Kirlenmek güzel değildir
“Nörolojik Çamur Bulaşınca Beynime”
Rabia kızımla birlikte onun istediği zamanlarda genellikle
Süleymaniye parkına giderdik. O oyuncaklarıyla oynar, sallanır
eğlenir, harçlık ister genelde çocuklarımla nitelikli beraberlik
nedir önceden bilmezdim. Öyle görmüş öğrenmişim. Çünkü ben
babamın yanımda oluşunu hemen hemen zor hatırlarım. Diğer
kardeşlerim hiç bilmezler. Neden? Mal mülk kazanıp bizi
kurtaracaklar. 17 yıl kalmış Almanya’larda. Senede iki sefer
izine gelmiş olsa iki ay kalabilse 17x 2=34 ay babalık etmiş
bana. Kardeşlerimden en kârlısı benim haaa. Diğer kardeşlerimin
biri 11 yaşında diğeri bir yaşında annem 32 yaşındaydı, babam
rahmetli olduğunda. Bazen ben babamı ararım da, “alın babamın
bütün mallarını, verin bana babamı” derim. Ancak, ilerleyen
yıllarda babamın mallarından bir kısmını elimden haksızca
kapsalar bile babamı hâlâ özlerim.
O
yüzden ben babamın yaptığı bu yanlış hayat kazanma programına
uymayarak genelde kızımın bu taleplerini de fırsat bilirdim. Hem
bu nimetten istifade etmek hem de kızım oyuna daldığında kitap
okumak zenginliğini yaşamak için. Çünkü, uzun yıllar insanın
kendini yetişmesi gerekli alanın evvela ailesi için olması
gerektiğini geç de olsa anlamıştım. Gelişimle ilgili yeni
teknolojileri takip ederek aileme ve toplumumuzun kirletilmiş
bilinçaltındaki bastırılmış ezilmişliklerle mücadele edebilmek
mümkün olacaktı.
Bu
da ancak beyinimin nörolojik sistemimin mana ve anlamsal
semantik yapısını verimli halde kullanarak elde
edebilirdim.Bulaşabilecek nörolojik kirlenmeden önce kendimin
sonra da ailemin temiz kalmasına dikkat edebilirdim. Böylece,
temiz bir toplumun bana düşen “Toplumsal Nakışlı Halı”mızın
“Gelişmişlik İlmeği”ni sağlam olarak bağlayabileceğime
inanıyordum.
Yine kızımla bir gün parktayız; ben kitap okuyorum o da benden
yaklaşık 20-25 metre uzakta oyunlarına dalmış durumda. Güneşli
bir mayıs günü açık havada nefes almanın engin zerafetini
farkında olmadan ciğerlerimize tertemiz oksijeni soluyor ve
kitap okumaya dalmış durumdayken hemen yakınımdan bir ses şöyle
sesleniyordu (yok çok kibar olmaya gerek yok aynen şöyle
bağırıyordu):
“ Sen
hayvansın… sen hayvan, hayvan, hayvan bıktım senden ne bu üstün
başın daha yeni değiştirmedim mi haaaa seni yaramaz çocuk
bıktım senden ………..” diyordu bir bayan sesi ve anne
olduğunu; çocuğuna davranış şekli normal hale gelmiş bu
toplumda hemen anlıyordum. Çeşmenin başında kızının elini
silerken küçücük kız çamura bulaştırdığı paçası için bu
ifadeleri hak etmiyordu. Kızın pantolonu kirlenmişti. Ancak,
benim de beynim Nörolojik anlamda kirlenmişti. Nörolojik çamur
bana kadar sıçramıştı. Ancak, çocuğun paçasından değil. Önce o
yavrunun annenin beynine bulaşan çamur. O hanım efendinin
sesinden kulaklarıma istemeden de olsa girmiş ve beni
kirletmişti. Çocuğa ve kendime yardım etmem gerektiğinin
ızdırabına o anda duçar olmuştum.
Her
nasılsa “Yaramaz” diye diye “Yararlılığın” nasıl
olabileceğini son 200 yüz yıldır öğrenemediğimiz için koskoca
bir imparatorluğu yedik hala doymadık, şimdi sıra çocuklarımızın
kirlenen pantolon paçası bahanesiyle masum beyinlerine geldi
sıra.
