ORUÇ
HAKKINDA BİR DOKTORUN ARAŞTIRMALARINDAN ALINTILAR
Aşağıda Asya lı
bir müslüman doktorun oruç hakkında yaptığı bir araştırmadan
yaptığımız alıntıları bulacaksınız.
Kısaca doktor
şöyle diyor:-
‘’Oruç
hakkındaki bu yazıyı Amerikalı Dr.Alan Cott tarafından yazılan
‘’Oruç, En İyi Diet’’ isimli bir kitabı okuduktan yıllar
evvel yazmıştım.
Şimdi bunu
tekrar kaleme alıyorum ve yıllar boyu oruç la ilgili yaşanmış
tecrübelerden öğrendiklerimi ve kliniğimde oruçla ilgili
sorunları tedavi ederken karşılaştıklarımı da ekliyorum.
Yukarıda
bahsettiğim kitapta Müslüman orucundan bahsedilmiyordu.
Anlatılan, bazı kişilerin uyguladığı belirli bir süre için
sadece su, sebze ve meyve suları içerek yapılan bir oruç idi.
Müslüman orucu
hem yarım bir oruç hem de tam bir oruçtur. İnsan yemeden ve
içmeden bir süre geçirir ve eğer mümkünse buna ek olarak
negative düşüncelerden de uzak durur. Ayrıca, bu tip oruçta
bedenimizi bedensel ihtiyaçlarımızı tatmin etmeye yönelik arzu
ve dürtülerden de uzak durmak gerekir. Örneğin cinsellik oruç
süresince yasaktır, ama gece buna izin vardır.
Benim niyetim
orucun fayda ve zararlarını tartışmak değil, fakat oruç tutmak
isteyen kişilere yardımcı olmak amacıyla orucun mekanizmasını,
yaşanabilecek sorunları anlatmaktır.
Dolayısıyla
yazdıklarımın çoğu ispatlanmıştır ve bunlarla ilgili veriler
gerek internette gerekse kitaplarda bulunabilir.
ORUCA
BAŞLAMAK:
Oruç için bir
hazırlık yapılır, güneş doğmadan önce kalkıp birşeyler
yenir. Tabii, iştahı olanlar ve aç kalmaktan korkanlar bu
saatte eğer yiyebiliyorlarsa fazla yerler. Ancak, gerçek
olan ise ne kadar fazla yerseniz o kadar da çabuk acıkırsınız.
Dolayısıyla,
gün içinde ki ihtiyacınızı karşılayacak besinlerden oluşan bir
sahur yemek daha akıllıca olacaktır. Bu öğünde vücud için
gerekli yağ asitlerini içeren kompleks karbonhidratlardan
besinler ve bitkisel proteinler tüketmek daha uygundur.
Örneğin, bir
porsiyon yoğurt ve bal ilave edilmiş ve keten tohumu ilave
edilmiş müsli çok iyi bir oruç öncesi yiyeceği olacaktır.
Yemek
hazırlamaya vakti olmayanlar içinde eczanelerde satılan besin
tozundan yapılacak sıvı bir içecek de iyi bir çözüm olabilir,
veyahut hafif ama tam buğday ürünlerinden oluşan bir öğün başka
bir seçenek olabilir.
Bunun yanısıra
süt içip hurma yemek ve buna tam buğday ürünleri ile vitamin ve
mineral karışımı ilave etmek fena fikir sayılmaz. Şayet süt
alerjiniz varsa bunun yerine soya sütü içebilirsiniz.
Beyaz undan
mamul rafine karbonhidratlar ve beyaz pirinç yemek pek iyi bir
fikir değildir, çünkü bunlar çok çabuk hazmedilirler ve kısa
süre sonra acıkırsınız. Buna sebep da kan şekerini çok çabuk
yükseltip sonrada çok hızlı düşürmeleridir. Öte yanda kompleks
bir karbonhidrat kan şekeri seviyesini dengede tutarak daha
yavaş sindirilir.
Kahverengi
pirinç, tam buğday ürünleri, bütün sebze ve meyveler (çok
nişastalı olanlar ve az lifli olanlar hariç) orucu bozarken de
çok yararlıdır. Meyvelerin içinde kolayca kullanılabilen şeker
vardır, ama bu kan şekerinizde çok ani yükselmeler ve düşüşler
yaşatmaz. İnsanların iftardan sonra başının dönmesine sebep
basit şekerler (beyaz şeker) tüketmeleridir.. Beyaz şeker
kandaki şekerin aniden yükselmesine, dolayısıyla insülin
salgısının artmasına sebep olur. Yüksek miktarda salgılanan
insülin de kan şekerini çok süratli düşürür. Kompleks
karbonhidratlar yediğimiz zaman bunların içindeki lif sindirimi
yavaşlatır, dolayısıyla kan şekeri yavaş yavaş yükselir.
