"Bütün bilgilerimizi ve bilgilerimizin çoğalmasını hiçbir zaman bir
noktayla bitiremeyiz, tam aksine bir soru işaretiyle noktalarız.
Bilgilerimiz arttıkça, sorularımız da artmak zorundadır ve
bunların her biri devamlı olarak başka sorular tarafından sadece
nöbet değiştirirler...“ (Hermann Hesse)
MÜKEMMEL BİR ROMAN NASIL YAZILIR?
Roman gerçek anlamda bir hikayeler bütünüdür. Hikaye ise bir
olaylar zinciridir... Ancak olaylar ilginçliğini o olayları
yaşayan kişiler üzerinde yarattıkları duygusal değişimlerle
kazanırlar. Hikaye konusuna diğer yazılarda değinmiştim. Fakat
yine de yinelemekte fayda görüyorum. Şimdi bakalım bir hikayeyi
hikaye yapan acaba nedir?
“Ayşe o sabah erkenden kalktı. Arkadaşlarıyla kantinde kahvaltı
etti. Sonra üstünü başını düzeltip, çarşıya çıktı. Çarşıda biraz
dolaştıktan sonra bir dükkanın vitrininde bir cüzdan gördü.
Cüzdan çok hoşuna gitmişti. O günü bir imtihandan pekiyi
almıştı. Elindeki bütün parayla o cüzdanı satın alarak kendi
kendini mükafatlandırdı ve yurda öğrenci arkadaşlarının yanına
döndü...“
Bu bir hikaye değil? Bu sadece kuru bir olaylar zinciri... Şimdi
bundan nasıl bir hikaye çıkacağını açıklayalım:
Ayşe çok fakir bir aile kızıydı... Yatılı bir devlet okulunda
okuyordu. Okulun en fakir öğrencisi olduğundan, arkadaşlarının
yanında kendini çok ezik hissediyordu. Bir fincan kahve bile
almaya parası yoktu. Günlerden bir gün herkes gibi o da çarşıya
gitme ihtiyacı duydu. Elinde biraz harçlığı vardı. Mağazaların
vitrinlerine bakınırken, bir vitrinde oldukça güzel bir cüzdan
gördü. Ayşe bordo rengini çok severdi. İçeri girip, cüzdanın
fiyatını sordu. Elindeki para cüzdana ancak yetiyordu. Fakat
cüzdanı satın alırsa, hiç harçlığı kalmayacaktı. Biraz
düşündükten sonra onu almaya karar verdi. Cüzdanın bir köşesi
kola takılır şekilde kayışlıydı. Ayşe o günü bir imtahandan
pekiyi almıştı. Cüzdanı satın almakla kendi kendisini
sevindirmiş, mükafatlandırmıştı. Yurda geldiğinde çok
sevinçliydi. Yolda elindeki cüzdanı sallaya sallaya, şarkı
söyleye söyleye arkadaşlarına yaklaştı. Kızlardan biri Ayşe’nin
sevinçli durumuna anlam veremeyerek: „Oh, bu ne sevinç! Kızlar
Ayşe’nin elindeki cüzdana bakın! İçi para mı dolu, yoksa?” Ayşe
gülümseyerek: Evet, para dolu!“ dedi. Oysa onun hiç harçlığı
kalmadığını kimsenin ruhu bile duymuyordu... Ayşe bir taraftan
kendini sevindirmiş, bir taraftan da eziklik hissettiği
arkadaşlarına biraz hava atmıştı. Bu onun o günkü sevincinin
kaynağıydı.“
Mükemmel bir romanın içinde hiçbir zaman kuru bir olay zinciri
bulunmaz. Tam aksine hikayeler öylesine birbirine bağlıdır ki,
alfabedeki harfler gibi birbiri ardından birbirini tamamlarlar.
Romanlarda önemli olan olaylar zincirinin neresinden
başlanılacağı. Örneğin: Çalışan bir insanın hayat hikayesini
yazmak niyetindesiniz. İşten çıkışı eğer onun hayatını kötü
yönde etkileyecekse, o zaman okuyucu onun iş hayatının neden
kötü olduğunu başından bilmek ister. Yanı çıkış noktası iş
hayatının getirdiği sorunlar olmalıdır...
