Bu bölümde Güzel Yazı Yazma
Sanatının inceliklerine değineceğim. Ama daha önce çalışma
metotlarına bir göz atalım.
Yazarların çalışma metotları kendi
kişilik yapıları ve öğrenme kabiliyetleriyle alakalı olduğundan,
her yazarın kendine göre bir çalışma metodu vardır. Kimi
insanlar sabah saatlerinde yaratıcı olurlar, kimileri ise
gecenin geç vakitlerinde en iyi düşünebilirler. Birçok yazar
gecenin sessizliğinden esinlenir, bazıları da gündüzlerin
getirdiği edadan...
Bazı zamanlar vardır ki, yazar
aniden bir yaratıcılık krizine girer ve aylarca hiçbir şey
yazamaz. Alman yazarı Rainer Maria Rilke aylarca hiçbir şey
yazamaz, sık sık bir yaratıcılık krizi atlatırmış. Friedrich
Hebel ise bir eseri bitirdiği zaman yeniden başlangıç yapamaz,
sürüyle gelen düşüncelerine aylarca yön veremezmiş.
O yüzden yazı yazan herkesin ruhsal
durumunun en uygun olduğu anlarda çalışması ve bir çalışma planı
yapması gereklidir. Günlük, haftalık, aylık bir planla işe
başlamalıdır. İyi bir yazar günde üç dört saat vakit ayırır
kendine. Günde yarım saat vakit ayırdığı taktirde, yılda 182
saat, yani 60 iş günü çıkar ortaya. Zaman kıtlığı diye bir
sorunu olmamalıdır bir yazarın. Çünkü zaman bulmak bir
organizasyon meselesidir. Her insanın günlük hayatında yapmak
zorunda olduğu işler vardır, ancak bunlar yazar olarak çalışmayı
engelleyecek durumda olmamalıdır.
Kadın yazar Luise Rinser, çalışırken
kendine boş lakırdı yaptığı sohbet zamanları, ve başka zaman
öldürme yöntemleri seçermiş. Yemek yaparken, bulaşık yıkarken,
ev işleri yaparken bile kafası sürekli yazdığı kitabında
olurmuş. En iyi düşünceler kendisine ev işiyle uğraşırken
gelirmiş.
Günlük hayatı son derece disiplinli
olan Thomas Mann kendine yazmak için günde üç saat vakit
ayırırmış, sabah saat dokuzdan, öğlenleyin saat onikiye kadar.
Hiçkimse kendisini bu saatlerde rahatsız etme cürreti
gösteremez, bütün aile fertleri onun çalışma metoduna saygı
duyarmış.
Ernest Hemingway, Somerset Maugham
da aynı şekilde en az üç saat çalışırlarmış günde. Kendine yazar
diyen herkesin bu kadar vakit ayırması, ilham gelmesini
beklememesi, kendi kendini harekete geçirmesi kadar doğal bir
şey olamaz. İlham gelirse onu bir hediye olarak kabul etmeyi,
ancak onun gelmesini günlerce beklememeyi büyük yazarlar bize
kendi çalışma metotlarıyla sergilemişlerdir:
„Boş bir kağıtla işe başlarım. Şu an
düşündüğüm herşeyi kağıda dökerim. Yaptığım iş genelde ağırdır.“
demiş, Ernest Hemingway.
Günde belli bir sayfa sayısı yazmak
yerine sürekli yazmayı seçmelidir. İyi bir yazar bazen günde on
sayfa yazabilir, bazen ise bir veya iki sayfa. Önemli olan
miktar değil, önemli olan yazılanın kalitesidir her zaman. Güzel
yazılmış bir sayfa kötü yazılmış on sayfaya bedeldir.
Luise Rinser kendi yazma sanatını
şöyle açıklıyor:
„Ben günün her saatinde yazarım.
Rahatsız edilmediğim vakitlerde günde on sayfa yazdığım olur.
Eğer daha fazla yazarsam, bilirim ki ondan fazlası çöp tenekesi
içindir. Ben kelime sayısına göre yazmam. Çünkü önemli olan
miktar değil, kalitedir. Bazen bir sayfayı üç dört kez yeniden
yazdığım olur. Bazen on sayfam direk çöp kutusuna gider, kitabım
için elimde sadece bir sayfa yazı kalır. Bu duruma hiç üzülmem,
çünkü güzel yazılmış bir sayfa, kötü yazılmış on sayfadan daha
iyidir“.