TOKSİNLERDEN
ARINMA / DETOKS
Oruç tutmadığı
zamanlarda da kabızlık şikayeti olanlar için kötü haber oruç
süresinde bu sorunun daha fazlalaşacağı ve kabızlığın orucun
yaptığı toksinlerden arınma etkisini engellemesidir.
Bu kişilere
önerimiz oruca başlamadan önceki birkaç gün hafif yiyecekler
yemek, hayvansal proteinlerden uzak durmak, bol su içmek ve
bağırsakları temizleyecek bir preperat kullanmalarıdır.
Kabızlığın
şekline bağlı olarak genel önerilerimiz şunlardır:
Gece yatmadan
önce büyük bir bardak su ile bir lif karışımı içiniz.
Ayrıca,
doktorunuza danışarak eczanelerden çok hafif laksatifler
alabilirsiniz.
Öğünlerinizde
daha fazla lif almaya gayret edin, ancak düşük lifli gıdalara
alışkınsanız birden kendinizi şişkin hissedebilirsiniz. Normal
beslenmenize uygun miktarda spirulina veya chlorella ilave
ederek detoks işlemine yardımcı olabilirsiniz. Ancak, bu yosun
kökenli hapların çevre kirliliği olmayan kaynaklardan
gelmelerine dikkat edin. Birde klorella veya spirulinaya
alerjisi olan kişilerin küçük bir miktarla başlamasını öneririz.
Oruca
başlamak için neden detoks önerdiğimi merak edebilirsiniz.
Müslümanların çoğu hiç bir şekilde detoks yapmadan balıklama
oruca atlarlar. Bazıları ise bir önceki ayda haftanın birkaç
günü oruç tutmuş olacakları için bu da kendi içinde bir detoks
sayılır.
Ramazan
ayında doğrudan oruca atlayanlar ise ilk hafta zorluk çekerler,
çünkü bedenlerinde metabolizmanın normal çalışması doğrultusunda
dışarı çıkma yolunu bulamamış pek çok atık madde vardır.
Bu nasıl
oluyor diye sorabilirsiniz....
Aşağıda ki
deney bunun ispatıdır.
BİLİMSEL BİR
DENEY
Laboratuar
ortamında tavuktan alınan hücreler Ringer solüsyonu içinde
geliştirilmiş ve bu solüsyon her gün değiştirilmiş. Bu
yöntemle hücreler 20 yıldan fazla yaşatılmışlar. Hücrelerin
ölüm nedeni ise resmi bir tatil süresinde laboratuar kapalı
olduğundan solüsyonun değiştirilememesi imiş. Bu deneyde
gösteriyor ki içlerindeki metabolitler le etkin bir şekilde
mücadele edildiğinde hücreler uzun süre yaşıyorlar. Bu deney
süresince Hücrelerin içine konduğu Ringer solüsyonu hücrelerden
çıkan metabolizma atıkları ile kirleniyordu ama gene de
bunların içinde hücre için gerekli besinler vardı. Bu da
gösteriyor ki hücreleri öldüren içlerindeki toksik
maddelerdir.
Aynen burada
olduğu gibi bedenimizin metabolizma atıklarıda karaciğer
tarafından işlendikten sonra büyük abdest olarak ve de
böbrekler tarafından işlendikten sonra idrar la dışarı atılır.
Buna ek olarak derimizden ter yoluyla, ciğerlerimizden de
ağzımızdan gelen buhar yoluyla atılır.
Şayet, herhangi
bir nedenle karaciğer, böbrekler, deri veya akciğerlerin
tembelliği yüzünden bu atıklardan iyi bir şekilde kurtulunamazsa
bedenimiz bu atıkları kendi içinde depolayacaktır.
Atık maddeler,
yediğimiz besinlerdeki metabolizma atıkları ile gerek nefes
alarak, gerekse su içerek etkilendiğimiz çevre kirliliğidir.
Oruç
tutmadığımız dönemlerde hücrelerimiz bedene giren besinleri
işlemekle meşguldür ve bu işlem hücrelerin çok vaktini alır ve
içlerinde kalan atıkları temizlemeye fırsat bırakmaz. Ta ki, biz
sürekli yemeyi bıraktığımızda hücrelerin bu atıklarla uğraşmaya
vakti olacaktır.