Tanınmış romanlardan birkaç örnek:
• Michael Corleone „Der Pate” kitabında savaştan yeni dönmüş bir
gazidir. Kendini yurtsever ve kanun adamı olarak tanımlayan
biri. Romanın başında babasının kanun dışı işlerinden dolayı
babasını hor görmektedir. Bu romanın çıkış noktasıdır, ta ki
adamın biri Corleone’nin ailesini uyuşturucu ticaretine
bulaştırıncaya kadar. Adamın kötü iş teklifi romanın ana
konfliktini teşkil eder.
• Guguk kuşu yuvasından biri geçti kitabının ilk sayfaları
tasvirle başlar. Romandaki hikaye Mc Murfy’nin hastahaneye
gelişi ile başlar. Çıkış noktası onun hastahaneye
havale edilişidir.
• Soğuktan gelen ispiyoncu kitabının başkahramanı istihbarat
örgütünden saf değiştirme teklifine kadar soğuk kanlı bir
Profidir... Yani onun çıkış noktası başlangıçta başka
işlerdir...
• Lolita romanında yazar Humbert Humberts’in hayat hikayesinden
başlar. Bu
romanın çıkış noktasıdır. Lolita çok sonraları takdim edilir...
• Tolstoy´un Anna Karenina romanı Anna’nın yengesinin eşinin
karısını aldatmasıyla başlar. Anna daha sonraları göze görünür.
Yengesini ziyarete gelirken, tren istasyonunda sevgilisi olacak
adamla karşılaşır. O andan itibaren olaylar zinciri alır başını
gider...
Roman yazarları kitaplarına bir çıkış noktasıyla başlarlar,
olaylar daha başlamadan önceki durumun nasıl olduğunu, tıpkı bir
yemekten önce verilen çorba veya salata gibi okuyucuya
sunarlar... Alternatif olarak başlangıçta çıkış noktasını
sunmayan yazar, olayların gelişmesi sırasında geriye dönüp,
çıkış noktasının ne olduğunu açıklamak zorundadır.
İyi yazılmış romanlar iki yönde okuyucuyu etkileyebilir: Ya
„mutluluktan mutsuzluğa”, veya “mutsuzluktan mutluluğa” doğru...
Yani romanın kahramanı bir kutuptan diğer kutuba doğru bir
gelişme göstermek zorundadır... Örneğin; korkaklıktan cesurluğa,
dostluktan düşmanlığa, karamsarlıktan neşeye vs... Romanınızı
yazmaya başlamadan önce figurlarınızın gelişme planını
çizmelisiniz... Figur basamak basamak değişime uğramalıdır. Bir
kutuptan diğer kutuba yavaş yavaş gelişme göstermelidir. Bunun
için figurun gelişmesini kısa yazılmış bir basamak diyagramıyla
olayların sırasına göre A’ dan Z’ ye kadar çizmeniz gereklidir.
Bu şekilde hikayeniz “sebep ve etkileme” yoluyla nedensellik
(kozalite) kazanır, bu da ince dokunmuş bir halı gibi okuyucunun
gözüne çarpar...
Basamak diyagramını aşağıdaki örnekle, hikayedeki olayların ve
yaşanan iç çatışmanın figuru nasıl ve ne yönde etkilediğini,
hikaye ilerledikçe figurun nasıl değiştiğini birlikte
inceleyelim:
BASAMAK DİYAGRAMI:
A. Murat Kahraman ondokuz yaşlarında biraz korkak ve çekingen
bir gençti. Yıl 1981 ve Türkiye’de sıkı yönetim dönemiydi. O
sıralarda askere gitmesi gerekliydi. Murat üniversitede
sosyoloji okuyordu, askere gitmemek için sınıfta kalmamaya özen
gösteriyordu. (Bu romanımızın çıkış noktası... Ve sahne
başlıyor).
B. Murat’ın nişanlısı onun mühendis olmasını istiyordu. Onun
düşüncesine göre, sosyologlar fiozoflar gibi ekmek parası
kazanamaz, aile geçindiremezlerdi. Ama mühendis olursa, çok para
kazanacağını düşünüyordu. Murat sonunda nişanlısının istediğini
yapıp, tekrar üniversite imtahana girdi ve inşaat mühendisliğini
kazandı. (Hikayenin başlangıcı).
C. İnşaat mühendisliği onun pek hoşuna gitmedi ve derslerinde
çok zorluk çekiyordu. Bütün dersleri “geçer“ ile geçiyordu.