Yazar da her başarılı insan gibi
„azimle“ çalışmalıdır. Azimin ne demek olduğunu ‚Hazineler
Adası’ kitabını yazan Robert Louis Stevenson’dan öğrenelim:
Arkadaşına
yazdığı bir mektupta şöyle diyor:
„Ondört gündür
sağlıklı olduğum bir gün görmedim. Hasta hasta kalktım, öldürücü
bir yorgunlukla yatağa gittim hep. Ama yine de işimi yaptım.
Yatakta yazdım, öksürerek, ateşler ve acılar içinde kıvranarak.“
Bir yazar daktilosunun karşısında
veya bilgisayarının karşısında yazmaz sadece. İyi bir yazar her
zaman her yerde yazar. Düşünürken, bir kahvede dinlenirken, bir
kitap okurken, veya başka herhangi bir uğraşı esnasında.
Gördüğü, hissettiği, algıladığı herşey bilinçli veya bilinçsiz
olarak üzerinde çalıştığı esere yansır.
Günün 48 saati olsaydı, bazı insalar
yine de vakit bulamazlardı.Çünkü aptal insanlar zaman öldürmeyi,
zeki insanlar ise nasıl zaman kazanacaklarını düşünürler.
Kendi çalışma metodumu size tavsiye
etmeye kalksam, sizden insanüstü olmanızı isterdim. Niye mi?
Yıllar yılı okumakla vakit geçirmiş bir insan olarak benim bir
günüm hiçbir zaman 24 saat değildir. Ben zihnimi günde en az 18,
en fazla 40 saat yorarım. Günlük hayatım normal insan
standardında değildir, o yüzden… Belki sağlıksız bir çalışma
sistemim var, ama ona göre de biyolojik bir ritime alışmışımdır.
İki gün aralıksız çalışıp, günde oniki saat uyumak benim yıllar
yılı uyguladığım metod. Ben bu durumdan şahsen hiç rahatsız
olmuyorum. Bazen annemden azar işitirim sadece: „Kızım, sen ne
zaman normal bir insan olacaksın!“ diye. Buna da katlanmak gerek
tabi…
Gelelim tekrar günlük planımıza:
Günde kaç saat yazmaya ayırdığınızı not ediniz. En az yarım
saat, en fazla üç saat olarak. Çalıştığınız zamanları her gün
kesin çalışma vakti olarak kayıt ediniz. Yazarken okumaya da
vakit ayırınız. Hedeflerinizi günlük, haftalık ve aylık olarak
belirlerken devamlı gerçekçi olunuz. Sayfalar dolusu kitap
yazmanın sırrı kişisel organizasyondadır. Masanıza oturduğunuz
vakit, içinizde bir düzen olmalıdır. Güzel bir eser yazmak için
yazlık bir villaya ihtiyaç yoktur. Ya da tepede duran bir
şatonuzun olması şart değildir.
Bertolt Brecht en güzel eserlerini
Nazi’lerden kaçarken Finlandiya otellerinde yazmıştır. Bazı
yazarlar bir kahve masasında, ya da parktaki bir bankın üzerinde
yazmışlar eserlerini. Havanın yılın hemen hemen her günü güneşli
geçen Türkiye’mizde yazmak için her yer çalışma odası sayılır.
Bizim birçok şair ve yazarımız hapishanedeki hücresinde
yazmıştır en güzel eserlerini. Onları kendimize örnek alıp, her
yerde zihnimizi çalıştırmayı öğrenmeliyiz.
Yazarken en önemli kural DİSİPLİN VE
AZİMDİR…
Bir yazarın ihtiyaç duyduğu atmosfer
hep kendi içinde olmalıdır. Dış şartların uygunluğuna bırakırsa
işini yazar, o zaman çok bekler. Çorbada her zaman bir saç
bulmak istemiyorsak, işimize disiplinle başlamalı, cesaretle
devam edip, bitirmeliyiz.
Yazarken sabır ve sebatla şu
noktalara dikkat etmek gerek:
-
Rahat bir kıyafet,
sağlıklı bir oturma şekli, ışıklı ve hoş bir ortam yaratmalıdır.
-
Kitaplar, notlar,
yazmak için gerekli bütün materyaller elinizin altında
olmalıdır. Yazmak istediğiniz yer, çalışmanıza elverişli hale
getirilmelidir. Yiyecek ve içecek ne lazımsa önceden temin
edilmelidir.
-
Her gün ne kadar
yazacağınızı tesbit ediniz. Bu şekilde belirli bir çalışma
temposuna ve çalışma süresine alışmayı sağlamış olursunuz.