İşte, bu yüzden
her zaman insanlara akşam saat altıdan sonra sabah sekize kadar
bir şey yememelerini tavsiye ederim. Diğer bir deyişle şayet
vücudun toksinlerden arınma ve atıkları dışarı atma işlemine
önem vermezsek kendi kendimizi tüketmemiz mümkündür.
Evet! Şimdi
gelelim oruca. Temel olarak oruç güneşin doğuşundan batmasına
kadar yemek ve içmekten vazgeçmektir. Oruç süresi memleketlere,
mevsimlere ve yıllara göre değişir. Bazı memleketler için bu 14
saat bile olabilir. Fakat, Müslüman takvimi sabit olmayan bir
ay takvimi olduğu için devamlı değişir ve belli yıllarda kışın
oruç tutmuş olanlar daha ileri yıllarda kendilerini yazın oruç
tutarken bulurlar.
KETOSIS
: (karbonhidrat
metabolizmasının yavaşlaması veya düzeninin bozulması sonucu
vücutta ketonların artması)
Peki, oruç
sırasında ne olur? Uzun bir oruç ketosisle sonuçlanır. Vücut,
aldığı besinlerden sürekli olarak ürettiği enerji deposunu, yani
glikojenini tüketir ve vücut yağı içinde depolanan yedek
glikojen depolarına yönelir. Bir insan ne kadar şişman
olursa olsun, bedeni yedek yağ deposuna yönelmekte çok
isteksizdir, dolayısıyla insanın yaşam mekanizması depo enerji
rezervlerine yönelmeden önce vücut metabolizmasını yavaşlatır ve
kan şekeri seviyesini çok düşürür.
O halde günde
14-18 saat oruç tutan bir insan ketosis durumunda mıdır?
Emin olun bu
kişiden kişiye değişir ve ancak idrar veya nefeste uygulanan
ketone testi ile belirlenebilir.
Oruçlu bir
insanda mide krampları gibi sindirim sisteminin refleks
hareketleri de sık görülür. Biz, bedenimizde yeterli gıda
olmadığından dolayımı açlık hissederiz? Çoğu kez durum böyle
değildir.
Bedenimizin
yiyeceğe ihtiyacı olmasa da biz açlık hissederiz. Kan şekeri
düştüğü zaman başımız dönebilir ve soğuğa karşı daha az
dayanıklı oluruz (oruç olmadığımız döneme kıyasla) .
Oruç tutarken
pek çok insanda baş ağrısı görülür. Bunun nedenleri çeşitlidir.
Bazen gastrik reflex bir hareketten dolayı baş ağrısı oluşur,
bazen de kan dolaşımına hücreler tarafından bırakılan ve
serbestçe dolaşmaya başlayan toksinler buna sebep olur.
Hem hücrelerin
içinde ve hem de yağ hücrelerinde hapsedilmiş atıklar serbest
kalır ve kanda kendilerine bir çıkış yolu bulmaya çalışır,
çünkü oruçlu olduğumuz için besin tüketmeyerek hücrelere
içlerindeki atıklarla uğraşmak için vakit vermiş oluruz.
Böylece,
hücreler içlerinde birikmiş atıkları tekrar gerisin geriye kana
atarlar ve bu atıklarda kan yoluyla karaciğer, böbrekler, deri
ve akciğerlere giderek vücuttan atılmaya çalışırlar.
Bu işlem de
sonuç olarak kokan bir nefes, kokan bir ter, koyu renkli bir
idrar ve kokulu dışkılar meydana getirir.
Ayrıca, oruca
başladıktan sonra birkaç gün içinde daha hızlı bir atıktan
kurtulma yöntemi, yani ishal karşımıza çıkabilir. Kanda
toksinlerin miktarı artar ve bu toksinler dışarı atılırken
halsizlik, isteksizlik, vücut ağrıları gibi etkileri olur.
Bütün bunlar
kulağa pek hoş gelmiyor, ancak dışarı atılamayıp hücre içinde
bırakılan toksinler hücrenin daha çabuk yaşlanmasına ve
dejenere olmasına neden olduğundan daha da kötü sonuçlar
doğurur.
Tabii ki
oruç dönemine başlamadan önce biraz detoks yapmış olan bir insan
bu semptomların tümü yerine biraz yorgunluk ve açlık hisseder o
kadar.
