gidilmesi gerekiyor. Bu anomaliyi ultrason ile saptamak
genellikle olanaklı olmuyor. Eğer saptanabildiyse, doğumun
kesinlikle sezaryen ile yapılması gerekiyor. Durumun normal
doğumda fark edilmesi halinde ise bebeklerin yaklaşık yarısı
kaybediliyor.
Kordonda Tek Arter Varlığı
Normalde göbek kordonu içinde iki atardamar ve bir toplar damar
olması gerekiyor.
Bu damarlar ”wharton jeli” olarak adlandırılan özel bir destek
maddesi içerisinde yer alıyorlar. En dış bölümde ise amnios ve
koryon zarları bulunuyor.
Göbek kordonunda tek arter varlığı ise tüm gebelerde % 1
oranında rastlanan bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Tekiz
bebeklerin % 1 inde ikizlerde ise % 5 (en az bir bebekte) tek
umbilikal arter bulunabiliyor. Solda ki arterin eksikliğine daha
fazla rastlanıyor.
Göbek kordonu içindeki damarlar ultrason ilşe net bir biçimde
görülebiliyor. Rutin incelemelerde sadece bir büyük bir küçük
olmak üzere iki damar görülmesi ile tanı konuyor. Tek arter
varlığında, fetusta bir anomali olması ihtimali oldukça yüksek.
Bu anomaliler genelde idrar yolları ve kalple ilgili oluyor.
Ayrıca istatistiklerde göbek kordonunda tek atardamarı olan
bebeklerin % 25 –30 genetik sorunları olduğu bildiriliyor. Bu
nedenle doğum sonrası bu bebeklerin ayrıntılı incelenmesi ve
takibi gerekiyor.
Kordon Kisti
Kordon kistlerine hamileliklerin % 3 de rastlanıyor. Kordonun
boyunca herhangi bir bölgede ve damarların arasında olan bu
kistler düzensiz şekilli yapılar olarak karşımıza çıkıyor.
Kordon kistleri gerçek kist ya da yabancı kist olarak ikiye
ayrılıyor. Yalancı kistler 6 cm büyüklüğe ulaşabiliyor ve
wanrthon jelinin sıvılaşması sonucu oluşuyorlar gerçek kist
varlığında ise fetusta bir takım yapısal anomalilerin olup
olmadığının araştırılması gerekiyor.
Kistler kendiliğinden kaybolabiliyorlar. Gerçek yada yalancı
olsun kist varlığında fetusta % 20 yapısal ya da kromozonal
anomali olabiliyor. Kist ne kadar uzun süre kaybolmadan kalırsa
anomali bulunma riski de o derece yüksek oluyor.
Kaybolmayan kist varlığında amniyosentez ya da kordosentez
yapılması ve kromozomsal bir bozukluk olmadığının saptanması
gerekiyor. Büyük kistlerin olması durumunda ise bebeğin akciğer
olgunlaşması sağlanır sağlanmaz doğumun gerçekleştirilmesi
yaşamsal önem taşıyor.
İstanbul-22.08.2003
http://gulizk.com