-
Düzenli ve sistemli
çalışınız. Günlük planınızı aynen uygulayınız. Biyolojik
ritminiz neye uygunsa, ona göre çalışınız. Sabah saatlerinde
düşünebiliyorsanız, sabahı, akşam saatlerinde
düşünebiliyorsanız, akşamı veya geceyi seçiniz.
-
Ruh halinize, duygusal
rahatlığınıza bırakmayınız işinizi. Günlük planınız ruh
halinizden daha önemli. En iyi saatlerinizi en iyi kullanmayı
öğreniniz.
-
Eğer gece çalıştı
iseniz ertesi gün uykunuzu almayı unutmayınız.
-
Çalışırken mola
vermeye özen gösteriniz. Dinlenmek için ortam yaratınız. Bir
gezi, biraz bahçe işi, ya da herhangi zevk verici başka bir
uğraşınız olmalı. Kendi kendinizi zevk duyduğunuz herhangi bir
uğraşıyla mükafatlandırınız.
-
Eğer başka bir
meslekte çalışıyor iseniz, işten sonraki zamanınızı iyi
değerlendiriniz. Kesintilere müsade etmeyiniz. Hafta sonunda bir
gününüz boş ise, onu kullanınız.
-
Rahatsız edici tüm
unsurları tasviye ediniz! Rahatsız eden kişilere „Hayır“ demeyi
öğreniniz. Çalışırken telefon rahatsız ediyorsa, ona göre önlem
alınız.
-
Yazarken takılırsanız,
istediğiniz şekilde yazamazsanız, üç nokta koyarak, yazmaya
devam ediniz. Daha sonra eksik bıraktığınız yere döner, o pasajı
sonra yazarsınız.
Şimdi Güzel Yazı Yazma Sanatının
inceliklerine gelelim.
İLK KURAL DÜZELTMEDİR.
Diyelim ki bir hikaye yazdınız.
Hikayeyi bitirdikten sonra elbette mutlusunuzdur. Ancak
hikayenizi bir arkadaşınıza okuduğunuz vakit, eğer o arkadaşınız
esnemeye başlarsa, biliniz ki, yazdığınız hikayeyi
anlayamamıştır. Bu durumda o hikayeyi yırtıp, atmak gelir
içinizden. Ama bunu yapmadan önce bir metod daha var. Hiç bir
yazar bir oturuşta bir eser yazamaz. Tecrübeli bir yazar bir
yazıyı nasıl daha elverişli hale getireceğini bilir ve bir yığın
metod tanır. Birinci nüsha hiçbir zaman son şekil değildir
çünkü.
Şimdi de diyelim ki, siz o hikayeyi iki üç kez
yeniden yazdınız ve bir yayınevine ya da bir gazeteye
yolladınız. Gazetenin yetkilisi veya yayınevi yönetmenleri de
işe karışıp, hikayenizi düzeltmeye kalkarlarsa, hemen
kızmazsınız, inşallah. Yazarlar yazdıklarının dokunulmaz nüsha
olmadığını ne kadar erken kavrarlarsa, o kadar iyi. Başka
birinin yazılanı düzeltmesi yazarın zoruna gider tabi. Bu her
yazar için aynıdır. Sempatik olmasa da, başkalarının insanın
yazdığını değiştirmesi, düzeltmesi başlangıçta insanın zoruna
gider. Ancak ne var ki, yayınevlerinin, gazetelerin de
kendilerine göre bir çizgileri vardır.
Yazdıktan sonra düzeltme yapmak, yazılanı daha iyi hale getirmek
hem yazar için, hem de yayınevleri için şarttır. O yüzden gelen
eleştirilere kulak vermeli ve düzeltmeleri en iyi ihtimal
yazarın kendisinin yapmasıdır.
Bir yazının nasıl olgunlaştığını
Heinrich Böll’den öğrenelim:
„Ben doğruyu söylemem gerekirse,
özellikle kısa öykülerde, hikayelerde en az üç nüsha şeklinde
yazmışımdır. Bazılarını beş altı, bazılarını da bir kez
yazmışımdır. Aynı şey romanlarım için de geçerlidir. Ben her
zaman bir eleştirmene ihtiyaç duyarım. İlk eleştirmenim kendi
eşimdir. O benim taviz vermeyen ve rüşvet kabul etmeyen
eleştirmenimdir. İkinci eleştirmenim yayınevi görevlisidir.
Bazen bir değil, iki eleştirmenim olur. Bir de arkadaşlarım.