Oruç tutan
herhangi bir kimse orucun ikinci haftasında daha iyi
hissettiğini söyler. Çünkü, aradaki bu zaman zarfında bedenin
refleks hareketleri yeni öğün zamanlarına adapte olmuştur ve
hücrelerde biriken atıklarda temizlenebilmek için vakit
bulmuşlardır. Böylece,
hem hücrelerden hem de yağ hücrelerinden metabolizma atıklarının
fazla yükü alınmış ve bu şekilde onların yükü hafifletilmiş
olmaktadır.
Ancak, bu
dönemde bazı problemler açığa çıkmaya başlayabilir. Benim en
çok dikkatimi çekenler böbrek ağrıları, ürik asit
metabolizmasındaki bozukluktan kaynaklanan guta bağlı artrit ve
gastrittir. Ayrıca, büyük bir ihtimalle detoks reaksiyonuna
bağlı olarak akut gastroenteritis (daha önce bahsettiğim
ishalden çok çok farklı) görülebilir.
Bütün bu
medikal sorunlar doğrudan oruç tutma ile değil, fakat her gün
orucun nasıl açıldığı ile ilgilidir.
Hastalarıma en
çok söylediğim cümle ‘’bu sorunlar oruçtan dolayı değil, ama
senin orucu nasıl açtığın ile ilgili’’ dir.
Çoğu insan
14—18 saatlik bir açlıktan sonra her zaman yedikleri bol
baharatlı etleri yanında kocaman bir tabak pilavla birlikte
tüketirler.
Buradaki sorun
alışılagelenden daha uzun bir zaman istirahat etmiş ve boş olan
sindirim sistemi süratli yenen rahatsız edici yiyecekleri
almaya hazır olmamasıdır. Benim önerim iftarda hafif
yenmesi, hayvansal proteinleri azaltarak bunların yerine sebze
ve tahılların tüketilmesidir. Bu tedbir urik asit taşları ve
birikintileri ve yukarıda bahsettiğimiz rahatsızlıkların
oluşmasını engeller.
Ayrıca, bazı
fasulye türlerinin de ürik asidi yüksek olanlarda sorun
yarattığı bilinir. Bol meyve suyu içmenin bu semptomları
engellemekte çok yararı vardır. İftardan sonra gece boyunca bol
su içmek iyi bir engelleyici yöntemdir. Şayet ürik asit taşı
üretmeye bünyenin eğilimi varsa, o zaman piyasada satılan
preparatları kullanmak faydalı olabilir.
Gastroentestinal problemlerin nedenleri orucun yanlış açmanın
yanısıra buzdolabından çıkmış soğuk yiyecekleri yemek veya daha
da kötüsü uzun süreler açıkta bekletilmiş yiyecekleri
yemektir. Örneğin, Asya lılar pirinci pişirip uzun süre sıcak
havada açıkta tencerede bırakırlar ve de bu pirincin içinde
mikropların üremeye başladığını farkına varmazlar.
YİYECEK
ALERJİLERİ
Oruç ayı
süresince hastalarımda başka bir problemle daha karşılaştım.
Bazı besin maddelerine alerjisi olan kişiler iftarda bu
yiyeceklerden yediklerinde kesinlikle alerjik bir reaksiyonla
karşılaşıyorlar.
Bunun
açıklaması şöyle olabilir : Aslında kişi bu besinlere karşı çok
hassastır, ancak bunların etkisi düzenli öğünler yenildiği için
ve diğer sindirim fonksiyonlarından ötür maskelenebilir.
Dolayısıyla oruçluyken yemek yenmediği için vücudun
hassalığından kaynaklanan reaksiyonları kamçılayabilir.
Aslında bu çok yararlıdır, çünkü hangi tip gıdalara hassas
olduğumuzu öğreniriz ve böylece bu yiyeceklerden uzak
durabiliriz.
Her ne kadar bu
yiyeceklere karşı bizde alerji başladığını düşünsek bile
unutulmaması gereken bizim bu yiyeceklere karşı zaten alerjimiz
olduğudur.
Örneğin,
karides alerjimiz varsa normal günlerin öğünlerinde bu besini
tüketmek ertesi sabah akan bir burunla uyanmamıza neden olur,
ama iftarda karides yersek hemen ağzımızın içinde bir kaşıntıya
sebep olur.
Alerjik
olduğumuz yiyeceklerle ilgili yapabileceğimiz en mantıklı şey bu
yiyeceklerden kaçınmaktır ve özellikle bu yiyecekleri iftarda
tüketmemektir. Çok isterseniz iftardan sonra ve gecenin
ilerleyen saatlerinde bunları tüketebilirsiniz.