Kroşe yemiş boksör gibi olmuştum ; o esnada o anne iki buçuk üç
yaşındaki o yavrucağa sırf çeşmeden su içerken ayağını ve
paçasını çamura bulaştırdığı için o yavrucağa hem de kendi öz
annesi tarafından söylenen “ sen hayvansın sen hayvan,
hayvan, hayvan bıktım senden ne bu üstün başın daha yeni
değiştirmedim mi haaaa seni yaramaz çocuk bıktım senden …..”
cümleleri karşısında ne yapacağını şaşırmış bir durumdayken o
anne ve masum kızına çok yakın oturuyordum. Kadıncağızla
muhatap olamazdım belki kadıncağız yanlış anlayabilirdi. Ancak
gözlerim; o küçük yavrunun gözleriyle kenetlenmişti. İşte o anda
Mevlaonline hattımdan gelen yardımla O annenin duymasını
istediğim şekilde aynı ton, aynı eda ve daha şefkatli bir sesle
“
Rabia yavrummm gel yavrum gel ben de senin babanım, sen de
benim canımsın canım, canım, caaanııım” dedim. Kızım dalmış
olduğu oyunun sevincinden sesimi bile duymadı. Ve artık hiçbir
şey olmamış gibi kitap okumaya devam ederken yan gözümle de
onları olacakları seyrediyordum. Anne göremiyordu beni de çocuk
görebiliyordu.
Bu
sefer nörolojik kroşe yiyen o anne olacak hanımefendinin aniden
ses tonu değişmiş olarak şöyle dediğini duyuyordum kendi
yavrusuna: “ Ah yavrum, yine çamur mu ettin olsun yavrum
olsun” diyerek çocuğun paçasını siliyordu ki o küçük
yavrunun gözleri yine gözlerimde ve teşekkür edercesine
gülümsüyordu…..
O
esnada şu satırları not almıştım:
“Güneş beni ısıttığı zaman, gül bahçesine gideceğim.
Bir kırmızı gülün yaprağındaki yağmurdan artan damlayı…
Çamurla kirlenmiş çocuk gözyaşları; için öpeceğim”
O
anne o anda küçücük yavrusuna kötü davranmak istediği için değil
sadece temiz elbiseni kirlettin imajına hakim bir bakış açısıyla
bakmayı öğrendiği için, doğal olarak ne öğrendiyse sadece onu
yansıtabiliyordu. Onun da çocukluğunda üstünü kirlettiği için ne
kadar tartaklanmıştır kim bilir. Ancak doğru davranışı görünce
de hemencecik kendisini toparlayan bu annenin şahsında
umutluydum. Çünkü yeter ki toplumumuza doğru değerler
verilebilsin doğru araçlarla.
Birilerinin iki de bir delirmiş şekilde güya çocukların önünde
tartışmış olmamak için “Mutfaktan başka yerde Hırlaşılmaz” veya
“Adı lazım değil” dizilerinin çevrilmesi gibi değil elbette.
Aynı zaman da iddiaya girerim hiçbir “Psikolog” da o dizideki
gibi çat kapı misafirliği, akşamüstü sipariş yemekleri gibi
değildir. Adam bir mesleğin çöküşünün alt yapısını oluşturuyor
da hiçbir ses yok. “Demek ki tüm psikologlar böyledir” imajından
sorumlu olan hiç kimse bulunamasa bile hiçbir Psikolog veya Uzm.
bu konuda gerekli hiçbir çalışmaya rastlamadım. Bilinçaltı diye
bir realiteyi en önce sizler öğrenmiyor musunuz a güzel
toplumdan uzak yaşayan felsefevari Aristo, Deskartes hocanın
eşeğine ters binmiş azizler ?.(Nasrettin Hocanın torunu olsalar
sesleri çıkar kardeşimmm.)
Böyle bir durumda yine de sevgili anneler çocuklarına bazı
hayvansal takıları kimlerin duyarsızlıklarından öğrendikleri
araştırılması gereken başka bir sosyolojik konudur.
Bir
gün, arkadaşımı çay ocaklarının birisinde beklerken 30-35
yaşlarında bir insani kardeşimin güvercinlere simitleri ufaltıp
onları yemlediğini görünce ona yaklaşıp şöyle demiştim. ” Şu
anda bu kuşları yaradan onların rızkını sizin kanalınızla
veriyor siz ne kadar şanslı bir insansınız” demiştim. İşte o
an da bana göre küçücük yavrunun sessizce “imdaaat yok mu
beni kurtaran.! Kendisiyle barışamayan ve sevemeyen şu TV
düşkünü annenin elinden kurtarın!” feryadını atmosferin
boşluğuna fırlatan bu çocuk o anda bana iyilik yapma şansını
ulaştırmış ve ben de bu fırsatı inşallah
değerlendirebilmişimdir. Tıpkı o güvercinlere simit ufalayan o
insani kardeşim gibi.