Yazdığını yüksek sesle birilerine okumak, bence son derece güzel
bir deneydir. Yazılan birkaç kez dudaklardan süzülürse, kokmuş
yerleri keşfetmek, aptalca kullanılmış ifadeleri bulmak bir
toplu iğne gibi batar insanın gözüne… En son durak ise dördüncü,
ya da beşinci durak, düzeltme bayrağını dalgalandırmaktır. Bu
tabi ki acı bir tecrübedir, çünkü basılan her şey son şeklini
almıştır. Yine de düzeltme yapmak için bütün olanakları denerim,
her ne kadar bu işten kaçmak istesem de.“
Bir yazıyı yazdıktan sonra onu
birkaç gün ellemeyiniz! Aylarca, haftalarca değil, sadece birkaç
gün. Daha sonra yazdıklarınıza bir mesafe ile bakmış olur,
gereken düzeltmeleri yapabilirsiniz.
Düzeltme metodlarının birisi
KISALTMADIR.
Her kelimenin anlamlı olması için
gerekli düzeltme şekli kısaltmadır. Gereksiz kelimeleri,
cümleleri kısaltarak, yazınızı daha etkili hale
getirebilirsiniz. Cümleler daha derli toplu ve daha özenle
yazılmış şekle girer böylece.
İkinci düzeltme metodu
GENİŞLETMEKTİR.
Yazılan yazıda eğer bazı noktalar
detay gerektiriyorsa, o kısımları yeniden gözden geçirip,
genişletmek gerekebilir. Bu durumda bazı yerleri eklemek, yeni
pasajlar yazıp, yazıya değişik açılar kazandırmak gerekebilir.
Pişmiş aşa su katmamak şartıyla, yazıyı daha fazla genişletmek
ve gerçekten düzeltmek demektir bu.
En acımasız eleştirmen başkaları
değil, kendiniz olmalısınız!
En önemlisi daha iyi ifade
şekillerini arama ve bulma çabanız hiç kaybolmamalı. Yazılanın
bir kısmı çöp kutusuna gitse de, yeni baştan kaybolan kısımları
daha güzel bir şekilde ifade ederek, tanınmış yazarların gizli
sırrına ermiş olursunuz.
Yazarken üç satır aralıkla yazınız.
Sonra gereken değişiklikleri kolaylıkla yerlerine
yerleştirebilirsiniz. Düzeltme yaparken her yazar kendi
methodunu bulmak zorundadır. Bu konuda herhangi genel bir reçete
yoktur.
Bir yazının profesyonel bir şekilde
nasıl düzeltildiğini bu makaleye sığdırmam mümkün değil. Ancak
şunu tekrar vurgulamakta yarar var:
Gerçek bir yazar ile, yazarlık
taslayan bir yazar arasındaki fark, bir yazıyı son şekline
getirme anlayışındadır. İyi bir yazar, ister amatör olsun, ister
tecrübeli, bir eserinin düzeltilmesini hoş gelmiş bir yaklaşımla
karşılar. Kelimelerin, cümlelerin, paragrafların üstünü çizmek,
istenilen etkiyi yakalamak, ve güzel yazılmış kısımları daha da
güzel hale getirmek yalnız onlara mahsustur.
Birinci nüshanın mükemmel olmasını
hiç kimse bekleyemez. Düzeltme yaparken de yazılan yazı bir acil
servis hastası gibi değerlendirilmelidir. İlk önce hayati
noktalar ele alınmalıdır. Eğer roman yazdı iseniz, herhangi bir
roman kahramanınız inandırıcı değilse, onu daha inandırıcı hale
getirmelisiniz, eğer yazdıklarınızda mantığa uymayan noktalar
varsa, ilk önce onları düzeltmelisiniz. Daha sonra yazma
stilinizdeki hatalara geçebilirsiniz. Kurduğunuz cümleleri
faylarsınız, girinti çıkıntıları düzeltirsiniz.
Bazı yazarlar ilk sayfadan başlar,
birinci sayfayı düzeltmeden ikincisine geçmez. Bazıları da
düzeltilmesi gereken yerleri düzeltir sadece. Zamanla birinci
nüshadan son nüshaya nasıl gelindiğini kendi tecrübeleriniz ve
kendi metodunuzla kavrarsınız.
Düzeltmenin ana hedefi daha iyi bir
ifade şekli bulmaktır.
DEVAM EDECEK….
NURAY
LALE, Eğitim ve
Sağlık Bilimcisi
lalenuray@yahoo.de
İstanbul
-12.10.2004
http://sufizmveinsan.com
|