İftarda
alınacak en uygun gıda sade ve besleyici besinlerdir. Pek çok
Müslüman Hz. Muhammed’in hurma yiyip süt içtiğini bilir.
Sahurda da aynı besinleri tüketiyordu. Böylece oruç ketotik bir
oruç oluyordu, kısacası bedende bir ketosis oluşuyordu,yani
yağlar kırılıyor ve beden toksinlerden arınma işlemini
gerçekleştiriyordu.
Araştırmalar
göstermiştir ki bu tip bir oruç ta tümürlerin bile küçülmesi ve
hatta bedenden tamamen atılması mümkündür.
Bu şekilde bir
oruç şeklinin, yani bedenin ihtiyacı olan kaloriden daha azını
tüketmenin daha pek çok faydası vardır, ancak bunu ciddi bir
tıbbi denetim altında yapmak gereklidir.
Ayrıca, gut,
kolit, kabızlık gibi sorunları bu tip bir oruçla engellemek,
basit yiyecekler tüketip hastalığı kamçılayıcı besinlerden
kaçınarak tedavi etmek mümkündür.
Tabii ki
kaçınılması gereken yiyecekler insandan insana değişir. Pek çok
insan glutene karşı duyarlıdır, pek çoğunun baharat ve acı biber
alerjisi vardır, bazıları belirli sebzeleri ve etleri
yiyemezler. Dolayısıyla hangi tip yiyeceklerden kaçınılması
gerektiği tamamen kişiseldir.
Bütün
bunlara dikkat edilerek geçirilen bir aylık oruç dönemi
sindirimi düzenler ve küçük bazı sindirim sorunlarının ve hatta
daha ciddi olanlarında halledilmesini sağlar
BAHARATLAR
Özelikle Asya
mutfağında bütün yiyecekler çok baharatlıdır. Baharatlarda
karaciğer ve böbreğin uğraşıp işlemesi gereken pek çok temel yağ
türleri ve diğer maddeler vardır. Bu yüzden Oruç ayı boyunca
gündüzleri bedene 14-18 saat boyunca su alınmadığı için baharat
tükeitmini azaltmak veya kesmek en uygunudur.
Orucun KAN
YAĞLARI üzerindeki etkileri
Ramazan
orucunun kan daki lipid seviyeleri üzerindeki etkileri hakkında
pek çok araştırma okudum. Bu araştırmalarda orucun kan
serumundaki kolestrolü düşürdüğü, buna karşılık iyi kolestroli
arttırdığı tesbit edildi.
Dehidrasyon-SUSUZLUK
Bu dönemde
biraz sudan uzak kalmak hiç de kötü değildir ve gerçekte tüm
vücut sıvılarının daha konsantre olmasını sağlar ve biraz
kuruluk meydana getirir.
Bedenin zaten
kendi su tutma mekanizması vardır. Örneğin bitkilerde ki az
miktarda susuzluğun ve bünyede su tutmanın en azından onların
daha uzun ömürlü olmasını sağladığı görülmüştür.
KAN ŞEKERİ
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Orucun kan
şekeri üzerindeki etkileri ile ilgili olarak gene pek çok
araştırma yapılmıştır. Her ne kadar değişik araştırma
şekillerine göre elde edilen sonuçlar farklılıklar göstersede
bir konsensus sağlanmıştır ve genelde faydalı olduğuna karar
verilmiştir.
Ancak,ben kendi
kliniğimde bunun böyle olmadığını gördüm, çünkü Ramazan ayı
boyunca pek çok insan aşırı miktarda tatlandırılmış su, tatlı
şerbetler, içmeyi tercih ediyor!
Burada ismini
vermeyeceğim başka bir müslüman ülkede yaşarken ev sahibi ve
ailesi, kısacası 4 yetişkin insan Ramazanda her iki günde bir
kilo şeker tüketiyorlardı.
Ayrıca, gene
bana tuhaf gelen bir şey daha vardı; gündüzler gece, gecelerde
gündüz olmuştu. Bütün gece uyanık kalıp yiyip içip sohbet edip
günün büyük bir kısmını da uyku ile geçiriyorlardı. Bazı
bölgelerde ise okullar kapanıyor ve iş hayatı minimuma
indirgeniyordu.
Bana göre
bütün bu uygulamalar orucun faydalı etkilerini azaltmaktan başka
bir işe yaramıyor.