Belli bir süre sonra derslerini tamamen boş verip, salak salak
gezmeye başladı. Birdenbire derin bir çukura düşmüş gibiydi, tam
o sıralarda arkadaş çevresi de azalmış, iyice depresyona
girmişti. En ufak şeylere sinirleniyor, kendi çevresini kendi
elleriyle yok ediyordu.
D. Nişanlısı Murat’ı anlayamıyordu. Sonunda nişanı da bozuldu.
Murat bütün bu problemler sonucunda tamamen hastalandı ve
sabahları yatağından kalkamaz oldu.
E. Okulunu askıya aldığından askere çağrıldı. Askerdeyken birden
şizofrenik bir atak yaşadı. Asker yeminini yaptıktan sonra
nerede olduğunu bile bilmiyordu. Vatanını sevmesine rağmen,
askerlikten pek hoşlanmıyordu. Onu doğu sınırına gönderdiler.
Tam bu sıralarda Murat kişisel gelişmesinin en dip
noktasındaydı. Herşeyden korkuyordu, kendini kimsesiz ve oldukça
güçsüz hissediyordu.
F. Temel askerlik eğitiminde kumandanın dediğini harfi harfine
yerine getirirse, kendisine disiplin cezası verilmiyordu. Birkaç
hafta sonra mavzeriyle çok güzel ateş edebildiğinin farkına
vardı. Hayatında ilk defa bir işi güzel yapabilmenin sevincini
yaşıyordu. Kısa sürede içinde bulunduğu birliğin en iyi ateş
eden askeri olmayı başarmıştı. Ve birlik teröristlere karşı en
iyi mücadele veren birlik olmuştu. Sadece ateş etmekte değil,
dağ bayır koşturmakta ta Murat en önde gelen askerdi. Bedenen
güçlü olmasa da, diğer askerlerden daha dayanıklıydı. Askerlikte
Murat kendine güvenini iyice kazanmaya başlamıştı.
G. Tam o sırada kommando birliklerine ihtiyaç vardı. Ve en iyi
askerleri o birliğe alıyorlardı. Murat o yüzden Irak sınırına
gönderildi. Burada daha sıkı bir eğitimle askerliğini yapmak
zorundaydı. Koşarak üç metre bir duvarı aşması, saatlerce
antreman yapması gerekliydi. Çok iyi bir silahşör olması onun bu
birlikte de iyi bir asker olmasını sağlamıştı. Birliği beş saat
süren bir çatışmada oldukça zor bir duruma düşmüştü. Murat
durumu kavrayıp, arkadaşlarını kurtarmanın çaresini aradı.
H. Orman yolundan tepeye çıktı, gizlice. Kendisine kayalar
arasında iyi bir sığınak bulup, düşmana yukarıdan ateş açtı. Ve
diğer asker arkadaşlarının ateş çemberinden kurtulmalarını
sağladı. Bu olaydan sonra kendisine bir madalya verildi. Murat
birdenbire kendini en yüksek noktada buluverdi... Hayata,
geleceğe güvenle bakmaya başlamıştı.
I. Askerden teskeresini aldığında tamamen mutlu ve cesaretli
biri olarak vatanına geri döndü. Nişanlısı Neslihan Murat’la
tekrar barışmak istedi, fakat Murat buna artık taraftar değildi.
Murat bir kaç ay sonra ailesiyle Istanbul’a taşındı ve İstanbul
Üniversitesinde sosyoloji dalında eğitimine yeniden başladı. Ve
okulunu yüksek başarıyla bitirip, Serap isminde bir okul
arkadaşıyla evlendi. (Bu romanda kahramanımız korkak bir genç
iken, cesaretli bir genç olma gelişmesini göstererek bir
kutuptan diğer kutuba doğru bir değişim sergilemiş oldu. Basamak
diyagramı işte bu şekilde yazılır).
Bazı yazarlar figurlarının gelişmelerini en ince detaylarına
kadar yazarlarken, bazıları da yüzeysel bir diyagramla
yetinirler. Amaç ikisinde de aynıdır, olayları sırasına göre
birbirine bağlamak ve romanda bir “nedensellik“ yaratmaktır.
Olaylar zaman kavramı içerisinde birbirine bağlanarak, bir
organik bütünlük, yani “mantıki bir anlatım tarzı”
geliştirilir...