Ben
Ne veya Ne kastediyorsam onu söyleyebilmeyi önceden ustalıkla
yapamazdım. Kafatasıma yaptığım eğitim yatırımlarımından sonra
yaşamı daha da kolaylaştırdığımı bu şekilde daha iyi farkına
varmaya başlamıştım. Genelde hep yanlış anlaşıldığımız durumlar
hemen herkesin başından geçmiştir. Hâlbuki, tüm insanlık genelde
başkalarından her bekledikleri iyi sonuçları önce kendilerinin
göstereceğini bilemezler.
Ben
de “Neme Lazımcılığı Parçalamak” adına ve kendi çocuğuma
davranışımı örnekleyerek “Ne Lazımsa Paylaşmak” adına iyi bir
şeye vesile olabilmenin haklı gururunu yaşamaktan mutluydum.
Çünkü kızım o anda canlı yayın babasının o tavrının neden ve
niçin olabileceğinin izahını yapma şansımı yitirmemiştim.
Cep
telefonum çaldı. Zamansız gelen bir meşguliyetimi tamamlamak
için o güzel öğleden sonrasında parktan ayrıldık. İşlerimi
halledince uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımın işyerine
uğramıştım. Uzun zamandır görüşemiyordum. Hoşbeşten sonra
işlerimizin bereketi ve alışkanlık haline gelmiş karşılıklı “Allah
hayırlısını versin” “Amin” motorize cümlelerinden
sonra.ayrılmak için müsaade isteyeceğim esnada duvarda asılı
çerçevede bilgisayar fontlu şu yazılı olanları gördüm. Yazanı
belli değildi. Sormadım, çünkü Anonimdi. Arkadaşımın “bi çay
daha içer misin” demesini fırsat bilerek sırf yazı için “hadi
söyle bakalım” dedim.Çay ikram etmek için pasajın içindeki
megofona seslenirken çerçevedeki yazılı olanların telefonumla
fotoğrafını çektim. Anonim iki dörtllükte şunlar yazıyordu:
“KAMÇIYLA YÜRÜMEZSE AT
SÖZ DİNLEMİYORSA EVLAT
BİR DE HUYSUZ İSE
AVRAT
NİDERSİN ÖLÜYÜ, GİR
AĞLA… ÇIK AĞLA…
DEH DEMEDEN YÜRÜYORSA
AT
EĞER SÖZ DİNLERSE
EVLAT
BİR DE İYİ İSE AVRAT
NİDERSİN DÜĞÜNÜ GİR
OYNA… ÇIK OYNA…”
“Hoşuna mı gitti ?” dedi ve gururlandı “Her yazıyı asmam ben
dedi”
“Yazanı belli mi, kimin” dedim
“Sen yazana değil; yazıya bak” dedi.
Sustum, çay geldi içtik sohbet devam etti etmesine de….
Üç
gün sonra aşağıdaki düşüncelerimi bilgisayarda yazıp
çerçeveletip kendisine bir başka gün tekrar ziyarete gittiğimde
yine çay söylemeye çıkınca duvardaki ile değiştirdim.
“KAŞAĞISIZ, YÜKLENİYORSAN KISRAĞINA
YAPMADIĞIN İŞİ SÖYLÜYORSAN EVLADINA
EĞER AVRADIN AT GİBİ KAMÇILADIĞIN OLUYORSA
NİDERSİN HASADI HARMANI
TARLANDAKİ MANZARAYA
GiR ZIRLA; ÇIK HIRLA
AT SAHİBİNE UYGUN KİŞNİYORSA
EVLADIN YAPTIKLARIN BENİMSİYORSA
HANIMIN AVRAT DEĞİL DE HATUNSA
SAYENDE YUVAN GÜLÜMSÜYORSA
ÇALGISIZ DÜĞÜNDÜR O GÜN NASILSA;
OYNAYIVER ÇIKAN HER FIRSATTA”
Çay
arası sohbeti edemedik o günden sonra. Arkadaşım bir daha çay
ısmarlamak için beni davet etmedi işyerine… Sebebini hâlâ
anlamış değilim. Ben ona sürpriz yapmıştım ama…
Anlayışıma nazar mı değmişti nörolojik çamur ile beynimi
kirlenince acaba? Bilinç altının verimliğinin gübresini sağlayan
TV( Transta / Traktörün Verimlisi) de “Kirlenmek güzeldir”
reklamı oynuyordu” Çıııııırt ayşe teyzeli” reklamların arasında
ben bu yazımı bitirirken son satırlarımda…
Çeşmenin çamuru Parkta Anaya, işyerindeki babaya da bulaşmış
mıdır ki acaba…?
Bu
yazıyı okuyanlara da bulaşmıştır UMARIM.
İnsani Gelişim Hizmetkarı
Beyinantrenörü & Sevgipolog
Kemal Koçak
Ankara - 23.05.2006
http://sufizmveinsan.com
kemalkocak6@hotmail.com
|