GASTRİT
Karşımıza
gelen sorunlardan biri de gastrit. Yukarıda acı biber ve
baharatın iftarda yenmesinin çok akıllıca bir seçim olmadığını
söylemiştim. Bence kafeinli içeceklerde aynı kategoride.
İftardan yaklaşık bir saat kadar sonra içilecek bir fincan kahve
veya çay ortalama bir insan için zararlı değildir. Ancak, çok
hassas bir insan için uykusuzluğa sebep olduğu kadar çayın
içideki tannin maddeside zaten tenbelleşmiş dışkılama
mekanizmasında kabızlığa sebep olur.
İftarda
içilebilecek en güzel içecek taze zencefilden yapılmış çaydır.
Ben taze zencefili alıp eziyorum, sıcak su, bal ve birazda limon
suyu ekliyerek içiyorum. Bu sindirime faydalı oluyor ve
iftardan sonra çok rahatlatıcı bir içecek oluyor.
Batıda taze
zencefil bulmanın zor olduğunu biliyorum, onun yerine toz
zencefilde kullanılabilir, ama lezzeti tazesi kadar güzel
değildir.
Ayrıca,
zencefilin ufak sindirim sorunlarına da iyi geldiğini tesbit
ettim.
Hiperasidite
için diğer bir çözüm eczanelerde bulabileceğiniz Magnesium
Trisilicate. Oruç ayı için ayrıca hafif birde laksatif etkisi
vardır. Ancak, etiketleri iyi okuyun ve içinde alüminyum
bulunan hiçbirşeyi satın almayın. Zaten alüminyum folyo
ve teneke kutu içeceklerden yeterli dozu alıyoruz!
alüminyum
Alzheimer hasatalığı ile ilişkilidir ve herkesin içinde
alüminyum bulunan antasid ilaçlar almamaya dikkat etmemesi
gerekir.
Sadece 2 gün
bile İslami orucu uyguladığınız zaman kendinizi iyi
hissedersiniz. Tabii
bunu tecrübe etmemiş kişilere anlatmak çok zor. Biz, her gün
düzenli yemek yediğimiz zaman öyle bir hale geliriz ki artık
yemek yemenin bizim enerjimize sanki bir katkısı olmaz.
Ben, çok fazla yemek davetine katıldığım zaman yorgun ve halsiz
hissederim. Bu tip davetlerde genelde yemekler çok lezzetlidir,
o yüzden normalde daha fazla yenir.
Ben bunun
için kendi tedavi yöntemimi buldum. Yaptığım şey iki gün oruç
tutmak ve orucumu hafif yiyeceklerle açmak. Tabii orucun ilk
günü oldukça zor geçiyor, çok yorgun hissediyorum, bütün vücudum
ağrıyor ve de kendimi pek keyifli hissetmiyorum. İkinci gün daha
az yorgun oluyorum ve bedenim daha iyi hissetmeye başlıyor.
Daha sonra
üçüncü gün normale dönüp sabah kahvaltısı ile güne başlıyorum ve
fevkalade iyi hissediyorum. Çok enerjik, hareketli ve hayat
dolu oluyorum. Sindirim sistemim daha düzenli oluyor,
yiyecekler daha lezzetli geliyor ama küçük miktarlarda yemek
şartıyla. Ayrıca, öğünlerden sonra bir enerji dalgası ve iyi
hissetme duygusu yaşıyorum. Bütün bunları oruçtan önce hiç
yaşamıyordum.
Bir ay devam
eden oruç süresinde gene aynı şey oluşur ve de daha yaygınlaşmış
bir şekilde. Oruç tuttuğumuz zaman günlük rutinimizde pek çok
değişiklik olur, örneğin sahur ve sabah namazı için daha fazla
vakit ayırırız. Gece erken yatmak ise mümkün olmaz, çünkü akşam
iftardan sonra insanda öyle bir enerji oluşur ki insan erken
yatmak istemez. Genelde, dualar, sohbetler veya gündüz oruçlu
olduğu sürede yapmakta zorlandığımız yüzlerce iş yapılır.
Tabii her zaman
işler böyle değildir. Şayet iftarda çok fazla yemek yendiyse
kendinizi son derece uykulu ve tembel bir konumda
bulabilirsiniz. Dolayısıyla, iftardan sonra uyumak
istemiyorsanız midenizin tamamını doldurmayın.
Hz.Muhammed’in yemekle ilgili tavsiyeleri çok basittir
‘’Acıktığınız zaman yiyin ve tıka basa doyana kadar yemeyin.