DORUK NOKTASINA NASIL ULAŞILIR?
- MAKSADIN İMTİHANA TABİ TUTULMASI
1. Maksadınızı gez göz arpacıktan geçen hedef
olarak veya attığınız okun geride bıraktığı
yol olarak düşününüz...
2. Veya kıyının öteki tarafına kurduğunuz bir
köprü olarak,
3. Veya oyunda karar belirleyen gol olarak,
4. Veya bir boksörün diğer bir boksöre vurduğu
en son kao yumruğu olarak...
5. Hikayenizi bir soru işareti, doruk
noktasını ise ünlem işareti olarak
düşününüz...
6. Hikaye heyecan ise, onun doruk noktası
tatmindir...
7. Hikaye bir düello ise, doruk noktası
çekilen tetiktir...
8. Hikayenin doruk noktası onun çıkış
noktasının SON’udur...
Hikayenin doruk noktasında figurlar üzerindeki baskı artar, öyle
ki hikayenin gidişatı figur için adeta bir imtihan haline gelir.
Doruk noktasında cesaretsiz aniden cesur olur, isteksiz bir adam
birden evliliğe karar verir, kaybeden aniden kazanan olur,
kazanan ise kaybeden, mümin günah işler, günah işleyen affolunur
vs... Yani herşey ters düz olur. Hikaye bir yerde bir
mücadeledir... İlkönce tasvirle başlanılan hikaye kahramanın
önüne bir problem çıkarılarak, engelli bir koşu gibi bir problem
dizisi ile doruk noktasına erdirilir... Figur problemle savaşır,
problem gitgide bir krize ulaşır. Kriz de bir doruk noktasına
varınca çözüme sıra gelmiş olur. Sonuç iyi de olabilir, kötü de,
fakat çatışma sona ermek zorundadır. İçinde bulunulan genel
durum değişmek zorundadır. Hangi yöne doğru olursa olsun çözüm
adeta bir devrim niteliğini taşır... Bütün mükemmel romanlar bu
özelliği taşırlar...
Kahraman eğer bir idam mahkumuysa onun ölümüyle merkezi konflik
bitmiş olur. Fakat maksada yine de erişilmemiştir. Maksat doruk
noktası ile çözüm arasındaki birlikten doğan şeydir. Bu da demek
oluyor ki, doruk noktası ile çözüm arasını belirlemek neredeyse
mümkün değildir. Ancak okuyucu hikayenin içindeki çatışmanın
sona erdiğini farkettiği anda hikayenin doruk noktası sona
ermiştir...
Örneğin „Aşırı hırs insanı ölüme sürükler“ maksadıyla bir roman
yazmak istiyorsunuz. Diyelim normal bir vatandaşı milletvekili
yapmak niyetindesiniz. Bu adam son derece gaddar biri.
Yalancılık, dolandırıcılık, rüşvet vermek onun genç yaşlardan
itibaren tanıdığı şeyler... Adam eşinden ayrılmış, çocuklarını
sokağa atmış, anne babası tarafından evlatlıktan çıkarılmışın
biri... Kendisi muhafazakar bir partiye lider olmak isterken,
çocukları komunisttir... Hedefine ulaşmak için hiçbir şeyden
geri durmayan bir adam. Seçim günü adaylar arasında kafa kafaya
bir yarışma gözlenmektedir. Fakat bizim gaddar adam kaybetme
korkusundan neredeyse çıldıracak gibidir. Karşı partiden aday
olanı pusu kurarak öldürmek ister. Ancak adamın ceketinin
cebindeki saatten dolayı kurşun adayın ölümünü engeller. Bu
dehşet verici olay bütün oyların diğer milletvekiline
verilmesine neden olur. Bizim hırslı ve gaddar adam seçimi
kaybeder. Yalnız seçimi değil, kendini de kaybeder. İçki içmeye
başlar. Suç işlediğinden polis tarafından aranır ve hapishane
hayatı gözünü korkuttuğundan ve bu yenilgiyi kabul edemediğinden
bir kurşunla kendi hayatına son verir. (Bu hikayede
belirlediğimiz hedef, hikayenin doruk noktası seçim olayı değil,
intihar olayıdır. Aşırı hırs figurumuzu intihara sürüklemiştir).
