Hafta gecikme ile tekrar aranızdayım..
Çarşamba günü Haber7 kanalında Kırkambar kültür ve sanat
programında Selahattin Yusuf’un canlı yayın konuğu idim. Konu
edebiyat ve son çıkan romanım PEYMANİ-TILSIM idi. Süre
içerisinde Türkiye’de edebiyat ve romancılığın gelişimi ve
romanın edebiyat örgüsündeki yeri konuşuldu. Haber7
çalışanlarının nezaketi, iş disiplini ve özverili çalışmaları bu
kanalın habercilik konusunda büyük bir boşluğu kapattığının
göstergesiydi. Daha sonra
www.haber7.com internet sitesinde roman ile ilgili bir yorum
gördüm. Bunu sizlerle paylaşmak istedim…
Yorum:
Son günlerde hangi meclise girdiysem bu kitaptan söz açıldı.
Herkes birbirine bu kitabı öneriyordu. Kitabın adı bana yabancı
değildi. En çok satanlar listesinde ilk on beş sıraya giremese
de, zirveye yakınlığı hep dikkâtimi çekiyordu. Peymani Tılsım'ı
bu kadar tartışılır kılan, sadece Üzeyir Garih'in ölümünün
arkasındaki sır perdesini çözmeye yönelik işaretler mi, eserin
güzelliği mi, yoksa içinde barındırdığı gizemler miydi?
"Acaba yeni bir "Tutunamayanlar"
vakası ile mi karşı karşıyayız?" diye düşündüm önce. Rahmetli
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanı da malum bu şekilde bir dip
dalga ile yayılmış ve daha sonra edebiyat dünyası eseri
'keşfedivermişti'... (Hatta bu eseri yok saydığı iddia edilen
bir eleştirmenin onun ölümünden sonra eseri göklere çıkarmasını
hâlâ hazmedemeyenler olduğu malum)
Peymani Tılsım
bir ilk roman. Yazarı Murat Çavga, daha önceden deneme, inceleme
ve bir iki şiiri ile aşina bir isim. Ama hafızamda ilk bırakmış
tek bir mısrası bile yok... Ancak, romanına haksızlık etmemek
gerekiyor. Hakikaten konuşulmaya ve tartışılmaya layık bir
eser... (Oğuz Atay'ın eseri gibi sarmal bir dokuya sahip. İlk
bakışta, onun gibi basit ama okudukça onun kadar zor algılanan
bir olaylar zinciri olduğu sanılıyor. Tabi Atay usta kadar güçlü
bir hicve sahip değil ve kişilerin ruh yapısına da o kadar
derinlemesine dalmıyor)
Hiç sıkılmaksızın, büyük bir merak ve hazla okudum romanı.
Üzeyr Garih, Teodor Heltz, 2. Abdulhamid gibi tarihi isimlerin
de eserde yer alması, özellikle yakın tarihe meraklı olanların
esere gösterdiği ilgiyi açıklamaya yeterli. Hele de Siyonist
casuslar ile Abdulhamid'in jurnal mekanizması arasındaki müthiş
çekişme, dedektif ve casus romanları hayranlarını da listeye
eklemeye yetiyordur. Öte yandan, gerek tasavvuf gerekse doğa
üstü gizemcilerin ilgisine mazhar olan gizli ilim sanatı; Kabala
ya da İslam kültüründe yer alan adı ile Cifir de bu alanlara
meraklıları esere yönlendiriyor olabilir....
Eğer Ahmet Karcılılar'ın
Yağmur Hüznü romanını
Türkçe'deki Borgesvari ilk roman sayanları ciddiye alacak
olursak, o romanla kıyaslandığında bu eser çok daha usta bir
Borges kurgusunu andırıyor. Hem de Karcılılar'ın 'ben bir Borges
alıntısıyım' diye bağırta bağırta esere yamadığı pasajların
aksine, bu eserde Borges esintisi hiç göze batmıyor... Hatta
bırakın esinlenmeyi bir öykünme bile söz konusu değil. Bu
eserden Borges tadı alıyor olmamızı sağlayan şey, sadece öykünün
kurgusundaki eğim ve bükümler ile öyküde kullanılan objeler ile
şahısların adlarının yaptığı çağrışımlar... Ve tabi ki iki
tarihi gerçek arasında kurulan, varlığı tartışmaya açık, hayal
mi, gerçek mi olduğuna karar verilmesi oldukça zor bağlantı,
eserdeki yerli adların şifresini çözmek zor değil. (Örneğin,
Peyman; hem aydınlık gece, hem de yemin anlamına
geliyor. Zabit ise, hem askeri bir konum belirtiyor, hem idareci
anlamı taşıyor, hem de mecaz olarak, tuttuğunu koparan, dediğini
yaptıran anlamı taşıyor. Bu durumlarda kahramanların öyküde
oynadığı rollerle birebir örtüşüyor.)
Yabancı adlar aynı şekilde çağrışım ve işaretler içeriyor mu onu
fark edemedim. Hatta eserin tümü ele alındığında büyük bir gizem
var mı onu da bilmiyorum. Eğer Kabala ya da Cifr ilmine vakıf
olsaydım, romanın adı başta olmak üzere eserde geçen tüm
isimleri herhalde tek tek test ederdim.. Çünkü tasavvuf ve
gizli ilimlere aşina bir yazarın böyle bir kurgu da
deneyebileceğini düşünmek abes değil.
Eserin ideolojik duruşunda light bir milliyetçilik seziliyor.
Hatta öyküde azınlıkların siyonist ve emperyalistlerin oyununa
gelerek, Osmanlı'ya ihanetlerine duyulan öfke buram buram
tütüyor... Ancak, bu öfkenin yanı sıra Osmanlı'nın hoşgörüsü ve
bu cografyayı birbirine kenetleyecek olan gücün adresi de yer
alıyor kitapta.. Romanda ideolojik mesaj yer alması
kimilerine göre bir artı, kimilerine göre bir eksi olabilir. Ben
ise yazarın ideolojisinden çok, eserinin sanatsal niteliğine
önem veriyorum ve okurun bu kadar çok konuşup, tartışmaya değer
bulduğu bu eseri, artık edebiyat çevrelerinin de konuşup,
tartışmaya başlamasının zamanı ne zaman gelecek merak ediyorum..
Baştan da dediğim
gibi, çok basit bir ölçü koyuyorum ortaya. Eğer Fethi Naci'nin
ölçütüne göre Ahmet Karcılılar'ın
Yağmur Hüznü adlı
ilk romanı,
Yüzyılın 100 Türk
Romanı
arasına girebildiyse, bu eser o listede daha üst sıralarda yer
almalı...
Murat
Çavga - Edirne
irwinbukowski@hotmail.com
05.09.2006
http://sufizmveinsan.com
|