Midenizin üçte biri yemekle, üçte biri sıvı ile ve diğer üçte
biri de hava ile dolmalıdır.’’
İşin en güzel tarafı belki bir süre sonra eskisi kadar fazla
uykuya ihtiyaç duymayacaksınız ve daha az uyku ile
yetinebileceksiniz. Bu da az yemenin bir sonucudur!
Oruç
tutarken ilaç alınması
Daha evvelde
belirttiğim gibi oruç tutarken mide ve bağırsaklar sürekli
yediğimiz dönemlere göre daha hassaslaşır. Dolayısıyla
bedenimizin reaksiyon gösterdiği yiyeceklerin etkisi oruç
tutmadığımız dönemlere göre daha şiddetli olacaktır. Çok
konsantre vitamin ve besin destekleri sorun yaratabilir. Bunları
en aza indirmek çok akıllıca olacaktır.
İlaçlar için
ise aşağıdaki tedbirler alınabilir:
Diabetikler:
Hypoglisemikler veya insülin alanlar aşağıdaki ayarlamaları
yapabilirler . Oruç tutarken kandaki glukoz seviyesi aşağıya
düşer, dolayısıyla sahurda bir doz alırsanız gün içinde
hipoglisemi krizine girebilirsiniz. Semptomlar arasında vertigo,
soğuk terleme ve baygınlık hissi olabilir.
Ben,
hastalarıma genellikle günlük dozlarını akşam sahurda almalarını
öneririm.
Günde 2 doz
alanlar ise sahurdaki dozlarını ayarlamak zorunda. Sahurda daha
azaltılmış bir doz almak yararlı olur. Oruç tutarken
kan şekeri seviyelerini düzenleyebilmek için mutlaka
doktorunuzla görüşün.
Tansiyon
ilaçları için ise normal dozlarınızı uygulayın.
Bu ilaçları
günde 3 doz halinde alanlar bu ilaçların daha uzun zaman
salınımlı dozlarını alabilirler. Bu ayarlamaları yapmak için
doktorunuzla konuşmakta büyük yarar var.
Antibiyotikler:
Antibiyotik alması gerekenler günlük tek doz veya iki doz
şeklinde olanları almalılar. Bazı antibiyotikler idrarda
kristaller oluşturabilir ve idrar yaparken ağrı verebilirler gün
boyu hiç su içilmediği için. Bu yüzden oruç tuttuğunuzu
doktorunuza bildirin ve bu tip antibiyotikler verilmemesini
sağlayın.
İdrar
enfeksiyonlarını sık sık yaşayanlar ise antiseptik maddeleri
eczanelerden alabilir.
Kabızlık.
Daha evvel bahsettiğim gibi sebzeler ve kompleks
karbonhidratlardan oluşan yiyecekler ve lif li ürünler
tüketilerek engellenebilir. Ayrıca, bazı erik çeşitleri de
faydalı olabilir. Hafif laksatifler de kullanılabilir..
Kabızlığın
devam etmesine izin vermemek lazımdır, çünkü orucun detoks
etkisini azaltır.
Şayet, insan kabızsa karaciğer bu atıkların yükünden kurtulamaz.
Çay dan da
biraz kaçınmak gerekir, çünkü hem astringent dır ve hem de
içinde tannin maddesi vardır dolayısıyla kabızlığı arttırıcı
bir etkisi vardır.
Oruç dönemi
ilaç ve yiyecek alışkanlıklarınızla uğraşmak için çok uygundur.
Sigara ve kafein tiryakileri oruç tutarken bu alışkanlıklarından
vazgeçebildiklerine göre herkes bu işi yapabilir.
FİZİKSEL
Aktiviteler ve Spor
Oruçla ilgili
olarak gündeme gelen diğer konular ise fiziksel aktiviteler ve
spordur. Doğal olarak bu aktiviteler kişinin terlemesine ve
susuz kalmasına sebep olur. Bende oruçlu iken egzersiz ve
aerobik dans yaptım. Fakat, bunları akşam üstü geç bir saatte
yaptım, yani iftardan bir saat kadar önce. Bu yöntemle
vücuttan kaybolan suyun yerine yenisini koymakta çok gecikmemiş
oluruz. Egzersiz yaparken biraz baş dönmesi olabilir. Bu
oruçlunun düşük tansiyonundan kaynaklanır ve zararlı değildir.