Hikayede her figurun bir kader çizelgesi vardır. O yüzden her
ana figurun kendine özgü bir yan maksadı ispat etmesi
gereklidir. Örneğin Madam Bovery kitabında ana maksat “yasak aşk
ölüme sürükler” iken, Madam Bovery’nin eşinin romanda ispat
etmek istediği maksat: „büyük sevgi insanı ümitsizliğe düşürür’
dür. Aynı durum Tolstoy’un Anna Karenina’sında da mevcuttur.
Anna Karenina’da her kahraman bir maksada hizmet eder. Anna
macera dolu bir hayat yaşarken, Kitty sade bir hayatın
simgesidir. Anna’nın eşi büyük bir aristokrat ve iyi bir
hristiyan iken, Kitty’nin eşi köy hayatının güzelliklerini
simgeler...
ŞAHESER BİR DORUK NOKTASINA NASIL VARILIR?
Fıkra anlatmak kendi başına bir sanattır. Herkes her fıkrayı
aynı şekilde anlatamaz... Çünkü fıkrada en önemli nokta, işin
püf noktasını mükkemel bir şekilde aktarabilmededir.... Bazı
insanlar çok mükemmel fıkra anlatabilir, insanı gülmekten
yerlere yatırabilirler...
Fıkradaki „püf noktası” mükemmel bir romanda „romanın doruk
noktası”dır.
İçinde iyi bir püf noktası olmayan bir fıkra ne denli güzel
anlatılırsa anlatılsın, güzel bir fıkra değildir. Aynı şekilde
her ne kadar güzel yazılmış bir roman olursa olsun, içinde
„doruk noktası” ve “çözüm” bulunmayan bir roman mükemmel bir
roman değildir...
Bunu en güzel bir şekilde yapabilmenin yolları:
1. Okuyucuya sürpriz hazırlayınız!
Okuyucu romanın son sayfalarına yaklaşmış ve artık hiç bir
sürpriz beklememektedir, diyelim. Romanın kahramanı bir
bataklığın içinde ölüm kalım savaşı vermektedir. Adam boğazına
kadar mil içinde iken, okuyucu onun öleceğinden kesin emindir.
Tam o sırada pantolonunun kayışını bir ağaca bağlamasını ve var
gücüyle kendini bayıra çıkaracağını okuyucu asla
düşünmemektedir. Kahraman bu şekilde davrandığı taktirde
mükemmel bir çözüm sergilemiş olur...
Der Pate kitabında aile reisi öldürülmüş, diğer aile fertleri
mafya tarafından köşeye sıkıştırılmış durumdadır. Sürpriz:
Michael Corleone düşmanlarını bir gecede temizlemeyi ve intikam
almayı başaracaktır.
2. Büyük duygulardan yararlanınız!
Romanlarda esas amaç figurların duygularını paylaşmak
olduğundan, roman okumak da duygusal bir aktivitedir. Figurla
birlikte gülmek, onunla birlikte ağlamak, onun acılarını
paylaşmak, onunla birlikte kazaynıp, onunla birlikte kaybetmek
okuyucunun temel intensiyonudur... Roman yazarı o yüzden
okuyucunun bütün duygularına hitap eder...
Heyecan verici bir romanda duygular en konsentre şekilde
aksettirilir. Örneğin: Anna Karenina kendini tren rayına
attığında, ağlamamak elde değildir. Michael Corleone’nin
intikamını bir gecede almasına sevinmemek mümkün değildir...
Veya Emma Bovery’nin zehir içip, hayatına son vermesine, Humbert
Humbert’in ümitsizliğe kapılıp, intihar etmesine üzülmemek
olanaksızdır.
3. Doruk noktası ve çözüm romana kapalı bir
bütünlük vermelidir!
İyi bir doruk noktası ve iyi bir çözüm okuyucuda hikayenin
sonunda herhangi bir duygu bırakmalıdır... Tıpkı eski
arkadaşımın ailesini ziyarete gitmesi gibi: Arkadaşım ailesini
ne zaman ziyarete gitse, babası ona: „Oğlum ziyaretini kısa kes
ki, senden güzel bir hatıra kalsın bize!“ dermiş. Mükemmel bir
roman da okuyucu için güzel bir hatıradan başka birşey değildir.
DEVAM EDECEK!
NURAY
LALE, Eğitim ve
Sağlık Bilimcisi
lalenuray@yahoo.de
www.nuraylale.de
İstanbul
-13.09.2005
http://sufizmveinsan.com
|