BANYO YAPMA
Pek çok oruçlu
kişi öğlen saat 12 den sonra yıkanmaktan kaçınır, bunun mekruh
olduğunu söylerler, çünkü yorgun bedeni tazeleyip, eziyeti
azalttığını belirtirler. Ancak, pratik olarak düşünüldüğünde
hergün yıkanıp bir süngerle bedeni ovalamak detoksa yardımcı
olur, çünkü zaten oruç süresinde vücut bütün toksinlerini
kalın bağırsak, karaciğer, böbrekler, ciğerler, ter bezleri ve
deri hücreleri kanalıyla dışarı atmaya çalışır.
Banyo
yapmak ise toksin içeren ölü deri hücrelerini düzenli olarak
yok etmeye ve derinin daha fazla toksini dışarı atmasına
yardımcı olur.
Dolayısıyla, orucun faydalarından biriside temiz bir cilde sahip
olmaktır. İlk başlarda deri dışarıya sivilceler atar ve bazı
sorunlar olabilir, ama siz bu sorunları teşvik eden çikolata ve
kuru yemiş gibi besinleri tüketmezseniz bunlar geçer.
Başka bir ipucu
ise yanınızda bir su şişesi taşıyın teraviye giderken. Bu
şekilde duaların arasında su içip su eksikliğinizi giderirsiniz.
Şayet yanınızda suyunuz yoksa duaları söylerken boğazınızın
kuruduğunu fark edersiniz.
İÇE BAKIŞ
zamanı
Orucun zihinsel
ve duygusal etkilerinden de biraz bahsetmek istiyorum. Bunlar
tamamen benim gözlemlerime ve değişik kişilerden değişik
zamanlarda duyduklarıma bağlı. En son duyduğum ise şöyle bir
tavsiye idi ‘’Yaşamınızda rutin olarak yaptığınız herşeyi
durdurun. Yapmanız gereken ekstra ütüleri unutun, evinizi daha
az süpürün. Her ne şekilde olursa olsun günlük rutininizi
DEĞİŞTİRİN ve hiç bir zaman yapmaya vakit bulamadığınız faydalı
işleri yapın.
Birkaç ay önce
satın aldığınız ve sizi motive edecek kitabı okuyun. Kuran’ı
okuyun ve anlamları üzerinde düşünün. Yaşamınızda yeni şeyler
için yer açın bunu da sizi bunlardan alıkoyan şeylerden uzak
durarak yapın. Oruç tutarken zihniniz açıktır, çünkü
normalde aldığınız besinleri tüketmek için harcadığınız enerji
şimdi tamamen beyninizin emrindedir.
Aileniz,
dostlarınızla birlikte iftar yapmak, her türlü negativden uzak
durmak gayreti bu dönemi ibadet etmek, derin düşünmek ve
kendimizi geliştirmek için ideal yapmıştır. Ben her zaman kendi
içime dönmek, bakabilmek için bir zamana ihtiyaç duyarım.
Ancak, günlük aktivitelere kapılıp bunu yapmayı unuturuz,
dolayısıyla bu dönemi kendi içimizde bir bahar temizliği yapmak
için kullanmak en akıllıca iştir.
Bana
sorulmuş bazı sorular ve cevapları:
1.Çok zayıf
birisi oruç tutarken daha fazla kilo kaybederse ne yapmalıdır?
Bazı
insanların metabolizması çok hızlıdır ve normal yeseler bile
kilo kaybetmeye eğilimlidirler. Benim tanıdığım bu tip kişiler
çok sağlıklıdır, ama sanki haftalardır yemek yememiş gibi
görünürler. Benim önerim bu tiplerin ana öğünden sonra yüksek
kalorili içecekler içmeleri ve yatmadan bir saat önce bir
atıştırma yapmalarıdır. Gece kuru yemiş, kurutulmuş meyveler
yiyebilirsiniz. Tabii kolestrolünüzü önceden kontrol etmek
şartıyla.
2. Ramazan
ayı boyunca normalden daha fazla yiyerek kilo almak doğrumudur?
Bence bu çok
sağlıksız bir oruç tutma şeklidir ve uzun dönemde çok zararı
görülebilir. Fiziksel, duygusal ve manevi açıdan zararlıdır.
Mübarek
Ramazandan yenilenmiş, nefsinize karşı bir zafer kazanmış
şekilde ve hem ruhen hem de bedenen daha sağlıklı olarak
çıkmanızı dilerim. ‘’
Dr. Suriya
Osman
Derleyen:Nilüfer Gökmen
http://nursyifa.info/Health/4TheMuslimFastandBodyPt1.htm#top2
İstanbul -19.09.2006
http://sufizmveinsan.com
|